T24- Prof. Dr. Murat Tuzcu, Milliyet gazetesindeki köşesinde anksiyete bozukluğunun kalp krizi riskini artırdığını, evham ve endişenin kalp hastalıklarını tetiklediğini yazdı.
Yazısında bilimsel araştırnaları referans gösteren Tuzcu, anksiyete bozukluğu olan insanlarda kalp krizi geçirme olasılığının 2.5 kat daha fazla olduğunu belirtti.
Prof. Dr. Murat Tuzcu'nun 'Endişe ve evham KALBE ZARARLI!' başlığıyla yayımlanan 16 Ağustos 2010 tarihli yazısı şöyle:
Endişe, evham ve korku normal bir ruh hali belirtisi. Ancak bu hisler ortada bir ‘tehdit yokken’ görülüyorsa ya da tepki tehlikeye göre orantısız ölçüde büyükse o zaman anksiyete bozukluğu çıkıyor ortaya ve bu sorun kalp krizine davetiye anlamına geliyor
Pelin Hanım’ın çok heyecanlı ve telaşlı olduğu bilinirdi. En küçük bir sorunu dert eder, endişelenir, uykuları kaçardı. Birçok gece sabaha karşı uyanır, yapması gereken işleri düşünür, çocuklarının başına gelebilecek sorunlar için evhamlanır, yatağın içinde döner durur, uyuyamazdı. Küçük kızı okuldan biraz geç dönse başka hiçbir iş yapamaz, elleri terler, başı ağrır, karnında gaz olduğunu hisseder ve gecikmenin nedeni olarak aklına hep kötü ihtimaller gelirdi.
Son 2 yıl içinde ortada hiçbir neden yokken de benzer duygular hissettiği zamanlar oldu.Birkaç kere göğsünde sıkışma, zor nefes alma ve çarpıntı olunca hastaneye götürüldü. Muayene ve laboratuar incelemelerine göre kalbi sapa sağlamdı. Doktor, şikâyetlerinin psikolojik olduğunu söyledi. Durumu, tıbbi adı ‘anksiyete bozukluğu’ olan ruh haline uyuyordu.
Anksiyete bir ölçüye kadar yaşamımızın bir parçası. Gençken okulu, işi, mali sıkıntıları düşündüğümüzde endişelenmemiz; yaşlandıkça çocuklarımızın geleceğini, emekliliğimizi, sağlık sorunlarımızı düşünmemiz ve bu nedenlerle oluşan anksiyete anlaşılabilir tepkilerdir. İnsanoğlunun tehdit altında olduğu zaman korkması, endişelenip heyecanlanması anormal bir ruh halinin belirtisi değil. Buna karşılık bu duygular ortada bir tehdit yokken ortaya çıkıyorsa ya da tepki, tehlikeye göre orantısız ölçüde büyükse o zaman anksiyete bozukluğundan söz edilebilir.
Tarih, onu iyi tanıyor!
Anksiyete tarihin en eski çağlarından beri biliniyor. Eski Yunan şehirlerinde pazar yerine çıkmaktan korkan, çekinen insanlara bugün de kullandığımız şu tanı konurmuş: Agarofobik. Büyük şair Yahya Kemal, “Düşünce” adlı şiirine şu dizelerle başlarken belki de yaşlılığında hissettiği anksiyeteyi dile getiriyordu:
Ülfet belalı şey, fakat uzlet sıkıntılı
Bilmem nasıl geçirmeliyim son beş on yılı...
Kalp hastalıklarıyla uğraşan hekimler anksiyeteyle sık sık karşılaşır. Kalp krizi geçirmekte olduğunu düşünerek acil servise gelip anksiyete bozukluğu tanısı konan hasta sayısı hiç de az değildir. Daha önce bir sorunu olmayan kişilerde kalp krizi geçirdikten sonra anksiyete bozukluğu ortaya çıkabilir. Acaba bunun tersi olabilir mi, anksiyete kalp krizine yol açabilir mi?
250 bin insan 11 yıl izlendi
Bir ay önce Amerikan Kardiyoloji Koleji adlı derneğin saygın bilimsel dergisi JACC’de yayınlanan iki araştırma bu konuya ışık tutuyor. Birinci çalışmada Hollandalı bilim insanları son 20 yıl içinde yapılmış 22 araştırmayı bir araya getirip inceledi. Rusya, Japonya, çeşitli Avrupa ülkeleri ve ABD’de yapılan bu araştırmalarda, farklı toplumsal sınıf ve coğrafyalardan gelen yaklaşık 250 bin insan, ortalama 11 yıl süreyle izlendi.
Başlangıçta bilinen bir psikiyatrik problemi olmayan bu kişilerde anksiyete, panik hecmeleri, sebepsiz korkular, evhamlar olup olmadığı soruşturuldu. 11 yıl içinde kalp krizi geçirenler, kalbi besleyen damarlarda darlık olanlar, kalp hastalığı sonucu ölenler saptandı. Kalp hastalığı riskini yükseltecek sigara, şeker hastalığı, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol gibi özellikler göz önüne alındıktan sonra bile anksiyetesi olanlarda kalp hastalıkları ve kalpten ölümlerin daha sık olduğu görüldü.
18 yaşında anksiyete krize işaret
Anksiyete ve kalp krizi bağlantısı hakkında yapılan ve JACC’de yayınlanan çok ilginç bir araştırma da İsveç’te gerçekleştirildi. 1969 ve 1970’de İsveç’te zorunlu askerlik hizmetini yapmak için sırası gelen 18-20 yaşlarındaki yaklaşık 50 bin erkeğin hepsi çalışmaya alındı. Ayrıntılı tıbbi muayeneleri yapılan gençlerin her biri ayrıca bir psikologun muayenesinden geçti. Psikolojik bir sorunu olduğu saptananlar psikiyatri uzmanı bir hekim tarafından da muayene edildi. 162 asker adayına anksiyete bozukluğu tanısı konuldu. 50 bin kişinin hemen hepsinin sağlık durumları 37 yıl boyunca izlendi. Bu süre içerisinde anksiyete bozukluğu olanların olmayanlara göre 2.5 kat daha fazla kalp krizi geçirdiği ortaya çıktı. Bu araştırma, başlangıçta titiz bir uzman hekim incelemesi yapıldığı, diğer risk faktörleri göz önüne alındığı ve çok uzun bir takip süresi olduğu için çok değerli.
Kesintisiz uykuya hasret misiniz?
Genç yaşta anksiyetesi olanlar nasıl oluyor da yıllar sonra artmış kalp krizi riskiyle karşı karşıya kalıyor. Yazıda sözünü ettiğim araştırmalar bu soruya cevap vermiyor. Öne sürülen bazı teoriler olsa da kesin bir bilgi yok. Endişe, evham, kaygı, korku hisleri sinir uçlarımızdan bazı maddelerin fazla salınmasına yol açar. Bu maddeler kalbimizi daha hızlı çarptırır, tansiyonumuzu da yükseltir. Aynı maddeler damarlarımızın içini örten ince örtüyü de etkileyip bozabilir. Anksiyetesi olanlar derin kesintisiz bir uykuya hasret olduklarını söyler. Son birkaç yıl içinde yapılan araştırmalar uyku düzensizliklerinin kalp hastalığı riskini artırdığını gösterdi. Bu da anksiyetenin kalbi etkilediği birçok yoldan biri olabilir.
Yıkıcı etkisi psikolojiyle sınırlı değil
Anksiyeteyi tedavi edersek kalp hastalığı riskini azaltabilir miyiz? Bu soruya kesin olarak ‘evet’ demek için elimizde kanıt olarak gösterebileceğimiz araştırmalar yok. Lâkin, hekimlerin hemen hepsi aksi ispat edilene kadar tedavinin yararlı olacağı prensibinden hareket etmek ister. Bunun için anksiyete sorununu ciddiye almalıyız. Erken tanı ve etkin tedavi için psikiyatr ve psikologlar dışındaki hekimlerin de bu konuda bilgilendirilmesi gerekir. Doktorların çoğu karşısındaki hastaya uzun uzun ağrısının ayrıntılarını, ne zaman başlayıp nasıl geliştiğini sorar ama endişelerini, evhamlarını, kaygılarını araştırmaz. Halbuki anksiyete, her çekenin tanıklık edeceği gibi büyük sıkıntı ve rahatsızlık veren, normal bir yaşam sürmeyi engelleyen ciddi bir durum. Üstelik, yazıda sözünü ettiğim araştırmalardan anlaşılıyor ki, anksiyetenin yıkıcı etkisi sadece ruhsal durumumuzla sınırlı değil.