Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın, ABD’yle işbirliği yapan Kürtlerle ilgili kullandığı “vatan haini” nitelendirmesini değerlendiren Gazete Duvar yazarı Fehim Taştekin, asıl önemli olanın Kürtlerle ilgili çıkışın bir politikaya dönüşüp dönüşmeyeceği olduğunu söyledi.Suriye yönetiminin bu yönde atım atması halinde en büyük destekçinin Türkiye olacağını belirten Taştekin, Kürtlerle savaş seçeneğinin öne alınması çok büyük bir risk taşıdığı uyarısında da bulundu.
Şam’ın Kürtlerle ilgili kırmızı noktalarının ABD ile ortaklık ve kanton sisteminden federasyona geçilmesi olduğunu kaydeden Taştekin, "ABD’nin, İsrail’in güvenliği ve Amerikan çıkarlarına endeksli 'Ortadoğu düzeni'nin ayarlarını bozan Suriye’ye yerleşmesi hakim siyasi ve toplumsal zihniyet açısından ciddi bir alarm nedeni. Şam’ın en önemli destekçisi İran için de bu kırmızı çizgi. Savaşı iki büyük güç arasında bir bilek güreşine çevirmemek için hep alttan alma gereği duyan Rusya da bu konuda oldukça hassas” dedi. Taştekin, şöyle devam etti:
"CIA Başkanı’nın “Amerikalılar hedef alınırsa bundan İran’ın sorumlu tutulacağı” uyarısını içeren mektubunu almayı reddeden Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin Ruslar aracılığıyla ABD’ye “Ya Suriye’den kendiniz çıkarsınız ya da sonunuz 1983 Beyrut gibi olur” mesajı verdiğine dair iddia ne kadar gerçek bilmiyoruz ama spekülasyon da olsa bu tür bir iddianın basına sızdırılması başlı başına El Kaidevari gruplarla savaş tamamen bittiğinde Suriye sahnesinin yeni aşamasına işaret ediyor: 'Kim vurduya gitti savaşları.'
"İran ve Rusya'nın Amerikan hassasiyeti, Suriye'nin tehditkâr olmasına yardım ediyor"
"1983’te Beyrut’taki bombalı saldırı ABD ve Fransa’yı Lübnan’dan çekilmek zorunda bırakmıştı. İran ve Rusya’nın farklı tonlardaki Amerikan hassasiyeti de kendini toparlayan Suriye’nin daha tehditkar olmasına yardım ediyor.
Bir dönem Şam’da federatif bir modelin Suriye’ye uymayacağına dair çıkışlara rağmen Kürtlerin kanton sistemiyle sorunun çözümüne dair önemli bir pratik sergilediği ve yönetimin bunun üzerinde çalışması gerektiğine dair tartışmalara denk geldim. Bu tartışmalar hem askeri hem siyasi çevrelerde yapılıyordu. Ancak Kürtlerin kanton sisteminden Fırat’a kadar federasyon modeline yönelerek oyunu büyütmeleri tartışmaların seyrini değiştirdi. Nükseden bölünme sendromunun tarihsel kaynağına dair de bir hatırlatmada bulunayım: Suriye’nin bağımsızlık mücadelesi verdiği dönemde kuzeyde bir Kürt kemeri oluşturulduğuna dair Arap milliyetçiliğini körükleyen bir yaklaşım vardı. İsrail’in kuruluşundan sonra da Kürtlerin siyasal mücadeleleri “İkinci İsrail kuruluyor” itirazıyla karşılaştı. Arap Kemeri bu konsept üzerine geliştirildi.
"Kürtlerle savaş seçeneğinin öne alınması çok büyük bir risk taşıyor"
"Kürtler 2011 sonrası süreçte özerkliğe yönelince ve 'İsrail’in koruyucusu' ABD de bu yapıya destek verince küllenmiş kaygılar yeniden üste çıktı.
Asıl önemli olan Esad’ın Kürtlerle ilgili çıkışını bir politikaya dönüştürüp dönüştürmeyeceğidir. Eğer bu minvalde bir politika gelişirse kuşkusuz bunun en büyük destekçisi Türkiye olur. Yine de Kürtlerle savaş seçeneğinin öne alınması çok büyük bir risk taşıyor. Şam’la müzakerenin yolunu açabileceği beklentisiyle Kürtlerin tehdidi hissetmesi bir yere kadar Rusya ve İran’ın da tercihi olabilir. Ama her iki ülke de Kürtlerle çatışmanın ABD’nin bölgeye yerleşmesine bahane olacağını biliyor. O yüzden Astana ve Soçi süreçleri öncesinde Esad’ın ‘aslan’ çıkışı, siyasi sürecin yönünü tayin etme çabası olarak da görülebilir.”
Yazının tamamının buradan okuyabilirsiniz.