28 Şubat sürecinde bir dönem Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanvekili olan Bülent Orakoğlu, haklarında yakalama kararı çıkarıldığı sırada yurt dışına kaçan savcılar Zekeriya Öz ve Celal Kara için, "Birer savcı olarak kendilerine isnat edilen suçlar ile erkekçe yüzleşmek yerine neden kaçmayı tercih etmişlerdi? Hukuk literatüründe kaçmak, bir nevi suçu kabullenme anlamına da gelebildiğinden 17-25 Aralık darbe girişimi dışında ortaya çıkmasından korktukları, çekindikleri gayri yasal bireysel veya organize faaliyetleri mi mevcuttu" ifadesini kullandı.
Orakoğlu'nun Yeni Şafak'ta "Yavuz hırsız ev sahibini bastırır" başlığıyla yayımlanan (17 Ağustos 2015) yazısı şöyle:
17-25 Aralık'ta hukuk örtüsü giydirilmiş darbe girişiminin savcıları Zekeriya Öz ve Celal Kara, haklarında tutuklama kararı çıkarılacağını saatler önce öğrenme becerisini göstererek, Sarp sınır kapısından yurt dışına kaçmışlardı. İddialara göre, HSYK 3. Dairesi 7 Ağustos'ta ihraç edilen savcılar Zekeriya Öz, Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç hakkında “FETÖ'ye yardım ve yataklık” ile “darbeye teşebbüs” gerekçesiyle soruşturma açılmasına izin vermişti.
Daire'nin bu kararı sonrasında HSYK başmüfettişlerince hazırlanan soruşturma dosyası, Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı'na gönderilmiş, savcılığın talebi üzerine Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi, adreslerinde bulunamayan üç savcı için tutuklama ve yakalama kararı vermişti. Yurt dışına kaçan firari savcılar Zekeriya Öz ve Celal Kara'nın İnterpol tarafından yakalanıp Türkiye'ye iade edilmesi için “Kırmızı Bülten” çıkarılmadan önce, Türkiye'nin suçlu iadesi anlaşması bulunan ülkelere “Difüzyon'' mesajı gönderilerek kaçakların acilen yakalanıp Türkiye'ye iadesi istenmişti.
Firari savcılar Öz ve Kara, haklarında tutuklama kararı çıkarılacağının tüyosunu yargı içinde kimlerden almışlardı, yurt dışına çıkış organizasyonu ve sonrasında gizlenilecek ülke konusunu kim organize etmişti? Birer savcı olarak kendilerine isnat edilen suçlar ile erkekçe yüzleşmek yerine neden kaçmayı tercih etmişlerdi? Hukuk literatüründe kaçmak, bir nevi suçu kabullenme anlamına da gelebildiğinden 17-25 Aralık darbe girişimi dışında ortaya çıkmasından korktukları, çekindikleri gayri yasal bireysel veya organize faaliyetleri mi mevcuttu?
Konuyla ilgili olarak, Sabah ve Star gazetelerinde ortaya atılan iddialar gerçekten sorduğumuz soruların arka planını aydınlatabilecek gibi görünüyor. Bu gazetelere göre Savcı Öz ve Kara'ya kaçış emri ve kaçış organizasyonunun arkasında bizzat Fethullah Gülen'in kendisi ve örgütü var. Eski savcılar Zekeriya Öz, Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç hakkında tutuklama kararı çıkarılacağı bilgisinin bu savcılara HSYK 3. Daire'de paralel yapıya yakın Ahmet Berberoğlu, Kerim Tosun ve Şaban Işık tarafından sızdırıldığı iddiası da ayrıca yer alıyor.
Oysa firari savcılardan Celal Kara'nın avukatının 15 Haziran'da İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi'ne verdiği dava dilekçesinde, aylar önce bir televizyon kanalında 17-25 Aralık darbe girişimi ile ilgili olarak yaptığım değerlendirme, analiz ve yorumlarda, “Müvekkili savcı Celal Kara'nın yürüttüğü 17 Aralık yolsuzluk operasyonunu kastederek, darbe nitelendirmesi yaptığım, müvekkilinin yasadışı bir oluşuma üye olduğu, bu oluşumun amacına hizmet eden birisi olduğu ve bu yasadışı örgütün amaçları uğrunda hükümete karşı darbe girişiminde bulunduğu, kusurlu uygunsuz hareket ve ilişkileriyle mesleğin şeref ve nüfuzuna ve saygınlığına zarar verdiğim iddia edilmişti.''
Şimdi sıkı durun kaçak savcı Celal Kara'nın avukatı müvekkilini bakın nasıl savunuyor: ''Müvekkilim İstanbul'da görev yaptığı dönemde 17 Aralık yolsuzluk soruşturmasını yürütmüştür. Müvekkilimin kastedilen diğer soruşturmalarla ve soruşturma savcılarıyla hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Müvekkilimin görev almadığı, hiçbir tasarrufta bulunmadığı soruşturmaları yürütmüş ve bu soruşturma dosyaları kapsamında suç işlemiş olduğu izlenimini yaratan haberler kamuoyu algısı oluşturma kastıyla yapılmaktadır.''
“Yavuz hırsız ev sahibini bastırır” atasözü sanki firari savcı Celal Kara için özellikle söylenmiş gibi. Hem suçlu hem güçlü olmanın yolu da 17-25 Aralık'ın yargı kılıfı altında darbe girişimi olduğunu dillendiren köşesine taşıyan, yazar-çizer takımını baskı altına alma, sindirme amacıyla tazminat ve ceza davalarının açılması, örgütün açık bir stratejisinin uygulanması sanırım. Kaçak savcı Celal Kara 17-25 Aralık'ta 61. Hükümet'e yönelik darbe girişiminde organize bir şekilde oynadığı önemli rol sonrasında, 17 Aralık'ın 'yolsuzluk operasyonu' olduğunu, diğer soruşturmalar ve soruşturma savcılarıyla bir ilgisini bulunmadığı yönündeki iddialarını, Zekeriya Öz ile birlikte aynı gün yurt dışına kaçarak bizzat kendisi çürütmüştür.
Ergenekon, Balyoz soruşturmalarında kendilerine kumpas kurulan birçok subay, suçları olmadığı için yurt dışından gelerek yargıya teslim olmuşlardı. Tıpkı 28 Şubat'ta şahsımın yaptığı gibi. Darbecilere ''Hodri meydan'' diyerek ABD'den Türkiye'ye dönmüş, darbecilerin uydurma suçlamaları karşısında Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu'nun Ek 7. Maddesi gereği ''Batı Çalışma Grubu'nun'' deşifre edilmesi ve darbe belgesinin hükümete verilmesinin kanuni bir görev olduğu yargı kararları ile tescil edilmişti.