T24 - Yenişafak gazetesi yazarı Ayşe Böhürler, referanduma 'evet' ve 'hayır' diyenlerin gerekçelerini sıraladı. 'Hayır'cıların, Türkiye'nin askeri, siyasi ve sivil elitlerin konforlarını bozmak istemediğini söyleyen Böhürler, 'evet'çilerin konfor sahibi olmadığını vurgulayarak T24 yazarı Oya Baydar'ın referanduma neden 'evet' dediğini yazdı.
Böhürler'in bugünkü (7 Ağustos 2010) yazısı şöyle:
"Alışkanlıkların zinciri önce hissedilmeyecek kadar hafif, sonra kırılmayacak kadar güçlü olur!"
Benjamin Disraeli'nin bu sözü bugün yaşadığımız siyasi gelişmeleri çok iyi özetliyor. Siyasette alışkanlıklar teamüller olarak tanımlanıyor. Bu alışkanlıklara kutsallık atfedince de, teamüllerin zamanın koşul ve ihtiyaçlarına cevap verip vermediğini tartışmak sistemi değil, ama konforu bozuyor. Türkiye'nin askeri, siyasi ve sivil elitleri konforlarını bozmak istemiyor, alışkanlıklarını değiştirmeye karşı direniyor. Referanduma hayır diyeceklerini ilan edenlerin ortak paydasını da bu yaklaşım oluşturuyor.
Elit vesayetine artık yeter diyerek referanduma evet diyecek olanlar ise konfor sahibi olmayanlar.
Anayasaya evet diyeceğini belirtenlerden birisi de usta roman yazarımız Oya Baydar. (Bu arada yazarın Çöplüğün Generali ve Kayıp Söz isimli kitaplarını özellikle tavsiye ederim). 7.5 yılını hapis yatan ve ömrünün büyük bir kısmını mülteci olarak sürgünde geçiren Baydar gerekçelerini şöyle sıralıyor: "12 Eylül anayasasını tartışmaya açtığı, kıyısından köşesinden de olsa deldiği, demokrasinin tek değil, ama olmazsa olmaz şartı milli iradeye, parlamentoya, kastlaşan yüksek yargı karşısında ağırlık tanıdığı için geçici 15. Maddenin kaldırılmasıyla, sembolik de olsa, darbecilerin etrafındaki güvenlik zırhını deldiği için evet diyeceğim."
12 Eylül'de sol hareketin önemli isimlerinden, babası cezaevinde işkenceden ölen, kendi de çok küçük yaşta hapis yatan Naci Sönmez de referanduma tüm yakınları ile evet diyeceğini söylüyor.
12 Eylül sonrası ülküdaşlarıyla Mamak Cezaevi'nde 5 yıl hapis yatan Recep Fındık ise çektiği acıları hatırlayıp evet vereceğini söylüyor.
12 Eylül döneminde işkenceler çekmiş, en genç yıllarını hapiste ya da mülteci olarak geçirmiş, eski tabirle idealler uğruna bedel ödemiş solcular referandumda evet diyeceklerini söylerken, tatlı su solcuları ille de hayır diyeceklerini ilan ediyorlar. "Hayır" gerekçelerine bakınca ise kemikleşmiş alışkanlıkların savunulmasının dışında bir şey bulunamıyor.
Bedel ödemeyenlerin, her dönem keyifleri yerinde olanların elbette değişime destek vermeleri beklenemez. Onlar yerleşik teamülleri korumak ve alışkanlıklarını sürdürmek için hayır diyorlar.
Evet diyeceklerin gerekçeleri ise şunlar;
Hukuk devletlerinde idarenin tüm eylem ve işlemlerinin yargı denetimine açık olmasını sağlaması için, _Hukukun üstünlüğü ilkesini yaşama geçirecek tek güç olan yargının, bu işlevini sağlıklı bir biçimde yerine getirebilmesi için,
Hukukun devletten yana olmak yerine, devlet karşısında özerk bir konumda durabilmesi için,_Hukukun devlet ile yurttaşa eşit uzaklıkta kalmasını sağlamak için, _Türdeş bir topluma hayır diyebilmek için,
Devletin çıkarlarını bireysel hak ve özgürlüklerden ve toplumsal taleplerden daha üstün tutan anayasa anlayışını değiştirdiği için, _Toplumun çoğulcu yapısını yansıtan kapsayıcı bir vatandaşlık anlayışına yaklaştırdığı için EVET...
ASKERİ-İKTİSADİ YAPI
TESEV'İN "Türkiye'de Askeri-İktisadi Yapı: Durum, Sorunlar, Çözümler" adlı raporu Türkiye'de ordunun iktisadi alan ve süreçlerdeki yerini inceliyor ve önemli tespitlerde bulunuyor.
Rapora göre "Türkiye'de ordunun, modern orduların asli işlevi olan dış askeri güvenlik alanının yanı sıra siyasal, iktisadi, kültürel, ideolojik alanlara uzanan geniş bir faaliyet alanının bulunması ve bu alanlardaki faaliyetlerinin sivil kamu otoritesinin denetiminden bağımsız, yasal veya fiili özerklik altında yürütülmesi, Türkiye'de pretoryen bir militarizmi hâkim kılmıştır. Bu yapı altında ordular ellerindeki gücü diğer toplumsal ve siyasi aktörlerin de yer aldığı karmaşık iktidar ilişkileri içinde kullandıklarından, kendi (siyasi, idari, iktisadi vb.) iktidar kaynaklarını artırmak derdindedirler."
Raporda değinildiğine göre, Türkiye'deki askeri-iktisadi yapı üç ayak üzerinde yükselmektedir. Birinci ayak, Türkiye'de ordunun doğrudan bir iktisadi aktör olarak varlığının ifadesi olan askerlerin holdingi OYAK'tır. İkinci ayak, Türkiye'de ordunun neredeyse mutlak kontrolü altında olan yüksek askeri harcamalardır. Üçüncü ayak ise, Türkiye'de hızla geliştirilen ve sanayinin militarizasyonuna yol açan askeri sanayidir. Rapor ordunun bu üç ayak üzerindeki mutlak kontrolünün kaldırılmasını ve bu alanların demokratik toplumsal örgütlenmelerin denetimine açılmasını, Türkiye'nin iktisadi kaynaklarının askeri rasyonalitenin dayattığı ihtiyaçlar doğrultusunda kullanılabilmesi için askeri iktisadi yapının sonlandırılmasını öneriyor.
Raporun tamamını TESEV'in web sitesinde bulabilirsiniz.