Gündem

Eski dostlarla sohbet

Mustafa Balbay’a ait olduğu öne sürülen günlüklerin yayımlanmasıyla ilgili tartışmaları köşesine taşıyan Umur Talu, bu konudaki tavrını eleştiren Deniz Som&rs

24 Mart 2009 02:00

Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay’a ait olduğu öne sürülen günlüklerin yayımlanmasıyla ilgili tartışmaları köşesine taşıyan Sabah Gazetesi yazarı Umur Talu,  bu konudaki tavrını eleştiren Deniz Som’a da yanıt veriyor.

 “Bir dönem Cumhuriyet'te (iki yıl) birlikte çalıştığım üç kişiyle az sohbet. İkisi zaten Cumhuriyet'e bindiriyor; biri de Cumhuriyet'ten bana” dediği yazısında kendisini eleştiren Deniz Som’a şöyle sesleniyor:

“Yayınlayanlar kaynaktan emin olduklarını söyleyen ‘mesleki titizliği bilinen’ iki gazeteci. Günlüklerden ‘özel hayat’ı ifşa etmediklerine ise eminim. Balbay'a atfedilen günlükler şu ana kadar reddedilmediği için, ‘kaynak’ artık ‘Balbay'ın notları’. Som, titizliği ‘Genç subaylar rahatsız’ manşetinde gösterdi mi, bilmiyorum. Çünkü ‘kaynaklar’ aynıydı: Aynı generaller, aynı Balbay, aynı notlar, aynı hard disk.” İşte Umur Talu’nun yazısı:

 Eski dostlarla sohbet

Yamuk zeminlerde hakikat aramaya çalışmak, doğruyu bulmaya uğraşmak, düşe kalkmak, bazen arazide yamulmak da bu işin doğasında galiba.
Bir de hatıralar... İnsanı hep kovalar!
Meslekte iyi şeyleri paylaştığım herkesi, o günler için hep iyilikle anarım.
Sonra aralar, düşünceler açılır bazen.
Kimi belki bende yamukluk görür; kiminin yamuğu ise hatıralarımı acıtır.
Belki oradan oraya yolculukta her birimiz bir ölçüde çifte standarda batabildiğinden. Bazen yüzeyde, bazen derin, bazen çamur.

Genel yönetmen
Bir dönem Cumhuriyet'te (iki yıl) birlikte çalıştığım üç kişiyle az sohbet.
İkisi zaten Cumhuriyet'e bindiriyor; biri de Cumhuriyet'ten bana.
"12 Eylül darbesi sonrası, darbe karşıtı Cumhuriyet"te, genel yayın yönetmenim Hasan Cemal.
"Balbay günlükleri" ne diyor ki, "Bu haberi görmezden gelmenin gazetecilikte yeri yoktur."
Sansürleri kınıyor. Haklı.
Biz onu "gazeteciye hapis getiren kanunla ilgili her şey" patron arzusuyla sansür edilirken, aleyhte tek satır yazılamazken, otosansüre diklenenler kovulurken, "Azledilen Tantan'dan yana" yazısı cartlanırken de bu pistlerde görmek isterdik.
Olmadı!
Tabii insan değişiyor da...
Sabah'ta yazarken, "Susurluk düzeni yerleştiren Çiller familyası" destekçisi görmemek isterdik...
Ne tuhaf, tam tersi...
Refahyol'a, yani daha önce desteklediği Çiller'e de 28 Şubat organizasyonunda yine Sabah'ta vururken görmemek isterdik... "28 Şubat askeri müdahalesi" nden yana yazmasın isterdik...
Olmadı.

Yazı işleri müdürü
"12 Eylül darbesi sonrası Cumhuriyet'i"nde yazı işleri müdürüm Okay Gönensin.
Doğru tespitler yapıyor ve güm diye diyor ki, "İşlediği gazetecilik suçu, Balbay'ın bu mesleğe devam etmesine engel."
Gönensin'in patronunun vekilleri benim için "Gazetecilik yapmaya hakkı var mıdır?" diye esmişti ya... Şunu düşündüm: "Ne olursa olsun, bir özgürlük, irade ve ifade işi olan gazetecilik her zaman herkese açıktır. İçine edene bile. Loca, lonca, oda değildir. Hukuk bir yana, esas karar mercii vicdanlar. Gazetecininki; okur, meslektaş, müessese, örgüt vicdanları."
Gönensin, "gazetecilik suçları" na titizliği, o günlerde de şimdi de yanı başında bulunan, "general talimatıyla bazı gazetecileri hain, alçak ilan etmiş", o dönem "postal postası" olmuş başkalarına da göstermiş olsaydı, daha "okey" değil miydi?
Çünkü; generaller ve iktidarlarla iç içe haber, manşet, yazı kotaranlar ona komşu, "mesleğe devam edebiliyor"! Engel yok.

Arkadaş
Üçüncü ahbabım, o yıllarda, "12 Eylül darbecilerine karşı, Cumhuriyet'te de Vaziyet" aldığımız, o dönemlerin çok sevdiğim, yeni gazete kurarken hemen davet ettiğim, habere bakışı, Türkçesi, esprisi en iyi gazetecilerinden Deniz Som.
Geçmişin samimiyetiyle sadece adımı başlık yapıp yazmış.
"Balbay günlükleri"ni yayınlayan "İki eski Cumhuriyet çalışanı Doğan Akın ve Aydın Engin'e güvenmek, kaynağı doğru kabul etmek"le suçluyor.
Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladığım halde, o maddelere uymamakla suçlamış.
"Kaynağını bilmediği bilgi ve haberler... Temel bilgilerin yok edilmesi... Yanıltıcı yayın malzemesi... Çalıntı, iftira, lekeleme, hakaret, saptırma, dayanaksız suçlamadan uzak durmak" gibileri ihlalle.
Bildirge'yi okumasına sevindim; umarım tamamını okumuştur.
"Her tür sansür ve otosansürle mücadele... Demokrasi, barış, insan hakları... Halka sorumluluğun tüm otoritelere sorumluluktan önce gelmesi... Halkı ilgilendiren tüm olayları izleme, araştırma hakkı... Kaynakların gizliliği... Gazetecinin mesleğini propagandacılıkla karıştırmaması... Çalıştığı yer dışında kimseden işiyle ilgili talimat almaması... Devleti yönetenlerin belirlediği ulusal ve uluslararası politikalarda önyargılara değil, halkın haber alma hakkına dayanılması... Asıl olanın kamu yararı sayılması..." gibi şeyler.
Özellikle, "Özdeşleşmeme". Kimi generalle de özdeşleşmeme; sözcüsü, kalemi, kâtibi, postası, kuryesi, danışmanı, tahrikçisi olmama.
"Kaynak" meselesine gelince;
Tartışmalı ve elbet tartışılmalı.
Yayınlayanlar kaynaktan emin olduklarını söyleyen "mesleki titizliği bilinen" iki gazeteci. Günlüklerden "özel hayat"ı ifşa etmediklerine ise eminim.
Som'un, Cumhuriyet'te onca yıl manşet, haber, yorum yazmış gazetecilere neye istinaden güvenmediğini ise anlamadım. Cumhuriyet'te çalışmış olana güvenmeyecek miyiz!
O bir yana; (eksikler de bir yana) doğruluğu biliniyorsa, "Balbay'a atfedilen günlükler" şu ana kadar reddedilmediği için, "kaynak" artık "Balbay'ın notları".
Som, titizliği "Genç subaylar rahatsız" manşetinde gösterdi mi, bilmiyorum. Çünkü "kaynaklar" aynıydı: Aynı generaller, aynı Balbay, aynı notlar, aynı hard disk.
Cumhuriyet'in pazar manşeti de (Kayseri'de askeriyede "Fettullahçı örgütlenme") mesela, belki doğru ve önemlidir ama "sorgudaki bir astsubayın ifadesi" olduğu söylenen (ve söyleyen) bir kaynağa dayalıydı. Hangi koşullarda ifade alındığı belirsizdi.

Âlem
Deniz;
Madem "benimkini beyenmiyorsun", "Bildirge"nin daha iyisini yazsaydın da yakın çevren bari ona uysaydı. Benim çevrede pek uyulmuyor zaten!
Nasıl olsa, Bildirge'ye rağmen, "darbeli veya darbeci gazeteciler" ödül bile alabiliyor Cemiyet'ten! Nasıl olsa, sansürcü veya sansüre gık diyememiş gazetecilerin imzaları da "uzanıp sere serpe yatıvermiş" Bildirge' de.
Nasıl olsa, yanı başında yazı, haber yüzünden kovulanı ıslık çalıp izleyen, sivil ya da askeri güç gölgesinde tek ayak havada veya "yeminli" müşavirlik yapan da Bildirge okuyor her köşede.
Nasıl olsa, sansürcü başkasını sansürle, kurye başkasını kuryelikle, posta başkasını postallıkla, asker emriyle arkadaş kovan başkasını hukuksuzlukla, başbakan karşısında el pençe divan durmuş olan başkasını bozuntulukla, kaynakçı başkasını overlokçulukla suçlayabiliyor bu alemde.
Deniz, geçmiş güzel günlerin hatırasıyla gözlerinden öperim.
Gözlerin kapalı ise, göz kapaklarından mecburen!

Not: Melih Gökçek'in Uğur Dündar ve M. Ali Birand'ı tehdit etmesini meslek örgütleriyle birlikte kınıyorum.