Gündem

Fatih Altaylı: Asıl rezillik bu iddialar karşısında suspus oturmak, Zarrab'a da dava açılmalı!

"İran’la gizli gizli ticaret yapmayanı mı var?"

01 Aralık 2017 12:40

HaberTürk yazarı Fatih Altaylı, ABD'nin İran'a yönelik ambargosunu deldiği iddiasıyla tutuklanan ve ABD'deki davada son süreçte tanık olarak ifade veren Türkiye ve İran vatandaşı iş adamı Reza Zarrab hakkında Türkiye'de de dava açılması gerektiğini söyledi. Altaylı, “Biz İran’la ticaret yaptık ve bunun legal olduğunu düşünüyorduk. Buraya illegalite sokan varsa hesabını sizden önce biz sorarız' dersen rezil falan olmayız" diyerek, "Asıl rezillik bu iddialar karşısında suspus oturmaktır" ifadesini kullandı.

Altaylı'nın "Hiç değilse bir soruşturun" başlığıyla (1 Kasım 2017) yayımlanan yazısı şöyle:

Tamam hemfikiriz, Reza Zarrab şerefsiz.

Biz bunu baştan beri söyledik, şimdi siz de bizimle aynı düşünceye geldiniz.

Tamam Reza Zarrab davası Türkiye’ye, belki Rusya’ya, hatta İran’a karşı kullanılan bir dava, orada da hemfikiriz.

Ama hâlâ hemfikir olamadığımız, hâlâ aynı hizaya gelemediğimiz bir“tutum” var.

O da “rüşvet” meselesi.

Hadi Zarrab “şerefsiz” olduğu için sözlerini ciddiye almayalım, baskıya boyun eğdi diyelim.

Ama bakın Zarrab davasının başsanığı haline gelen Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla ne diyor: “Rüşveti ben almadım. Ayakkabı kutuları içinde eski Genel Müdür Süleyman Aslan aldı.”

Ne yani, “Bu da mı gol değil?”.

En azından yardımcısının iddiasıyla ilgili Aslan hakkında bir soruşturma, yeni deliller ve itiraflar ışığında yeni bir dava açılmayacak mı?

Bu rezalet soruşturulmayacak mı?

Ya da Zarrab’ın eski Bakan Zafer Çağlayan hakkındaki iddiaları. “Kazancın yarısını istedi. 40 milyon Euro nakit verdim. Hesabına para transfer ettim. Kıymetli hediyeler verdim” dediği Zafer Çağlayan’a tek bir soru sorulmayacak mı?

Dün Hürriyet Gazetesi’nin internet sitesi, “Zarrab konuştukça rezil oluyoruz” diye bir başlık atmış.

Katılmıyorum. Ama hiç katılmıyorum.

Zarrab konuştukça rezil falan olmuyoruz.

İran’la gizli gizli ticaret yapmayanı mı var?

Fransa’sı, İngiltere’si, Almanya’sı, İtalya’sı, İsviçre’si, hatta Amerika’sı İran’la ticaret yapmıyor mu?

Hepsi yapıyor.

Kimi yakalanıyor, cezasını ödüyor, kimi yakalanmıyor, yakalanması istenmiyor sıyırıyor.

Bizi rezil eden, İran’la iş yapılması değil.

Bizi rezil eden, kimi bürokrat ya da siyasetçilerin rüşvet alması da değil.

Bizi rezil edebilecek olan bundan sonrası.

Rüşvet aldığı iddia edilen banka genel müdürüne soruşturma açar, adam gibi yargılarsan...

Rüşvet aldığı iddia edilen bakanı soruşturup yargılarsan...

Bunları yapabilmek için gereken bilgileri, varsa belgeleri Amerikan adaletinden istersen..

Ve “Biz İran’la ticaret yaptık ve bunun legal olduğunu düşünüyorduk. Buraya illegalite sokan varsa hesabını sizden önce biz sorarız”dersen...

Rezil falan olmayız.

Asıl rezillik bu iddialar karşısında suspus oturmaktır.

Çünkü o zaman herkes, “Sükut ikrardan gelir” diyecektir!

*************

Zarrab'a da dava açılmalı 

DEDİĞİM gibi, Türkiye’de de “rüşvet” alan siyasetçi ve kamu görevlilerine dava açmak şart. Başka türlü arınmak mümkün değil gibi duruyor.

Bu davanın başsanığı ise siyasetçi ve bürokratlara rüşvet verdiğini açık açık itiraf eden Reza Zarrab olmalı.

Bu konuda ilk treni kaçırdık, ama en azından son trene son vagondan bindirebiliriz Zarrab’ı.

Bu dava sonucunda Zarrab’ın mahkûm olması kesin.

Ve tabii, Zarrab’ın Türkiye’deki tüm mal varlığına da el koymak mümkün olacak.

Tabii bunun büyük bölümünü çoktan BAE gibi ülkelere kaçırmadıysa.

En azından kalanlara el koymak bile halk vicdanını rahatlatacaktır.

Çünkü bu şerefsizin yalıları, uçakları, yatları ve eşinin sürdürdüğü ultra lüks yaşam herkesin içini acıtıyor.

*************

Godfather, tetikçileri satıyor 

“ZARRAB davası” diye başlayıp “Atilla davası”na dönüşen yargılamada Amerikan adaleti büyük bir rezalete imza atıyor.

Rezalet şu.

Asıl suçlu tanık oluyor ve korunuyor.

Asıl suçlunun suçladığı kişi, sadece suç ortağı olmasına rağmen asıl sanık haline getiriliyor.

Bir benzetme yapmak gerekirse...

Amerikan adaleti, bir mafya babasını yakalamak ve mahkûm etmek istiyor.

Bu durumda genelde ne yapılır, bir alt düzey mafya üyesine koruma sağlanır ve tanık olur, mafya babasını mahkûm etmek için kullanılır.

Burada olan ise tam tersi.

Asıl “baba” Zarrab, tanık oluyor ve “baba”nın verdiği ifadelerle mafyanın alt düzey tetikçileri yargılanıyor, babaya ise koruma sağlanıyor.

Büyük suçlu “yırtıyor”, küçük suçlular ise mahkûm oluyor.

Eğer davaya “hukuk” gözüyle bakarsak durum tam budur.

Yok eğer bu bir siyasi dava ise... O zaman zaten adalet falan aramak boşuna.

Amaç başka...