Elazığ Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi 2. sınıf öğrencisi Enes Kara'nın intiharıyla ilgili yeni bilgiler ortaya çıktı. Kara'nın aile baskısı sonucu kaldığı ve intihar ettiği yerin cemaat evi olduğu anlaşıldı. Dört kişiyle birlikte kaldığı Elazığ'daki evin Nur Cemaati'ne ait olduğu öğrenildi. Savcılığın olaya ilişkin soruşturması sürerken, gözler bu kez Kara'nın "baskı görüyorum" dediği cemaat evlerine çevrildi. Eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, siyasilerin kendi oy çıkarları için tarikat yurtları ve cemaat evlerine ilişkin denetim mekanizmalarını engellediğini belirterek, "Türkiye bu yapılardan kurtulmalı" dedi. Bu alandaki çalışmalarıyla tanınan gazeteci Mustafa Hoş da tarikatlar ve yurtlarının Türkiye'nin en büyük sorunlarından biri olduğunu kaydetti.
Apartmanda yaşayan komşuları, 2005'ten beri bu evin cemaat tarafından kullanıldığını belirterek, başlarında "Selçuk abi" denilen kişinin bulunduğunu ifade etti.
Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı, intihara yönlendirme olup olmadığına ilişkin soruşturma başlatırken, ailesinin ve aynı evde kalan kişilerin ifadelerini aldı.
Arkadaşlarından çağrı
Enes Kara'nın arkadaşları, olayın ardından Tıp Fakültesi önünde açıklama yaptı. Öğrenciler adına konuşan Zeynep İlayda Baykendi, Kara gibi birçok arkadaşlarının benzer durumda olduğunu belirterek, "Bir şeyler yapmak için daha kaç canımızı kaybetmemiz gerekiyor?" diye sordu. Öte yandan açıklamanın ardından gazetecilerin yanına gelen bir kişinin, "Cemaatle ilgili bir şey sormayın" dediği öğrenildi.
Gözler tarikat ve cemaat evlerinde
Antalya'da Akdeniz Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü 1. sınıf öğrencisi Mehmet Sami Tuğrul da kaçak tarikat yurdunda geçen ay, başı kesilerek öldürülmüştü. Elazığ'daki intiharın ardından gözler bu kez cemaat evlerine çevrildi.
Türkiye'de yüzlerce tarikat yurdunun yanı sıra, şu an sayısı bilinmeyen binlerce cemaat evleri bulunuyor. Daha önce Risale-i Nur Cemaati'nin İstanbul'daki bir evinde kalan bir kişi DW Türkçe'ye karşılaştıkları baskıyı anlattı.
Şu anda kamuda öğretmenlik yaptığı için kimliğinin gizlenmesini isteyen tanık, intihara sürüklenen Enes Kara'nın anlattıklarını doğrulayarak şunları kaydetti:
"Enes Kara'nın videoda anlattığı şeylerin hepsi doğrudur. Hatta anlattıklarından çok daha fazlası var. Cemaat evlerindeki hayatımızın tamamı kontrol altındaydı. Arkadaşlarımız, çevremiz, ailelerimiz ve ilişki kurduğumuz herkes sorgulanıyordu. Her evin bir sorumlusu vardı. Bunlara ev imamı, ev abisi, ev ablası deniyordu. Cep telefonlarımızı açıp, içindeki her şeyi kontrol ediyorlardı. Bunu ben çok kez yaşadım. Mesajlarımız okunuyordu. Annemizin, babamızın, misafirimizin eve gelmesi yasaktı. Dışarıdan kimsenin gelmesine izin verilmiyor. Bu evlerde en az dört, en fazla altı kişi ile cemaatin imamı kalıyordu. Mesela evin aylık masrafı 5 bin lira ise bizden aylık 500 lira katkı alıyorlardı. Bu da hem ekonomik durumu kötü olan ailelere hem öğrencilere cazip geliyordu."
'En büyük sorun tarikatlar ve yurtları'
Tarikatlar ve bunlara bağlı yurtlarda yaşanan olaylar üzerindeki çalışmalarıyla tanınan gazeteci Mustafa Hoş, konuyu DW Türkçe'ye şöyle değerlendirdi:
"Türkiye'nin en büyük sorunlardan bir tanesi, tarikatlar ve tarikatların elindeki yurtlar meselesidir. Çünkü Türkiye'de 40'a yakın tarikat ve bunların 400'e yakın kolu bulunuyor. Sadece İstanbul'da 448 tekke faaliyette bulunuyor. Tarikatlara ilişkin bir düzenleme yok. 1924'te tekke ve zaviyeler yasaklanmıştı. Ama bir fiili durum var ve faaliyetlerini yürütüyorlar."
Gazeteci Hoş, tarikat yurtları ve cemaat evlerinin denetlenmediğini, burada kalan çocukları esir olarak gördüğünü kaydetti. En önemli sorunun tarikatların elinde bulunan yurtlar olduğunu ifade eden Hoş, "Bu yurtların birçoğu denetlenmiyor. Yine aynı zamanda tarikatların elinde bulunan öğrenci evleri var. Bunların hiçbir yasal statüsü yok. Türkiye'de bir milyonu aşkın çocuğun tarikat yurtlarında kaldığı biliniyor" dedi.
Tantan: Türkiye, tarikat ve cemaat gibi yapılardan kurtulmalı
Eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan da din eğitiminin köşe başlarındaki cemaatlere, tarikatlara ve hocalara bırakılmayacak kadar önemli olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
"Çocukların zihinsel, fiziksel ve dinsel eğitimini vermesi gereken devlettir. Türkiye'de merdiven altı olarak ifade edilen ve dini ticari anlamda kullanmaya çalışan, nesilleri körelten bu yapılar tasfiye edilmeli, etkisiz hale getirilmeli. Bu konuda devletin müfettişler aracılığıyla eğitim sistemini takip etmesi gerekir."
Osmanlı devletinin son yıllarından itibaren İngiliz istihbaratının Müslüman ülkelerde tarikat ve cemaatleri kendi amaçları doğrultusunda kullandığını ifade eden Tantan, şu görüşleri dile getirdi:
"Türkiye, Pakistan ve Afganistan olmak istemiyor. Burada siyasiler, kendi oy çıkarları için denetim mekanizmalarını engelliyorlar. Fethullah Gülen hareketi için de iyi çocuklar denildi. Türkiye, yabancı servislerin kullanım aracına dönen, ticarileşen ve siyasallaşan cemaat ve tarikat gibi yapılardan kurtulmalı."