Gündem

Ethem Sancak: Bir kuvvet komutanı "Sana gazilik ünvanı vereceğim" dedi

"Ben tek kelime Türkçe bilmiyordum, dayak yiyerek öğrendik"

17 Mayıs 2016 14:00

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a yakınlığı ile bilinen iş adamı Ethem Sancak, bir kuvvet komutanının kendisine "gazilik unvanı" vermeyi teklif ettiğini söyledi. Sancak, "Kirpi diye askeri alanda kullanılan aracımız var. Geçen gün bir kuvvet komutanı 'sana gazilik ünvanı vereceğim. Binlerce askeri şehit olmaktan kurtardınız. Tabii bunlar gurur verici şeyler" diye konuştu.

"Ben tek kelime Türkçe bilmiyordum; çünkü Arap kökenliyim" diyen Ethem Sancak, "Siirt üç dilli bir şehirdir. Evde Arapça, çarşıda Kürtçe konuşurdu. Yasaktı ama konuşurduk. Devlet dairesinde Türkçe konuşurduk. Bu dilleri biraz dayak yiyerek öğreniyorduk. Sınıfta mümeyyiz Türkçe konuşmadığımız için öğretmene jurnallerdi ve ne kadar kelime konuşursak o kadar elimize vurulurdu" ifadesini kullandı.

Akşam'de yer alan habere göre, Akşam'da yer alan habere göre, Mektebim Okulları'nın düzenlediği bir programda konuşan ESMEDYA Yönetim Kurulu Başkanı Ethem Sancak'ın açıklamaları şöyle:

 

Bill Gates'in Türkiye'de tam gün kalma şartı

 

Şu anda uygarlığı ABD'liler taşıyor, zaman zaman el değiştiriyor bu taşıyıcılık. Bir zamanlar biz taşıyorduk, sonra hata yaptık İngilizler'e kaptırdık. İngilizler de 100 yıl taşıdılar Amerikalılar'a kaptırdılar. Bakalım Amerikalılar ne kadar taşıyacaklar. Büyük ihtimalle bunu ya bize devredecekler ya İstanbul merkezli Türkiye, ya da Bombai merkezli Hindistan'a. Şu anda uygurlığı taşıyan bilimin, sanatın, teknolojinin merkezi Amerika'da bir isim var; Bill Gates. Ben hasbelkader Bil Gates'in yakınlarındaydım. Sayın Cumhurbaşkanımız, o zaman başbakanımız ona dedi ki, Türkiye'ye gelirsen bir gününü burada geçir. Şimdi 4,5 G çıktı, 72 saatlik filmi 3 saniyede aktarıyor. Gates'in de şartı şu oldu; evet gelirim, tam gün kalırım; fakat benim de bir şartım var ben bu tam günümü en az 6 saatini yaşı 15'i geçmemiş bin Türk çocuğu ile geçirmek istiyorum, dedi ve öyle de oldu. Sonra dedi ki, "Son iki yılda en verimli saatlerimdi" dedi. Biz bu kürsülere çıkıp, sizlere hitap edeceğiz, geçmiş başarısızlıklarımızı anlatacağız ama, biraz da sizin bizi eğitmeniz lazım. Sizin bizi eğitmeniz lazım. 


'70 CENTE MUHTACIZ' DİYEN DEVLET ADAMLARIMIZ OLDU

Benim kuşak biraz şanssız bir kuşaktı. Türkiye çok büyük sıkıntılar içinden çıkmış gelmişti. 1. Dünya Savaşı'nın zorlukları, içine kapanmış bir ülke, silahlı zorbaların sürekli darbe yaptığı, insanların zindanlarda çürüdüğü bir ülke. Gençlerini düşman belleyen bir devlet. Hayli sıkıntılı bir süreçten geçiyorduk ve ülke büyük imkansızlılar içindeydi. Mesela '70 sente muhtacız' diyen devlet büyüklerimiz oldu. Yalan mıydı? Hayır! Ülke sıkıntıya düşmüştü ve ülke başbakanı kredi bulmak için Londra'ya gitti ve oradaki bankerlere üç gün yalvardı ve 5 milyon dolar kredi bulabildi. O zaman bu krediyi buldum diye 6 saat eğlence düzenledi. Şimdi bir çocuk 1 milyar dolar krediyi bulur. Şimdi dünya finans piyasasında müteşebbislerimiz var. Türkiye'nin geleceğinin inşasında rolünü çelmeleke isteyenler projelere kredi vermediler. Yerli 5 bankamız hava limanı projesine finansman sağladılar. O krediyi vermeyen şimdi 5 yerli bankamızın kredilerine iki kat fazla teklif ederek o borcu satın almak istiyorlar. Türkiye bir yerden bir yere geldi çok şükür. 

 

"Türkçe'yi dayak yiyerek öğrendik ama iyi de oldu"
 

O yokluk yıllarında ben Siirt'te doğdum. Doğum günümü bile bilmiyorum. O dönemde o kadar okuryazar bir toplum değildik. Resmi doğum tarihim 10 Mayıs 1958, ama benden iki yaş küçük Haydar Sancak da 1958, Haydar'dan iki yaş küçük kız kardeşim de 1958. O zamanlar kayıt yoktu. Anneme soruyorum 'doğum tarihim ne zaman'. Bana diyor ki, 'buğdayları biçtiğimiz zamanda doğmuştun'. Dördüncü sınıfa kadar köy okulunda okudum. Tek dersane vardı. 1,2,3'leri bir tarafa 4 ve 5'leri bir tarafa koyuyordu öğretmen. Ben tek kelime Türkçe bilmiyordum; çünkü Arap kökenliyim. Siirt üç dilli bir şehirdir. Evde Arapça, çarşıda Kürtçe konuşurdu. Yasaktı ama konuşurduk. Devlet dairesinde Türkçe konuşurduk. Bu dilleri biraz dayak yiyerek öğreniyorduk. Sınıfta mümeyyiz Türkçe konuşmadığımız için öğretmene jurnallerdi ve ne kadar kelime konuşursak o kadar elimize vurulurdu. 

 

"13 yaşında ailemizin oteline müdürlük yaptım"
 

Sonra Pervari ilçesine amcama evlatlık olarak gönderildim. O zaman amcamın erkek evladı yok, Mesut Sancak'ın babası. Beni o aileye hizmet etmek için babam hediye olarak amcama yolladı beni. Köyden kazaya gittim. Benim şansıma o yıl Pervari'de ortaokul açıldı. Ben o ortaokulun bir numaralı öğrencisiydim. İlk kaydı ben oldum. Büyük bir şans eseri ortaokula devlet 1001 Temel Eser'i yollardı. Belediye binasında açıldı ortaokul. O kitaplar bizim ailenin mensup olduğu otelin ardiyesine konuldu. Ben de o otelin 13 yaşında müdürüydüm. Otel zaten bize gelen misafirleri ağırlamak için oluşturulmuştu. Ailem bana 'sen gece tembellik etme' diye beni oraya sorumlu tutmuştu. Ortaokula bir öğretmeng eldi. Talat Aydemir darbe girişiminde bulunmuş askeri öğrencilerden biriydi. Sadi Güler adlı bir öğretmen. Bu süreçten geçmiş, sürgün mahiyetinde Pervari'ye ortaokul matematik öğretmeni olarak gelmişti. O da bizim otelin bir odasında kalıyordu. 

 

"Sınıfımızdaki 50 öğrencinin 48'i üniversiteye girdi"


3 yıl içerisinde 1001 Temel Eser'deki bütün kitapları bana Sadi öğretmen okutturdu. 13 yaşında Firdevsi'nin Şehnamesi'ni, Gorki'nin Ana'sını okudum. O günlerde bana zor geliyordu ama büyük bir nimetti benim için. Sonra ortaokulu bitirince kazadan şehire geldim. Siirt Lisesi'ne kaydoldum. 3 yıl lisede okudum. Sonra bütün kıt imkanlara rağmen başarılı bir sınıftık. Fen sınıfındaydım, 50 öğrenci vardı. 48 kişi üniversiteye girdik. Kalan 2 arkadaş da astsubay okuluna girdiler. 70'lerin başında İstanbul'a geldik. Gençlik hürriyeti ve özgürlüğü savunuyordu. Biz de Siirt'ten geldik, aslında muhafazakar bir ailenin çocuğuyum. Ailem peygamber soyundan bilinir. Buna rağmen biz özgürlük ve eşitlik arayışımızın sonucu olarak sol hareketin içinde bulduk kendimizi. Bir taraftan üniversiteyi bitirdik bir taraftan da devrim yapmayı düşündük. Onun için babam beni evlatlıktan attı, 8 yıl görüşmedik. Bölgesel bir coğrafyada devrim yapmaya çalıştık. 

 

"Adanalılar'ın en hakir gördüklerine ettiği küfür"
 

Sonra gizli eller yükseköğrenim gençliğini kamplara bölüp, birbirine düşman ettiler. 10 bine yakın canını ülkesi için feda edebilecek insanların hepsi öldürdü, sağdan ve soldan. Çok büyük insanlardı onlar. Birbirlerini kırdılar. Arkasından zaten 80 darbesi geldi. Bu darbeciler o kırımı hazırladı. İnsanlar hapishanelere atıldı, milyonlarca kitap yakıldı. En tehlikeli iki şey vardı; örgüt kurmak ve kitap okumak. Halbuki ileri toplumların en büyük meziyeti. Amerika'nın nüfusu 300 milyon civarında 700 milyon örgüt üyesi var orada. Her Amerikalı en az iki örgüte üye. Bir toplum ne kadar örgütlenebilirse o kadar ileri gider. Örgütlülük için birey, kentli, medeni olmak şart ve kitap okumak şart. Kitapsız medeniyet olmaz. Adanalıların çok güzel bir lafı var, en hakir gördükleri insana en ağır küfürü yapar; kitapsız derler... 


BU TOPLUMU UZUN YILLAR KİTAPSIZLIĞA MAHKUM ETTİLER

Maalesef bizi yönetenler bu toplumu uzun yıllar kitapsızlığa mahkum ettiler. Kur'an yasaktı, sol kitap okumak yasaktı. Öyle süreçlerden geçtik. 80 darbesi beni işsiz bıraktı. Ben o sıralarda siyaset ve medya işleriyle uğraşıyordum. Mensubu bulunduğum parti kapatıldı. Ben hasbelkader askerdeydim yoksa ben de hapsi boylayacaktım. Çıkardığımız gazete kapandı, işsiz kaldım. Ailem zaten bana küs. Çaresizlikten işe girdim. Ben mecburiyetten ticaret işine girdim. Yapacağım başka bir iş yoktu. Geçen 10-15 yılda insanı tanımak, bir parçası olmak ve insanı sevmek yöntemini öğrenmiştim. Onu girdiğim işte kullandım. 13 kişi beraber bir iş kurduk. 7'nci yılında 25 bin çalışanımız olmuştu. İnsanla haşır neşir olmayı öğrenmiştik. Sonra Hedef diye bir organizasyon inşa ettik, bir dünya markası olduk. Haydar Sancak'la beraber medical parkları inşa ettik. 

 

"Kötü bir yöneticiyim"


Elim işe varınca babam beni affetti. Sonra aileyle barıştık. Türkiye'de devrim yapmaktan bu manada vazgeçmiştik, imkan kalmamıştı zaten. Ailenin gençleriyle kolkola verdik. O büyük organizasyonda kuzenim, kardeşim, amca çocuğum vardı. Bu başarıları hep beraber gerçekleştirdik. Esas olarak onlar bu başarıyı sağladı. Çünkü benim gibi bir anarşiste ve kural tanımaza sabrettiler. Bu onların büyük başarısıydı. Çok şükür şimdi bizim aile tam bir girişimci harası oldu. Ailemizde her birisi farklı alanda marka oldular. Onlarca girişim markası çıktı, binlerce insanımızı istihdam ediyorlar ve ülkeye katkı yaptılar. Ben belki cesur bir girişimciyim ama kötü bir yöneticiyim. İş kurulup rutine girince ben o işten sıkılıyorum. Devam etsem o iş batacak, ehline bırakıp, başka işlere giriyorum. 

 

"Bir komutan 'Sana gazilik ünvanı vereceğiz' dedi"
 

Sağlık sektöründen çekildim, amcazadelerim devam ediyor. Ülkenin ihtiyacı önümüzdeki 10 yıl için bir medya sektörü inşa etmek. Savunma sanayinin milli olması lazım. Es Medya bine yakın gazetecinin çalıştığı 10 markadan oluşan Akşam, Güneş, Star, 360, 24 gibi grup. Sonra BMC biliyorsunuz. Patronları batmıştı, bin 400 işçisi sendikadan maaş alarak evlerinde oturuyordu. Çaresizlikten ara sıra holdingin merkezini basıyorlardı. Çok şükür iki yıl içerisinde şu anda bin 400 kişi 3 vardiyalı çalışıyor. Kivi diye saldırılardan koruyan bir aracımız var. Geçen bir komutan 'sana gazilik ünvanı vereceğiz, senin aracın onlarca insanı ölümden kurtardı' dedi. Tabii bunlar gurur verici şeyler. 

 

 

"Tüm keşiflerin ana rahmi bu topraklardır"

 

Sizi gelecek bekliyor. Muazzam bir gelecek var önünüzde. Tarih okuyun, tarih bilinciniz yoksa geleceğe dair hiçbir şey inşa edemezsiniz. Yaptığınız iş dahil herşeyin tarihini okuyun. Atalarımız diyor ki, geçmişi olmayanın geleceği olmaz. Maalesef son 50 yıldır bize geçmişimiz unutturulmaya çalışıldı ve Frenkler'in geçmişi anlatıldı. Biz olmaktan çıkıp Frenk olmaya zorlandık. Ben Frenkleri küçümsemek için söylemiyorum bunları. Ama biz niye bir olmaktan çıkıp Frenk olalım ki? Bir şeyin aslı varken sahtesinin başarılı olması mümkün değil. Bu toprakların uygarlık merkezi olması 5 bin yıl geriye gidiyor. İnsanlığın icat ettiği herşeyin yüzde 95'i bu topraklarda bulunmuştur. Para, buğday, uzayın fethi, mekanik buralardan keşfedilmiştir. Yazı burada keşfedilmiştir. Batının keşfettiği Iphone'ler var ama bunlar daha çağı
aşmadı. Tüm keşiflerin ana rahmi bu topraklar. Biz bu toprakların çocuğuyuz. 

 

"Sadece ticaret yaparak uygarlık kurulmaz"
 

Gecen gün Çatalhöyük, Hacılar köyünde bir iskelet bulundu. DNA'sını aldılar şimdiki köylülerle eşleştirildi ve aynı çıktı. 10 bin yıl önce bulunan bir islkeletin DNA'sından bahsediyorum. Uygarlık dediğimiz şey bizim insanlığın hizmetine sunduğumuz şeydir. Biz böylesine bir geçmişe sahibiz. Bunu öğrenirsek geleceği inşa ederiz. Atalarımız diyor ki, oku ne kadar geri çekersen o kadar ileri gider. Ne yaparsanız yapın tarihi öğrenin. Bize 150 yıldır tarihimizi unutturmaya çalıştılar. Bize kurulan en büyük tuzak buydu. Hep girişimcilerden oluşan bir toplum Hollanda gibi olur. Dünya uygarlık sahnesinde esamisi okunmaz Hollandalılar'ın. Sadece ticaret yaparlar. Bizden lale tohumu alıp, onları satarlar. Salt tüccarlardan oluşan bir toplum bir şey ifade etmez. Bilim adamları, akademisyen, sanatçı, kültür insanları çıkmalı. Tiyatro, sinema, ressam bunlar geleceği resmeder. 

 

 

"Geçmişte bütün Nobel Ödüllerini biz almıştık"


Mustafa Kemal diyor ya, 'sanatı ve sanatçısı olmayan bir toplumun damarlarındaki kan kurumuştur' diyor. Siz beni de Ümit beyi de aşın. Sanatçı olun, akademisyen olun, NOBEL alın. Büyük gururumuz Mardinli Aziz Hoca geldi işte. Büyük gururumuzdur. Son 300 yıldır böyle bir başarımız yoktu. Ondan önce bilimi ve uygarlığı geliştirmek adına söylüyorum; Türk ve İslam kökenli adamlar vardı. Bütün Nobeller bizimdi. Uygarlık tarihçisi Fuat Sezgin Hoca diyor ki, "Ben Nahia'yı okuyuncaya kadar dünyanın en büyük ismi Aristo'yu bilirdim. Fakat Aristo Nahia'nın onda biri bile değil". 11. yüzyılda genetikten bahsediyor. 'Araz' en küçük zerredir diyor, parçalandığı zaman Bağdat'ı yok edebilir, diyor. Yani atomu kastediyor. Fuat Sezgin diyor ki, 'insanlık tarihinin en büyük hükümdarı Mem'un'dur' diyor. 

FUAT HOCA BENİ GÖREVDEN BU YÜZDEN AZLETTİ!

İstanbul'da rasathanenin yetiştirdiği Takiyuddin, Tophane'de yetişmiştir. İnsanlık tarihinin gelmiş geçmiş en büyük alimlerinden biridir. Amerikalılar ayı fethettiklerinde ilk kratere Takuyiddin ismi verdiler. Fuat Sezgin, Siirt kökenli, Bitlis'te büyümüş önemli bir ailenin çocuğu. İTÜ bunu abisi Menderes'e yakın diye bu ismi Almanya'ya sürgün ediyor. Almanya buna sahip çıkıyor. Şu anda en büyük uygarlık alimi. 27 dil biliyor. Ben onun vakfını kurdum, beni azletti. Neden azletti biliyor musun; bir pazar aradı neredesin dedi, evde dinleyorum dedi ve 'sen tembel adamsın' diye beni azletti. Onun iddiası şu: Batı medeniyeti İslam dünyasının çocuğudur der ve bunu ispatlar. Endülüs'ten, Bağdat'tan Avrupa'ya giden alimler Avrupalılar iyi tahsil etmiştir.