Medya

"Faizin tokadını Erdoğan değil, işçi yiyor; Merkez Bankası'nın bu yangını söndürebilmesi olası değil"

Evrensel yazarı: Bu hale düşmenin hesabını iktidar değil de muhalefet mi verecek?

28 Kasım 2016 16:31

Evrensel yazarı Bülent Falakoğlu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "Milletimin hakkının, hukukunun, yüksek faiz yoluyla heba edilmesine rıza gösteremem. Bankacılık sektörüne sesleniyorum, faizleri lütfen indirin.Tokadı ben yiyeyim, sefayı o sürsün yok öyle bir şey" açıklamasını hatırlatarak "Rantın da, borcun da kaynağı işçinin alın teridir. İşçi faizin tokadını yiyendir yani.Dolarizayon ortamında Merkez Bankası’nın bu yangını söndürebilmesi olası değil. Hükümetin yarattığı siyasi gerilimler faturayı büyütüyor" görüşünü savundu.

Bülent Falakoğlu'nun "Faiz, dolar açıklamasına Maradona cevabı" başlığıyla yayımlanan (28 Kasım 2016) yazısı şöyle:

Dolar çalışana dokunmaz!
Faizin tokadını Cumhurbaşkanı yer!
Valla iktidarın iddiası böyle.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Borsa İstanbul’un töreninde... “Merkez Bankası’nı faiz konusunda eleştiririm. Çünkü halkımın karşısında tokat yiyen benim” dedi. 
Haliyle akıllara şu soru geldi: Faizin tokadı kime acaba?  
Sonra aynı konuşmada dedi ki... “Şu anda işsizlik yüzde 11’in üzerinde. Bu ülke bu hale düşmeli mi? Bize lazım olan yatırımdır, üretimdir, istihdamdır.”
Bu söz üzerine bu sefer de şu soru gündeme geldi: 14 yıldır bu ülkeyi kim yönetiyor? Bu hale düşmenin hesabını iktidar değil de muhalefet mi verecek?
Deli sorular kafalarda uçuşurken üstüne Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının sözü geldi.  
Bakan Mehmet Müezzinoğlu katıldığı bir televizyon programında, “Dolardaki artış çalışanı etkilemedi” dedi.
İyi de... Bu çalışanlar şerbetli midir? Çalışanların görünmez bir zırhları mı var?  
Nasıl bir iştir ki faiz tokadını yemezler, doların artışından etkilenmezler.
Art arda gelen bu açıklamalar aklıma Arjantinli büyük futbolcu Maradona’nın sözünü getirdi: “Biz futbolcuların üzerinde baskı olduğu söylenir. Yalan! Asıl baskı 5 pezo kazanıp da evine ekmek götüremeyen babanın üzerinde var.”*
Faizin, doların yükselişinin emekçiyi vurmadığı da yalan! 

Hayatımız döviz olmuşken

Tane tane konuşalım!
Memlekette dolarizasyon almış başını gitmiş. Yani her tarafımız dolar olmuş.
Devletin ihaleleri bile dolar üzerinden.
Bankalar bolca kredi dağıtıyorsa buldukları ucuz (düşük faizli) dolar sayesinde.
İmalat sanayiinde hammadde ve malzemenin yüzde 75’i ithal. Ucuz dövizin yarattığı alışkanlıktan.
İhale dövizle. Borç dövizle. Üretim dövizle. Kredi dövizle. 
Böyle bir ortam da kimse çıkıp da... “Dalgalı kur uyguluyoruz döviz iner de çıkar da. Sorun yok” diyemez.  
Altını çizmemiz gereken ilk şey: Hayatımız bu kadar dövize endeksliyken dövizdeki sallanma hayatımızı sallar. Dövizdeki yükseliş hayatımıza bıçak saplar. Ve o bıçak emeği ile geçinenlerin en hayati yerine batar.

ŞOK DEĞİL FELÇ
Kimse 2001 yılında yaşadığımız krizi beklemesin. O zaman devletin kasası boşalmıştı, bankacılık iflasın eşiğindeydi.  
Şimdi kamunun kayıtlı borcunda sorun yok. Bankalarda da borcu çevirebilecek sermaye var. Sıkıntı yok denecek kadar az.
Lakin özel sektörün ve hanehalklarının borcu çok. Yüksek işsizlik, enflasyon, sıcak para ihtiyacı büyük sorun.
Kur ve faiz yükseldikçe, büyüme yavaşladıkça borcunu geri ödeyemeyen şirketlerin ve insanların sayısı çoğalıyor.
Borçlu insanların içerisinde toplumun en zengin yüzde 20’si yok. En çok borcu olanlar alt gelir grupları yani emekçiler.  
Artan işsizlik. Maaş ve ücretlere yapılan düşük zamlar gibi sebepler emekçilerin gelirini azaltıyor. Borçlarını ödemelerini zora sokuyor.
Böyle bir ortamda altını çizmemiz gereken ikinci şey: 2001 gibi bir krizle karşı karşıya değiliz. Devlet maliyesinin ve bankaların yaşayacağı ani şok yok ortada. Giderek ağırlaşan felç var; emekçilerin yaşamını vuran!

* Geçmiş bölümlerinde Maradona’nın bu sözünü hatırlatan ‘Familya’ adlı dizi, 10. bölümünde geçen hafta final yaptırılıp Fox TV ekranlarına veda etti.

Kurdaki artış asıl işçiyi vurur

SON 2 ayda dolar fiyatı yüzde 12 artınca, şirketlerin borçları 24 milyar dolar arttı. TL karşılığı 80 milyar lira.

Dolar fiyatı artınca hem üretim maliyeti hem de borcu artan şirket bunu zam olarak ürüne yansıtamayınca faturayı işçiye kesiyor ve işçi çıkartıyor. Çıkartmadığı işçiye de ya sıfır zam dayatıyor ya da çok düşük bir artış!
Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği Başkanı Şeref Fayat verdiği bir röportajda durumu net özetledi: “Maliyetler düşürülemezse işçi çıkarmalar başlayacak. Sektörde sigortalı çalışan sayısı azaldı.”
Ülke genelinde büyüme yavaşlıyor işsizlik sorunu giderek artıyor.
Enerjiden tarıma, ilaçtan sanayiye dövize bağımlı olan bir ekonomide kurlardaki artış enflasyonu zıplatıyor. Emekçinin belini iyice büküyor. 
Merkez Bankası faizi arttırdı. Merkez Bankasının faiz indirim kararları, kredi faizinin hemen ucuzlamasını sağlamaz. Lakin faiz artışı, mevduat ve kredi faizlerinde hemen yükselişe yol açar.
Şirketlerin borçla yaşadığı bir ülkede faiz artışı işçilere daha ağır sömürü olarak döner. İşçiler daha çok artı değer üretsin ki faize giden para karşılansın!
Altını çizmemiz gereken üçüncü şey: Rantın da, borcun da kaynağı işçinin alın teridir. İşçi faizin tokadını yiyendir yani.
Dolarizayon ortamında Merkez Bankası’nın bu yangını söndürebilmesi olası değil. Hükümetin yarattığı siyasi gerilimler faturayı büyütüyor. 
Altını çizmemiz gereken dördüncü şey: Siyasi risklerle yangına benzin dökmektense hükümet bu yangını barış ve demokrasi politikalarıyla azaltabilir.

Teşekkürler Familya

ANA yazıda bahsettiğimiz ‘Familya’ adlı dizi alkışı hak ediyor.
Bir kentin ranta açılması karşısında doğayı savunduğu için. “Toprak insana değil insan toprağa aittir” dediği için. 
Yeşile maviye sahip çıkmanın önemi vurgulayıp, “Orman vasfını yitirmez.  
İnsan vasfını yitirir” lafıyla bir anlayışı mahkum ettiği için. 
Kaybettiğimiz büyük futbolcu Metin Kurt’un endüstriyel futbol karşısındaki, “Futbol borsada değil arsada güzel” sloganını hatırlattığı için.
Çocukların heder edildiği bir ülkede, “Herkesin çocuğu olur ama herkes anne baba olamaz. Sağlam çocuklar yetiştirmek bozulmuş insanları düzeltmekten daha kolay” diyerek sosyal mesajlar verdiği için.
“Gönlü zengin olan fakirleri sevip, gönlü fakir olan zenginlerle evlenmeyi” eleştirip çıkarcı yaklaşımları ezdiği için.
“Biri öldüğü zaman insan mezara gömer. Aşkı ölünce kalbine. Kalbe gömülü olan da o kalp durmayınca ölmüyor” şeklinde aşka dair doyumsuz laflar ettiği için.
Deprem vergilerini depreme karşı önlem almak yerine duble yollara harcayan... Deprem toplanma alanlarını ranta açan iktidar anlayışı karşısında... 17 Ağustos depreminde kaybedilmiş bir çocuk hikayesi üzerinden “Sözün bittiği yeri” gösterdiği için. 
Hayyam’ın, “Varsa yarım somun ekmeğin/ Bir de küçücük evin/ Kimsenin kulu kölesi değil misin/ İşte o zaman en neşelisi sensin” dörtlüğüyle, kula kulluk etmemeyi öğütleyen bir final yaptığı için. 
5 bölümden örnek verdik. Çok daha fazlası var. Teşekkürler ‘Familya’, hayata dokunan güzel dizilerin de yapılabileceğini gösterdiğin için.