AKP'yi yakından bilen isimlerden Star gazetesi yazarı Fehmi Koru, "'Devlet aklı'nın siyasi iktidarı yanlışlıklara son vermeye zorladığını" yazdı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Balyoz davası kapsamında hapis cezası alan emekli Orgeneral Ergun Saygun'u geçirdiği ameliyat ardından hastanede ziyaret etmesini değerlendiren Koru, Erdoğan'ın gereklerine göre davrandığını söylediği "devlet aklı"nı "zora düşüldüğünde ilk elde aleyhte görülen ‘B planı’nı devreye sokmaya yarayan akıl" sözleriyle tarif etti.
Koru'nun Star gazetesinde "Devlet aklı devreye girdi, böyle oldu" başlığıyla yayımlanan (13 Şubat 2013) yazısının ilgili kısmı şöyle:
(...)
Silivri’de görülen ‘Balyoz’ davasında yargılanıp uzun sayılabilecek bir hapis cezasına çarptırılmış Org. (e) Ergin Saygun’u, önce ailesini telefonla arayıp “Geçmiş olsun” dileklerini ileterek, sonra kalp ameliyatı olduğu hastaneye bizzat giderek memnun etmesi de sizi hayrete düşürmüştür mutlaka...
Hayrete de düşmeyiniz...
Kiminin ‘taktik’ dediği, kiminin ‘gömleği lekeleme’ metaforuyla değerlendirdiği bu yeni söylem/tavır, uyandırdığı tartışma ikliminde söylenip yazılanlar yüzünden, şaşırmayanları bile hayretten hayrete düşürmeye yarıyor.
(...)
Tayyip Erdoğan belli bir ‘devlet aklı’nı siyasi hayata taşıdı; şimdilerde değil, neredeyse kamusal alana adım attığı ilk günden itibaren... Bugün de ‘devlet aklı’ neyi gerektiriyorsa onu yerine getiriyor...
‘Devlet aklı’ dediğimde hemen ‘ya devlet başa ya kuzgun aşa’ türü kör edici bir anlayış aklınıza gelmesin. ‘Devlet aklı’ zora düşüldüğünde ilk elde aleyhte görülen ‘B planı’nı devreye sokmaya yarayan akıldır. İmparatorluk’tan Cumhuriyet’e, tek partiden çok partili hayata hep ‘devlet aklı’ ile geçildi. Hatta 2002’de Ak Parti’nin iktidar olabilmesini, 2007’de Abdullah Gül’ün Çankaya’ya çıkabilmesini de —gecikmeli de olsa— devreye giren ‘devlet aklı’na borçluyuz.
Aynı akıl şimdi de ‘Kürt sorunu’ üzerinden sistemde hafif tertip değişiklikleri başarmayı amaçlıyor.
Gelişmeleri yalnızca ‘siyasi iktidar’ tercihiyle anlamaya çalışırsak şaşırabiliriz. Üslupta düzelme, tavırda değişim kişisel veya partisel kararla olduysa, KCK davası tutuklusu bir kadının, kızı lösemi hastası diye, mahkeme tarafından salıverilmesini neye bağlayabiliriz?
Benim ‘devlet aklı’ dediğim refleks devletin başlangıçta direnen unsurlarını da hizaya sokacak bir iradenin dışa vurumudur. Direnen direnmekten vazgeçince, anlayın ki, ‘devlet aklı’ orada devrededir... Tıpkı şimdi —adını koyamasalar bile— artık herkesin fark ettiği gibi...
2013 yılına girilirken ‘Türkiye tablosu’, hiç değilse bazı yönleriyle, ‘devlet aklı’ müdahalesi bekliyordu: Gazetecilerini cezaevlerine tıkan bir ülke... Fikir ve bilim adamlarına saygısızlık... Her an her şeyin olabileceği sürprizlere açıklık... Hastalara acıması olmayan bir nobranlık...
Tablo buydu.
Suikastlar ve toplumsal olaylarla kitleleri harekete geçmeye hazırlayanları, ‘derin devlet’ adına operasyon düzenleyenleri yargılamak bile, bir-iki basit yanlışlık yüzünden, ‘intikamcı davranış’ görüntüsü verebiliyordu. Sonunda ‘devlet aklı’ yanlışlıklara son vermeye zorladı siyasi iktidarı...