Kültür-Sanat

'Eserlerimin değeri 50 bin değil'

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun öğrencilerinden Devrim Erbil, 50’nci sanat yılını kutluyor.

26 Ocak 2009 02:00

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun öğrencilerinden Devrim Erbil, 50’nci sanat yılını kutluyor

Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük ressamlar arasında gösterilen, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun öğrencilerinden Devrim Erbil, 50’nci sanat yılını kutluyor. 1991 yılında “devlet sanatçısı” ödülünü alan sanatçı, halen Doğuş Üniversitesi’nde öğrencilerle deneyimlerini paylaşıyor. Bir tablosu Dubai’deki müzayedede 50 bin dolara alıcı bulan Erbil, “50 yılda Türkiye’de sanat ulusal sınırları aşamadı. Ancak İstanbul, Ankara gibi büyük merkezlerde kaldı. Sanat Anadolu’ya gitmedikçe ben bunu büyük bir gelişme olarak saymıyorum” diyor.


Eserlerim 50 bin TL’ye satıldığı için üzülüyorum

Bir Çinli ressamın eseri bile müzayedelerde 1 milyon dolara alıcı bulabiliyor. Onlar yükselirken biz neden yerimizde saydık?

Doğrudur, 1 milyon dolara, sadece Çinli değil, İranlı sanatçıların da eserlerini satıyorlar. Japon sanatçıları zaten Avrupa piyasasına çoktan girdi. Çin ekonomik olarak yükseldiği için sanatçılarına büyük bir talep var. Yalnız, Paris’teki bir müzayedeye 500 dünya sanatçısı katılıyorsa, bunun 280’ü Çinli ressam. Çin, 1 milyarın üzerindeki büyük bir topluluk. Dünyada artık kapalı bir toplum değil.


Bu rakamları görünce, “50’nci sanat yılımı kutluyorum ama eserim en fazla 50 bine satılıyor” diye üzülmüyor musunuz?

Üzüldüğüm oldu, samimi söylüyorum. O kataloğa baktım, “Burada yüzlerce sanatçı var, ama ben onların yüzde 99’undan daha iyi sanatçıyım” dedim. Bunu “ileride gençler yüreklensin” diye söylüyorum. Çünkü ileride Türk sanatçıları yerini bulacak. Aralarında çok özel yetenekler var. Bu insanların, yaşadıkları coğrafyanın ve kültürün üzerinde büyük rol oynadıklarını düşünüyorum. Anadolu coğrafyası olağanüstü bir kültürel birikime sahip. Uygarlıklar burada birbirini beslemiştir. Biz de onların mirasçısıyız.

Dubai’de 50 bin dolara resmim satıldı

Resme olan tutkunuz nasıl başladı?

Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ni 1959’da bitirdim. Bugün sanatta 50’nci yılımı kutluyorum. Resim çocukluktan gelen bir tutkuydu. Önce derslerde harita çizerken elimin yatkın olduğunu gördüm. Lisede de resme ağırlık verdim.


O zamanlar ressamlığı seçmek cesaret isteyen bir iş olsa gerek...

Birçok tepki aldım. Çünkü o dönemde tek olunabilecek şey, ortaokulda resim öğretmenliğiydi. Uluslararası üne sahip olmak, sergiler açmak, eserlerinizin yüksek fiyata satılması ise hayaldi. Geçenlerde ise 3 Türk ressamın eserleri Dubai’deki yüksek rakamlarla satıldı. Biri de benim eserim...


Sizin eseriniz ne kadara alıcı buldu?

50 bin dolara satıldı ki, yurt dışı piyasasına girmenin bir başlangıcı. Tabii ki bunun duyulması, yerli piyasalarda resimlerime olan ilgiyi artırdı.

Demiryollarında işçilik bile yaptım

Hiç başka işlerle uğraşmadınız mı?

Bütün öğrencilik yıllarımı çalışarak geçirdim. Yazları fuarlarda görev yaptım, demiryollarında işçilik yaptım. Akademide hocam Bedri Rahmi Eyüboğlu’ydu. Uzun süre Bedri Rahmi’nin mozaiklerini dizdik, resimlerine yardım ettik.


Şimdiki genç Türk ressamların eserlerinin yurtdışında yüksek fiyatlarla alıcı bulmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çok sınırlı sanatçılar için geçerli bu. Nejat Devrim, Burhan Doğançay gibi bazı Türk sanatçıları Amerika’da, Fransa’da, İngiltere’de yaşadıkları için oradaki müzelere girebildiler. Ama benim öyle olmadı. Tabii benim de yurtdışındaki müzelerde, İskenderiye’de, Belgrat’ta, ABD’de eserlerim sergilendi. İlk defa Türk sanatçıları Christie’s’in müzayedesinde yer aldı. 11 sanatçının eseri satıldı. Ama daha henüz genç sanatçılara yansımadı.


Yurt dışında ressamlar Hollywood artisti gibi

Türkiye’deki resim piyasası nasıl?

Türkiye’deki resim fiyatları çok düşük. Çünkü bugün ABD’de sanat eğitimi yapan genç bir kişi, okulu bitirdiği zaman resmini 2 bin dolara satabiliyor. Sanata başladığımda 3-4 bin dolara resim satabiliyordum. Bugün vardığım noktada sattığım rakam, benim gibi 50 yıllık, üstelik de sürekli yükselme gösteren bir sanatçı için hiç yüksek değil.


Peki fiyatlar neden bu kadar düşük?

Çünkü Türkiye’deki piyasa, ulusal sınırlar içerisinde kalmış. Bir sanat eserinin büyük bir getiri getirebileceği, Osman Hamdi’nin “Kaplumbağa Terbiyecisi” adlı tablosu, birdenbire büyük bir fiyata satılınca anlaşıldı. İnsanlar şaşırdı. Türkiye yurt dışına açılınca, Türk sanatçısı kendi eserini değerli bulduğu zaman satacak. Bugün yurt dışındaki ünlü ressamlar Hollywood artistleri gibi yaşıyor.


Zaman ayırırsanız ünlü de olursunuz zengin de

Türkiye’de resim bölümü okuyan binlerce öğrenci var, pek çoğu da ressam olamıyor. Peki onlara nasıl bir yol çizmelerini önerirsiniz?

Sıradan bir ressam olunamaz. Ya iyi ressam olunur ya da yok olunur. Ölmek ve yok olmak sınırında bir meslektir ressamlık. Bu noktada bir mesleği seçmek de büyük özveri ister. Ben öğrencilerime hep şunu söylerim: “Siz sanata her şeyinizi, tatilinizi, uykunuzu, zamanınızı verirseniz, o da size ne isterseniz verir”. Ünse ün, paraysa para...


Sanatçıya bakış ne durumda?
Türkiye’de 5 yıllık planlar yapıldığı zaman, Akademi’ye “Bu ülkenin ne kadar sanatçıya ihtiyacı var?” diye sordular. Cevabımız şuydu: “Uygar ülkelerde ne kadar varsa, bizde de o kadar olmalı.”

Ne kadardır bu rakam?
Paris’te vergiye kayıtlı 80 bin, New York’ta ise 200 bin ressam var. Türkiye’de ise bundan 20 yıl önce 3 bindi. Haydi diyelim ki, bugün 10 bin ressam olsun Türkiye’de. Bu sayı çok az. Hocam Bedri Rahmi şöyle derdi, “Sanat, galerilerin olduğu Beyoğlu’ndan Beyazıt’a gitmedikçe, varlığından söz edilemez”. Sanat, bugün belki Bebek’e gitti. Belki de Nişantaşı’na gitti ama daha Anadolu’ya gitmedi.

Hükümetin sanatla pek bir ilgisi yok

AKP hükümeti göreve geldiğinden beri sanat-politika ilişkisinde bir değişim gözlüyor musunuz?

Pek fazla bir ilgilerinin olduğunu sanmıyorum. Şu anki kültür bakanı çok çağdaş, düşünceli ve sanatla ilgili gözüküyor. Ama devlet dışında, özel kurumların da desteği şart. Özel TV kanalları da var. Mesela, TV’de önemli bir sergi açıldığında ya da benim gibi bir sanatçı 50’nci yılını kutladığında bir açık oturum olabilmeli. Ben bir hesap vermeli ve ne yaptığımı söylemeliyim.


Nasıl geçti 50 yıl?

1970’de doçenttim ve o yıl atölye sahibi oldum. 1970’den beri kendi ismimle öğrenci yetiştiriyorum. Bu 50 sene içinde, Türkiye’de sanat ulusal sınırları aşamadı. Sanat ancak İstanbul, Ankara gibi büyük merkezlerde yapıldı. Ama sanatın paylaşımcı yönü Türk halkının geneline yayılmadıkça, ben bunu büyük bir gelişme olarak saymıyorum. Çok kimse tarafından paylaşılması, sanata değer verildiğini gösterir. Ama diyeceksiniz ki, bugün Fransa’nın bir kasabasında sanat ne kadar olabilir? Ama onun uzantıları gelebilir.


Cumhuriyet Mitingi’nin resmini yaptım

Resim sanatınızda nasıl bir değişim oldu o günden bu yana?

Sanat hiçbir zaman genel karakter olarak bir yerde durmaz. Devamlı gelişmeyi gerektirir. Ben de bir sanatçı olarak bu 50 sene içerisinde, kendi iç dünyam, yaşantım ve beni etkileyen bütün olaylar o ya da bu şekilde sanatıma yansıdı.


Temalarınız değişti mi?

Üslubumun yayılması veya onun farklı söylemler ve renklerle zenginleşmesi şeklinde oldu. Mesela, bir ağaç teması büyük değişikliklerle, bir yere batıp çıkan, bir yere giren ve sonra her mevsimde tekrar özsuyuyla canlanan bir şey gibi yer yer 3-5 senede bir doğa çoşkusuyla çıkıyor ve onu yeniliyorum. Daha sonra, Anadolu’nun o kentsel dokusu beni ilgilendiriyor. Bunun yanında Türkiye’de gelişen politik ve siyasal olaylar da beni etkiliyor. Mesela, geçen yıl yaptığım bir resimde İzmir’deki Cumhuriyet mitingini yaptım, binlerce insan ve bayrak. Ben figür ressamı değilim. Bazen öyle olaylar oluyor ki, onları figürle anlatıyorum.


Hangi olaylar?

Türk insanın çağdaşlığa, yeniliğe, ileriye yönelik yüzünün bazı tutucu, gerici, insanlarla gelişmesini engellendiğini düşündüğüm an Atatürkçü ve ilerici insanların verdiği tepkiyi gösteriyorum. Binlerce figürlü, 2-3 metre boyutunda bayraklarla, insanlarla donatılmış Cumhuriyet mitingini anlatabiliyorum. 81’de Atatürk’ün doğuşunun 100. yılında “Atatürk, Devrimler ve Bayrak Ata ve Kurtuluş Savaşı” adlı bir resim yapabiliyorum.


Kaçıp gitmeyi düşünmüyorum

Siyasetle ilgili endişeniz var mı?
Bugün Türk aydınları içinde böyle endişesi olmayan var mı? Benim endişem, gençliğin ülke sevgisi, ülke çıkarları ve toplumsal olaylar içerisindeki rolünü unutup bireysel çıkarlar peşinde koşmasıdır.

Fazıl Say “Ülkeyi terk etmeyi düşünüyorum” demişti. Siz aynı tepkiyi verir miydiniz?

Burası bir gemiyse, bu gemide huzursuzluk varsa beraber düzelteceğiz. Kaçıp gitmeyi düşünmüyorum. Biz doğru bir yolda, ilerici, laik bir ülke olarak devam ettiğimiz zaman sorunlar engellenebilir. Gemiyi terk edip gitmekten değil mücadele vermekten yanayım. Zıt kutuplara çekmek gerekmiyor. 80 olaylarında adım Devrim diye gözaltına da alındım. Ama ben ilerisini aydınlık görüyorum.


Köşk’teki halı resim

İki arkadaşım Nurhan ve Muhammer Yahşıoğlu eserlerimi halı resim yapıyorlar. Çağdaş sanatta duvara asılan halı resim ona büyük bir değer kazandırır. Elimde 35 parça var. Satmıyorum halılarımı. Ölümümden sonra dağılsın istemiyorum. Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nün şeref salonuna da halı resim yaptık. “Barışa Çağrı” adında. 9 buçuk metre yüksekliğinde.1991’de yapıldı.