31 Mayıs 2025 07:00
Güncelleme: 31 Mayıs 2025 07:09
Kapıdan girerken ilk duygum şu oluyor:
“Aman Allah’ım, burası Türkiye mi…”
Ve bir de şu:
“70’lere mi döndüm?”
Samimi olarak duygum buydu.
Çünkü 78 yaşıma geldim, bugüne kadar Türkiye’de böyle bir şaşaya ve böyle bir volüme sahip bir eğlence mekânı görmedim.
O şaşkınlıkla bakarken, kafam ChatGPT havasında geçmişe ait bir tarama yapıyordu.
Neredeyim ben…
Ve cevabı şöyle geliyor:
“Bir Great Gatsby filmindesin.”
Hemen ardından iki kelime daha ekliyor:
“Bugün ancak Dubai veya Las Vegas’ta görebileceğin bir Great Gatsby filmi.”
Evet önceki cuma akşamı kapısından adımını attığım mekânı hafızam bana işte bu kelimelerle hatırlattı.
Kapısından girerken levhadaki “Mondaine” kelimesini okuyorum.
Türkçe karşılığı, “Bu dünyaya ait” ama “sosyetik”, “modaya uygun” diye de çevirebilirsiniz.
Ama yaşadığım Türkiye’de bu kelimeyi “dünyevi” diye çevirmeyi tercih ederdim.
Bize her gün “uhrevi” bir şeylerin empoze edildiği bu ülkede bir geceliğine de olsa kapısında “dünyevi” yazan bir yere girmek iyi geliyor insana.
Evet burası Fettah Tamince’nin “Tersane” adıyla düzenlediği yeni turizm bölgesinin eğlence merkezi.
Beş yıldızlı “Rixox Tersane” oteli ile onun hemen biraz ilerisinde tamamlanmak üzere olan ve Türkiye’nin en lüks oteli olmaya aday “Aliee” adlı yedi yıldızlı otelin ortasında bir mekân burası.
Kapıdan girince aşağı doğru yürüyen bir mimarisi var.
Daha ilk adımda kafanıza şu soru da yerleşiyor:
Bu mekâna ne demeli?
Gece kulübü mü?
Evet, denebilir ama değil.
Bence yirminci yüzyılda kalmış bir kavram gece kulübü.
Müzikhol mu? Casino mu?
Değil, ortasında kumar makineleri yok.
Ultra lüks restoran mı…
O da denebilir ama tek başına değil.
Burası komple bir farklı gece geçirme ortamı.
Kıpkırmızı ağır bir dekor.
İlk bakışta, Paris’in ünlü Hotel Costes’unun giriş katındaki mekânı hatırlatıyor.
Ama ondan çok daha görkemli.
Biraz Paris’teki Maxim’s…
Evet ama orası geçen yüzyıla ait bir mekân, burası ise 21’inci yüzyıla ait bir 70’ler mekânı.
Aslında o mekânı ilk defa geçen ay Derin Mermerci’nin hayvanlara destek için düzenlediği gece dolayısıyla duymuştum.
Ben davetli değildim ama İstanbul’un Creme de la Cream’i o gece oradaymış.
Ne var ki fotoğraflardan pek bir şey anlamamıştım.
Açılışta görünce anladım.
Ama ilk öğrendiğim şey şu oldu.
Mekânın adını kapıda eksik okumuşum. Tam adı “Mondaine de Pariso” imiş.
Türk tarafı Rixos değil, “Rikas Hospitality Group”muş.
Dubai kökenli bir grup bu ve özellikle restoran ve kafe sektöründe çok kuvvetli.
Tersane’de açılan “Aliee” adlı otel ise “Paris Society Hotel Collection” adlı bir grubun markası.
İddialarına göre bu otel de İstanbul’un “lüks otel” kavramını bir üst seviyeye taşıyacak.
Burası, Paris’in Chemps Elysee bölgesinde bulunan “Mondaine de Pariso”nun Türkiye’deki mekânı.
Burayı açanlar kendilerini şöyle tarif ediyor:
“1970'ler ruhunu yaşatan ortamında, restoran, avangard performans, rafine mutfak ve Paris sokak şıklığının kusursuz bir karışımıyla modaya uygun ve özgür ruhlu insanların uğrak yeri…”
Yine kendi deyişleri ile “Burada yemek bir sanat formuna dönüşüyor.”
Ama buraya sadece bir restoran diyemezsiniz.
Yine kendi yaptıkları tarifte çok ilginç bir kavram var:
“Paris gece hayatının filtresiz yaratıcı ruhundan ilham alarak, İstanbul gecelerinde, yemek, sanat ve kutlama arasındaki sınırları kaldırmak için tasarlandı.”
“Filtresiz yaratıcı ruh…”
Yani “filtresiz bir gece deneyimi” vadediyor.
Calı vokalistlerden caz müziği, ünlü DJ’lerden sürpriz gösterilere kadar, filtresiz ruhlar gecesi.
Bunun ne olabileceğini merakla bekliyorum.
Şimdi geceye döneyim.
İç tasarımını çok beğendim.
Fransa’nın ünlü mimarı Daphne Desjeux yapmış.
Desjeux, televizyon kariyerinden sonra iç tasarıma geçmiş bir tasarımcı. Dolayısıyla “eğlence” kavramına mekânsal boyut verme işini iyi bilen biri.
Şu sıralar, Mumbai’de Accor Grubu için bir otelin iç tasarımını yapıyor. Ayrıca Arap Emirlik’lerinde imza attığı işler var.
Karma bir kalabalık vardı.
Bir masada Arzuhan ve Mehmet Ali Yalçındağ, Luset ve Mustafa Taviloğlu, Ümit ve Cem Boyner, Nüket ve Zafer Mutlu oturuyordu.
Bir başka masada, Roma Çağdaş Sanat Müzesi’nde eserleri sergilenecek olan Ahmet Güneştekin ve Canan Şirin oturuyordu.
Gazeteci Hakan Çelik annesi ile gelmişti.
Bir başka masada Alman Bild Gazetesi’nin eski Genel Yayın Yönetmeni Kai Diekmann’ın eşi Katia Kessler ve kızı Yella Diekmann vardı.
Yemekler güzeldi.
Canlı müzik sahnesi ve arkasındaki dev ekran çok etkileyiciydi.
Seçilen müzik parçaları da çok iyiydi.
Ancak canlı müzik için seçilen sanatçıların giysileri sanki bu Great Gatsby atmosferine tam uygun değildi.
Ancak bütün gece boyunca kafamda şu soru gitti gitti geldi.
Böyle Great Gatsby şaşasında, 1500 metrekarelik bir eğlence mekânını besleyecek bir insan profili var mı?
Fettah Tamince’yi uzun süredir tanıyorum.
Onun vizyonerliği beni hep etkiledi.
Antalya’daki “Land of Legend”i yaparken Cirque du Soleil’i yaratan insanlarla çalışmasını hayranlıkla izlemiştim.
O zaman da aynı soruyu sormuştum kendi kendime.
Bu büyüklükte ve bir olayı taşıyacak insan profili var mı?
Ardan geçen süre içinde gördüm ki varmış.
Daha doğrusu yoktuysa bile mekân kendi müşteri profilini yaratmış.
Bugün Katar’da ikinci bir Lahd Of Legend yaratıyor.
O gece bunu Fettah Tamince’ye dedim ki, “Bu büyüklükte bir olay ancak Dubai veya Las Vegas’da olabilir.”
“Dubai’de yok” cevabını verdi.
Peki İstanbul’da bu devasa eğlence merkezini besleyecek, yaşatacak bir insan profili var mı?
“Olacak” dedi.
“Bu tür yatırımlarda sadece var olan bir profil düşünülmez. İstanbul’da var. Yoksa bile insanı Türkiye’ye getireceğiz. Tersane kompleksinin iddiası bu.”
Gece mekândan ayrılırken geriye salona baktım.
Aklıma yine Great Gatsby filmi geldi
Nedense Baz Luhrmann’ın yaptığı en yeni versiyonunu hatırladım.
Yani Robert Redford’u değil, Leonardo di Caprio’yu gördüm Gatsby olarak.
Bu mekân eğer başarabilirse, İstanbul’un eğlence ekonomisinde yeni bir dönemi açacak.
Yani eğlencede İstanbul 4.0 döneminin yeni bir sürümü.
Aklıma gelen son şey ise iki insandı.
Biri artık hayatta olmayan Taksim Maksim’in sahibi Fahrettin Aslan.
Yirmince yüzyıl İstanbul’unun “Gazinocular Kralı…”
Acaba yaşasaydı bu salona bakınca ne hissederdi…
Öteki ise İzzet Çapa.
Bütün hayatı boyunca eğlencenin bu sofistike ve Kitsch boyutunu yaratmak için uğraştı.
Çok güzel şeyler de yaptı. Mekân anlayışını değiştirdi.
Ama bu defa karşısında bu eğlencenin 21’inci yüzyıl sürümü var.
Acaba bu mekân hakkında o ne düşünür…
Son sözüm şu…
Bu şahane yatırım İstanbul’a hayırlı olsun.
© Tüm hakları saklıdır.