-EROĞLU: ''TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERİMİZ MADDİYATA DAYALI DEĞİL'' İSTANBUL (A.A) - 24.02.2011 - KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Türkiye'de bazı yanlış yorumlar yapıldığına işaret ederek, ''İşte 'fakir fukaranın boğazından kesilip Kıbrıs'a gönderilir, Kıbrıslı Türkler yerler' gibi laflar bizleri üzmektedir. KKTC'nin gelirleri sınırlı olduğu için anavatan Türkiye bize bu desteği vermektedir. Bizim Türkiye ile ilişkilerimiz maddiyata dayalı bir şey değil'' dedi. Eroğlu, Ekonomi Gazetecileri Derneği üyeleriyle The Green Park Otel'de düzenlenen sohbet toplantısında bir araya gelerek, KKTC ekonomisi ve Güney Kıbrıs Rum kesimiyle sürdürülen görüşmelere ilişkin bilgi verdi. Ekonomi kelimesini 1980'li yıllarda telaffuz etmeye ve ekonomik programlar yapmaya başladıklarını, kendisinin başbakanlığı döneminde KOBİ'ler ve organize sanayi bölgelerinin kurulması konusunda büyük çaba gösterdiklerini anlatan Eroğlu, bu süreçte Türkiye'nin maddi ve manevi katkısını gördüklerini, bugün artık o günlerin olumsuz koşullarının olmadığını, Kıbrıs Türklerinin artık ticareti, sanayiyi, dış dünya ile alışverişi öğrendiğini kaydetti. Eroğlu, bir ada ülkesi olan KKTC'de 1985'de ilk kez başbakan olduğu zaman kalkınmanın itici gücünü hizmet sektörü olarak görerek, turizm ve üniversiteye ağırlık verdiklerini ve turizm teşvik yasasını çıkararak yatırımcıların önünü açtıklarını belirtti. Bu çabaları sonucu 1500-2000 civarında olan yatak kapasitesini 30 bine çıkarmayı hedeflediklerini ve bu hedefe yaklaştıklarını, ayrıca 6 üniversitenin de 45 bin öğrencisiyle turizm kadar KKTC ekonomisine katkı sağladığını ifade eden Eroğlu, hedeflerinin öğrenci kapasitesini 60 bine çıkarmak olduğunu söyledi. Bu yıl Türkiye'de ''Kıbrıs Turizm Yılı'' ilan edildiğini de belirten Eroğlu, bu yılın en iyi şekilde değerlendirilmesi gerektiğini, anavatandakilerin turistik sefer yaparken KKTC'yi tercih etmelerini arzuladıklarını kaydetti. Eroğlu, hem altyapı hem de ulaşım açısından elverişli imkanlara sahip olduklarını, önümüzdeki aydan itibaren yeni uçak seferlerine de başlanacağını bildirdi. KKTC'de serbest piyasa ekonomisine 1987'de geçildiğini ve hükümetlerinin Türk hükümetleriyle de istişare ederek yıllık ve 3 yıllık programlar hazırladıklarını, 5 yıllık da kalkınma planları yaptıklarını anlatan Eroğlu, bu planlara göre ülke ekonomisinin yönlendirildiğini, şimdi Türkiye ile yapılan bir anlaşma ile 3 yıllık bütçe yapmaya başladıklarını söyledi. -TÜRKİYE'NİN EKONOMİK DESTEĞİ- Eroğlu, bu bütçeye Türkiye'nin katkısı olduğunu belirterek, şunları söyledi: ''KKTC'nin kendi kendine yeterli olmadığını söylemeye gerek yok. Bu sene için Türkiye'nin 850 milyon lira katkısı var. Bütçemizin üçte birine yakın bir kısmı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından verilmektedir. Bunun 350 milyon lirası güvenlik kuvvetlerine ayrılıyor. 175 milyonu yatırım bütçesine ayrıldı. Diğeri de cari bütçe için kullanılmakta. Zaman zaman maaş ödemelerinde sıkıntıya girildiği zaman bu kaynaktan faydalanılmaktadır. KKTC'de T.C Yardım Heyeti var. Heyetin başkanı Büyükelçidir. Türkiye bütçemiz için ayırdığı parayı Büyükelçilik üzerinden Kıbrıs Merkez Bankasına yatırarak istişare mekanizmasını uygulatmaktadır. Tabii ki bu noktada 'KKTC'ye parayı gönderirler, Kıbrıslı Türkler yerler' gibi laflar çıktığı zaman ben üzülüyorum. Bu para yenmiyor. Hükümet edenler bu parayı yemiyor. Hükümet edenler, yine T.C Büyükelçisi ve TC Yardım Heyeti yetkisi dahilinde bu parayı kullanmaktadır. Türkiye'de bazı yanlış yorumlar yapılmaktadır. İşte 'fakir fukaranın boğazından kesilip Kıbrıs'a gönderilir, Kıbrıslı Türkler yerler' gibi laflar bizleri üzmektedir. KKTC'nin gelirleri sınırlı olduğu için anavatan Türkiye bize bu desteği vermektedir. Bizim Türkiye ile ilişkilerimiz maddiyata dayalı bir şey değil. Bizim bayramlarımız sizin bayramlarınız, bizim dilimiz sizin diliniz, bizim dinimiz sizin dininiz. Bizim milletimiz sizin milletiniz. Bizzat Kıbrıs'a Osmanlı tarafından gönderilen insanlarız. O ülkede, o topraklarda Türklüğü her şeye rağmen bugüne kadar yaşatmış, Türk olmakla övünmüş ve Türklüğümüzden hiçbir zaman fedakarlık etmemiş insanlarız. Dolayısıyla bizim sizden farkımız yok. Özellikle gerek müstemleke döneminde gerek EOKA döneminde her şeye rağmen Türklüğünü korumuş insanlarız. Dolayısıyla son zamanlarda bazı söylentiler bizi üzmektedir. 'Kıbrıs Türkü Türkiyelileri sevmez' gibi sözler söylenmektedir. Bu beni üzmektedir.'' -''İLİŞKİLERİMİZ KARDEŞLİK İLİŞKİSİ''- Eroğlu, halkın içinde çeşitli düşünceden insanlar olduğunu, bazılarının Türkiye'den gelenlere karşı tepkisi ve kavgası olabileceğini, bunun Türkiye içinde de olduğunu söyledi. O nedenle, kişilerin kırgınlıklarını, söyledikleri sözleri genele bağlamamak gerektiğini ifade eden Eroğlu, KKTC'de yapılan mitingte yaşananlara işaret ederek, şöyle devam etti: ''Mitingi düzenleyenlerin arasına sızmalar olmuştur ve değişik pankartlar açılmıştır, sloganlar atılmıştır. Bunun yansıması Türkiye'de oldukça rahatsız edici olmuştur. Haklı olarak tepkiler de olmuştur ama şunu söylüyorum, ana ile evlat arasında bazen kırgınlık olur, kardeşler arasında kırgınlık oluyor. Bizim Türkiye ile ilişkimiz kardeşlik ilişkisidir. Menfaate dayalı bir ilişki değildir. Biz kendimizi Türk ulusunun parçası olarak gören insanlarız. Elbette bazı kişilerin görüşleri zaman zaman can sıksa da onu genele teşmil etmenin bence hiçbir gayesi yok, doğru da değildir.'' Eroğlu, KKTC'de ekonomik bir seferberlik bulunduğunu ve hangi devletin hükümeti ekonomik tedbir alırsa alsın tepkilerin yaşanabildiğini söyledi. Küçük bir ülke olan KKTC'de, yıllardan beri müzakere masasında bulunulmasına rağmen anlaşma olmamasının yarattığı psikolojik sıkıntılar bulunduğunu ifade eden Eroğlu, her müzakere masasına oturduklarında insanların bir kısmının bir kez daha göçmen olup olmayacaklarını sorduğunu dile getirdi. Eroğlu, halkın bir kısmının 3 kez göçmen olduğu dikkate alındığında, bu görüşmelerin Rumların uzlaşmazlığı nedeniyle yıllarca sürmesinin sıkıntı yarattığını, ambargolar nedeniyle ülkenin ekonomik anlamda güçlenmesine engel teşkil ettiğini anlattı. -MÜZAKERE GÖRÜŞMELERİ- Eroğlu, Kıbrıs'ta birçok anlaşma imkanı ortaya çıktığını, ancak bunun Rumlar tarafından reddedildiğini dile getirerek, Türklerin hep anlaşmaz taraf olarak gösterildiğini söyledi. En son Annan Planı'na Kıbrıs Türk halkının yüzde 65 oranında 'evet' dediğini, buna rağmen Rumların yüzde 76 oranla reddettiğini anımsatan Eroğlu, cumhurbaşkanı seçildikten sonra görüşmelerin bırakıldığı yerden süratle başlatılmasını istediğini ve o günden beri masada olduğunu söyledi. KKTC ve Türk hükümetlerinin hepsinin ''bir anlaşma olur'' düşüncesi içinde müzakerelerin sürdürülmesinden yana olduğunu ifade eden Eroğlu, ama bugün Rum tarafının zamana oynadığını yaşayarak gördüğünü ifade etti. Eroğlu, BM Genel Sekreteri'nin üçlü toplantı için kendilerini New York'a çağırdığını ve ''Dönün ülkenize, 6 başlık var, bu başlıklarda yakınlaşma sağlamaya çalışınız. Cenevre'de 26 Ocak'ta buluşalım. Ama bu zaman içinde pratik bir plan yapınız'' dediğini, kendilerinin de ''bazı başlıklarda yakınlaşma olur'' düşüncesiyle samimi olarak müzakereye katıldıklarını ve ekonomi başlığı dışında da yakınlaşma sağlayamadıklarını kaydetti. Eroğlu, bu arada pratik bir planı masaya koyduklarını, buna göre, bu toplantıdan sonra tarafların ülkelerine dönerek, yoğunlaştırılmış bir şekilde müzakerelerini sürdüreceklerini belirtti. Başlıkların; yönetimde güç paylaşımı, ekonomi, AB, mülkiyet, toprak ve garantiler olduğunu, kendilerinin toprak başlığını bugüne kadar görüşmediklerini ve bunu en son görüşeceklerini söylediklerini ifade eden Eroğlu, Rum tarafının ise ısrarla mülkiyetle birlikte toprak ve Türkiye'den gelen göçmenler konusunun birlikte görüşülmesini talep ettiğini, kendilerinin de ''her konu kendi başlığı altında ele alınmalı'' diyerek, bunu reddettiklerini söyledi. Eroğlu, toprak konusunun sadece kriterlerini görüşeceklerini, yaşayabilirlik, ekonomiye sağlayacağı değerler, az insanın göçmen olması, mülkiyet konusundaki sorunların hangi yöntemle halledileceği gibi kriterleri görüşeceklerini söylediklerini ve Kıbrıs'a döndükten sonra mümkün olduğu kadar yakınlaşma sağlayarak tekrar Cenevre'ye gideceklerini ifade ettiklerini anlattı. Orada yakınlaşma sağlayamadıkları konulara ilişkin Genel Sekreterin başkanlığında çalışma yapılacağını ve eğer bu toplantıda fazla mesafe katedilemezse, tarafların bir kez daha ülkelerine dönerek 5 başlıkta ne kadar yakınlaşabilirlerse yakınlaşıp tekrar Cenevre'ye gideceklerini anlatan Eroğlu, şunları söyledi: ''Orada Genel Sekreter mümkün olduğunca yakınlaştırmaya çalışacak. Bizim önerimiz bu noktada. O zaman garantör ülkeler Türkiye, Yunanistan arzu ederse İngilizler, Kıbrıs Türk lideri ve Kıbrıs Rum lideri, Genel Sekreterin başkanlığında toplanacağız. Anlaşabilirsek anlaşacağız, anlaşamazsak Genel Sekreter bakacak bu masada bir anlaşma olur mu olmaz mı, kararını verecek. Bu önerimiz Rum tarafına iletildi. Burada zaman mefhumu vardır. Onlar, görüşmelere zaman limiti konmayacak, ara bulucu olmayacak, bu konularda ısrarlı. Sizin bu düşüncenize göre biz daha 30 yıl masadayız. Kıbrıs Türk halkının hatta anavatanın 30 yıl daha beklemeye tahammülü yoktur. Dolayısıyla eğer bu masada Genel Sekreterin başkanlığında bir anlaşma olacaksa Genel Sekreter kararını versin, olmayacaksa kararını versin, herkes yolunu görsün. Şimdi Rumun aklında olan nedir? Rumun aklında olan, Mayıs'ta Rumların seçimi var. AKEL, birinci parti çıkması için el altından da olsa çalışacak. Ondan sonra hükümet kurma çalışmaları var. Haziran'da Türkiye'de seçimler var. Seçimlerden sonra hükümet kurma çalışmaları, derken kendimizi yıl sonunda bulacağız. 2012'de Rumlar AB dönem başkanı olacak 6 ay. 'Çok yoğun işlerim vardır' diye müzakereleri savsaklayacaklar. 2013 yılında ise Şubat ayında cumhurbaşkanlığı seçimi var. İlk hedef 2013'ün içine atmak. 2013'te anlaşma olacak mı? Yok. Müzakere masasında gördüğüme göre anlaşmaya niyeti yok, zamana oynama niyeti vardır.'' KKTC Cumhurbaşkanı Eroğlu, liderlerin liderliklerini bilmesi gerektiğini belirterek, ''Eğer bir anlaşma olacaksa her iki taraf için bazı acılar olacak. Bunları halkımıza anlatmalıyız. Ne senin bütün göçmenlerin geri dönecek, ne benim bütün istediğim müzakere masasında halledilecek. Öyleyse acısını, tatlısını paylaşacağız. Sen hep istiyorsun. Annan Planı'na 'hayır' dedin. Annan Planı'ndan daha iyi bir anlaşma istiyorsun kendi lehine. Ama o anlaşma metni de benim halkımın aleyhine. Dolayısıyla sen halkını memnun etmek isterken, ben de halkımı memnun etmek isterim. Senin muhaliflerin varsa benim de vardır, bana oy verenler de muhalif olur. Bu tartışmalar böyle devam ediyor'' şeklinde konuştu.