"12 Eylül şartlarında esasında bir Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali yapmak garip gibi görünebilir insanlara, hâlbuki o garipliği biz özellikle hayatın kararmaması, insanların ruhunun kararmaması belli bir moral içerisinde olmaları anlayışıyla yaşamın devam ettirilmesine duyduğumuz titizlik ile o festivali yaptık” diyen tiyatrocu Tamer Levent, terör nedeniyle ve terör katliamları nedeniyle tiyatronun kapanmasının doğru olmadığına dikkat çekti.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren başkanlığında gerçekleştirdiği 12 Eylül darbesi bugün 37. yılında... 12 Eylül Darbesi sonrasında kurulan Milli Güvenlik Konseyi 1983 genel seçimlerine kadar kritik kararlara imza attı. 1961 anayasasının rafa kaldırıldığı, hükümet ve parlamentonun feshedildiği, siyasi parti, sendikaların kapatıldığı, parlamenterlerin dokunulmazlıklarının kaldırıldığı, siyasi parti yöneticileri ve pek çok milletvekilinin gözaltına alındığı, 90 günlere varan işkenceli sorguların ardından neredeyse tüm muhaliflerin tutuklandığı ve yıllarca tutuklu kaldığı süreler getirildi.
1980’li yıllarda Devlet Tiyatrosu perde kapatmadı
İşte o ağır darbe koşullarında Devlet Tiyatroları (DT) perdesini kapatmadı. DT’nin ‘Türk Tiyatrosu’na kısa bir bakış’ kitabında 1980 yıllara ilişkin çeşitli illerde yeni müdürlüklerin açıldığı, yerleşik kadroların sayısı artırarak yurt içinde yaygınlaşmasını sürdürdüğü bilgisi dikkat çekiyor. Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Adana, Trabzon ve Diyarbakır’da oyunların sahnelendiği belirtiliyor.
"Darbe koşullarında ‘Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali’ düzenledik"
Devlet Tiyatroları çalışanlarının en yüksek oyunu alarak seçimle genel müdür olan, oyuncu, yönetmen ve ‘ Sanata Evet’ kampanyasının mimarı Tamer Levent, T24’e 12 Eylül koşullarında sanatı anlattı.
1980 darbesi ve sonraki sıkıyönetim koşullarında Devlet Tiyatroları’nda perdenin kapanmadığını ifade eden Levent, darbeden bir yıl sonra 1981 yılında Ankara’da TOBAV (Devlet Tiyatroları Opera ve Balesi Çalışanları Yardımlaşma Vakfı) tarafından ‘Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali’ yaptıklarını ve o sırada asker olan Ankara Belediye Başkanı Süleyman Önder ve yönetiminin bu etkinliğe destek verdiklerini söyledi.
“Sıkıyönetim koşullarında festival garip görünebilir belki?”
“12 Eylül şartlarında esasında bir Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali yapmak garip gibi görünebilir insanlara, hâlbuki o garipliği biz özellikle hayatın kararmaması, insanların ruhunun kararmaması belli bir moral içerisinde olmaları anlayışıyla yaşamın devam ettirilmesine duyduğumuz titizlik ile o festivali yaptık” diyen Levent, terör nedeniyle ve terör katliamları nedeniyle tiyatronun kapanmasının doğru olmadığına dikkat çekiyor. Levent, “Tiyatrolar, senfonik operalar, senfonik orkestralar bunlar insanlık tarihinde savaş dönemlerinde inatla faaliyetlerini sürdürmüş ve insanlarla aynı çatı altında buluşup hatta yaşanan acılara karşı ortak sessiz ayağa kalkıp tepki vermesi sağlanmış yerlerdir” diyor.
12. Eylül askeri darbesinin acıların ilk günkü yerinde durduğu 37. Yılında Devlet Tiyatroları’nın seçimle gelerek genel müdürlük görevi yapmış, oyuncu, yönetmen, Tamer Levent’in T24’e değerlendirmeleri şöyle:
“1980 darbesinde perde kapanmadı”
1980 darbesinde Devlet Tiyatrolarında perde kapanmadı. Çünkü Devlet Tiyatroları zaten kendi içerisinde bir oyunu sahneye koyacağı zaman edebi heyetlerin denetiminden geçer ve daha sonra d. daha sonra oyunun yönetmeni tarafından sahneye konulur, oyun sahneye çıkmadan önce de DT’nin başrejisörlüğü ve genel müdürlüğü tarafından genel provada izlenir.
Dolayısıyla Devlet Tiyatroları yaşama ve hayata dair tüm dünyada, evrensel kültürde olduğu gibi insanın yaşadığı çelişkileri ve eleştirel boyutları oyunlarına işler. Ama bunlar doğrudan slogan tarzı bir ajitasyon ve propaganda tarzı bir tiyatroya dönüşmez. Devlet Tiyatroları genellikle göstermeci değil durumcu yani dramatik tiyatro sahneye koyar bu nedenlerle hiçbir oyunun perdesi kapanmadı. Devlet Tiyatroları (DT) zaten kuruluş kanunu itibariyle de özerk bir yapıya sahiptir üstelik Anayasa’nın 64. Maddesi tarafından da korunma altındadır. Bu şartlarda Devlet tiyatrosunun oyunlarına müdahale edilmesi hem Anayasa hem de kuruluş kanunuyla çelişir.
“TOBAV’ı darbe koşullarında kurduk”
Şimdi diyeceksiniz ki; sıkıyönetim varken kim Anayasa ve kuruluş kanunu dinler. Ama yine de çelişir. 12 Eylül’de ben yedek subaydım. Terhis olup döndüğümde Ankara’da TOBAV’ı Devlet Tiyatro ve Opera ve Bale Çalışanları Vakfı’nı 12 Eylül şartlarında kurduk, 1981’de kurduk. TOBAV kurulduğu ilk yıl Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali yaptı o sırada asker olan Ankara Belediye Başkanı Süleyman Önder’di. Biz bu festivali yaparken Cumhuriyet rejiminin olmazsa olmazı olarak sanatı gördüğümüzü, bir sıkıyönetim ortamı olmasına rağmen bu festivali yapmak istediğimizi belediyeye de önerdik ve belediyeden de destek istedik.
Bu ilkeler doğrultusunda modern bir Türkiye’nin oluşmasına sıkıyönetimin bir zarar vermemesi gerektiği düşüncesinde belediye de destek vermek zorunda hissetti kendisini. Çünkü, Türkiye’nin temel düşüncesi çağdaş uygarlıklar düzeyine çıkmak ve hatta onu geçmekti. Bu doğrultuda bir sıkıyönetim Türkiye’nin genel politikası ve idealine zarar vermemeli anlayışı bence etkili olmuştu. Bu nedenle de belediye 12 Eylül şartlarında esasında bir Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali yapmak garip gibi görünebilir insanlara hâlbuki o garipliği biz özellikle hayatın kararmaması, insanların ruhunun kararmaması belli bir moral içerisinde olmaları anlayışıyla yaşamın devam ettirilmesine duyduğumuz titizlikle o festivali yaptık. Askeri yönetim bunu garip karşılayabilir de belki, hattı karşıladı bile ama sonuçta bizim istediğimiz desteği de verdi.
Dünyada da böyledir kriz dönemlerinde asıl ağırlık verilmesi gereken şey sanattır. Bakın çok önemli savaş filmleri vardır, burada insanlar yerin altına girip bir gurup tango yapmıştır, yerin altına inip yeni bir hayat yaratıp sanatsal faaliyet yürütmüştür, sosyal hayat çözümleri bulmuşlardı. Buna dair çok sayıda film var. İtalyan, Amerikan, Alman, İngiliz filmleri hatta Balkan filmleri de var.
Bu nedenle Türkiye’de beni şimdi rahatsız eden bir anlayış var, belli terör katliamları sonucunda, mesela eğlence yerlerine yasak deniyor, ama tiyatroların kapanmaması gerekir, tiyatrolar, senfonik operalar, senfonik orkestralar bunlar insanlık tarihinde savaş dönemlerinde inatla faaliyetlerini sürdürmüş ve insanlarla aynı çatı altında buluşup hatta yaşanan acılara karşı ortak sesiz ayağa kalkıp tepki vermesi sağlanmış yerlerdir. Yaşanan ortak acılara karşı tepki vermeyi insani kültür haline getirmiş merkezlerdir. Siz o gecelerde oraları kapattığınız zaman insanların bu anlamda bir araya gelmelerini de engellemiş olursunuz. O zaman insanların bu sanatların varlığına bunlar da bir sorun var bu gecelerde oynanmıyor, saygın bir iş değil diye yanlış bir bakış açısı geliştirmelerine neden olabilirsiniz.
Her zaman verilen Almanya örneği verilir; savaş bittikten sonra ilk yaptıkları şey sanat merkezlerini onarmak oldu. Çünkü insanlarını ruhlarını onarıp yeni bir yaşam kurmayı çalışmak istiyorlardı. Yeni bir Almanya kurmak zorundaydılar. Bu Almanya’yı kurmazdan önce ilk yaptıkları iş sanat alanında gelişmeleri sağlayacak sanat merkezlerinin onarılmasıydı.