Gündem

Erdoğan'ın danışmanı Akdoğan'dan ilginç benzetme

Başbakan'ın en yakın danışmanlarından Akdoğan, DTK ve BDP'nin 'demokratik özerklik' projesini 'adil düzen' hayaline benzetti.

23 Aralık 2010 02:00

T24 - Başbakan'ın en yakın danışmanlarından Yalçın Akdoğan, Demokratik Toplum Kongresi ve BDP'nin "demokratik özerklik" projesini "adil düzen" hayaline benzeterek eleştirdi. Başbakan'ın konuşmalarını da hazırlayan Akdoğan'a göre, demokratik özerklik, aynı "adil düzen" gibi ne olduğu anlaşılamayan bir kavram. Akdoğan'ın, Başbakan Erdoğan'ın da içinde yetiştiği Milli Görüş hareketinin en temel ideolojik hedefini eleştirmesi dikkat çekti.

Akdoğan bu görüşü, Yeni Şafak gazetesinde Yasin Doğan takma adıyla yazdığı köşede (22 Aralık 2010) dile getirdi.

'Demokratik Özerklik' kavramı, Milli Görüşçülerin 'Adil Düzen' kavramına benziyor. Albenisi yüksek, kitlenin önüne heyecan verici bir hedef koyuyor ama ne olduğunu savunucuları bile net olarak tanımlayamıyorlar. Böyle 'sihirli bir kavram' ortaya attığınızda hem anayasal düzen içinde kalarak bir talep dile getirmiş oluyor, hem de kendi kitlenize daha radikal ve köktenci bir değişiklik yapacağınızı ima etmiş oluyorsunuz. Her iki projeyi de demokratik sistem içinde dile getirmeniz ve savunmanız mümkün. Ama aynı zamanda bu projelere daha ileri anlamlar yüklemeniz de mümkün. Bu tür kavramların oluşturduğu muğlaklığı kendi lehine kullanan partiler, aynı muğlaklık üzerinden yöneltilen eleştirileri de göze almak durumunda kalırlar. Net olmayan, bulanık olan, flu bırakılan her siyasi proje gizli amaçlar, niyetler, hedefler atfedilerek eleştiri konusu yapılabilir. Demokratik özerklik kavramının da BDP için hem kullanışlı olduğu söylenebilir, hem de sorun ürettiği ifade edilebilir. Kendi kitlesini motive eden, heyecanlandıran bu tür projeler, toplumun diğer kesimleri için bir kaygı ve korku kaynağına dönüşebilir.

Büyük kitleleri ilgilendiren sorunların çözümü umumi bir memnuniyet oluşturmasına bağlıdır. Memnuniyet sadece sorundan dertli olanlar için değil, sorunla ilgili olan ama çok merkezinde yer almayanlar için de geçerlidir. Yani Kürt sorununun çözümü hem Kürtleri, hem Türkleri (ve toplumun tüm unsurlarını) memnun eden, genel kabule mazhar olan bir çözüm olmak durumundadır. Elbette ortada Türkler ve Kürtler diye ikiye ayrılmış bloklar yok. İç içe geçen, birbirine karışan, özellikleri türdeş olan veya olmayan insanlar var.

Türklerin kabul etmedikleri, rahatsız oldukları, reddettikleri bir proje çözüm olarak hayata geçemez. Aynı şekilde Kürtlerin de içine sinmeyen, rıza göstermediği, hoşnut olmadığı bir proje çözüm olarak görülemez. Çözüm, hem Türklerin kaygılarını ve hassasiyetleri dikkate alarak antipati ve alerji meydana getirmemeli, hem Kürtlerin talep ve beklentilerini karşılayarak kandırılmışlık duygusu uyandırmamalı.

BDP'liler elbette açıkça düşüncelerini açıklamalılar, en aykırı yaklaşımlarını bile ortaya koyabilmeliler, çözüm yeri olarak siyaseti ve demokrasiyi görmeliler. 'Dağa çıkmaya gerek yok, demokrasimiz her türlü sorunu çözebilir' diyorsak, demokrasi içinde farklı ve aykırı düşünceleri duymaya alışık olmalıyız. Düşüncemize güveniyorsak, düşünce özgürlüğünü daraltacak yaklaşımlardan, düşünceye alerji gösteren tahammülsüzlüklerden kaçınmak durumundayız. Ancak demokratik alanı gerilimle etkisizleştirecek, siyasi süreçleri anlamsızlaştıracak sabotajlardan da kaçınmalıyız. Gerilimden, krizden, kavgadan siyasi fayda ummak, demokrasinin altını oyan bir siyaset tarzıdır.

BDP'nin aşırı düşünceleri, rahatsız eden teklifleri olabilir. Bunları, Kürtlerin talebi ve teklifi olarak görmemek gerekir. Kürtlerin ne istediği ayrı bir konudur, BDP'nin ne önerdiği ayrı bir konudur. Kürtlerin çoğunluğu BDP'nin yaklaşımlarına destek verseydi BDP yüzde 6 civarında bir oya hapsolmazdı. BDP yönetiminin her teklifinin BDP'ye oy veren insanların umumi fikri ve beklentisi olduğunu düşünmek de yanlıştır. BDP'yi bir şekilde destekleyen insanlar içinden bu politikaları doğru bulmayanlar da çıkabilir.

BDP, yerinden yönetim modeli önerebilir. Bunun nasıl realize edileceği bellidir. Anayasa değişikliği yapmadan bu öneri gerçeğe dönüşemeyeceğine göre, ortalığı ayağa kaldırmak ne derece doğrudur? BDP diğer partilerin ve toplumun kabul edemeyeceği bir çok şey önerebilir. Meclisin veya referandumla milletin kabul etmeyeceği bir teklifin hayata geçme ihtimali olmadığına göre, kıyameti koparmaya gerek yok. Eğer BDP, PKK'nın tehdit ve saldırılarıyla bu önerilerini hayata geçirmeye çalışırsa ciddiye alınması gereken bir sıkıntıdan bahsedilebilir. Aksi takdirde Kılıçdaroğlu'nun afaki vaadleriyle BDP'nin afaki teklifleri arasında fark yoktur. Önemli olan bir partinin önerisinin hayata geçirilebilme ihtimalidir.

BDP'nin klasik taktiği gerilimi yükselterek siyasi rant devşirmektir. BDP seçim öncesinde Kürt meselesiyle ilgili taleplerin çıtasını bilerek yükseğe çekmekte, oluşacak kutuplaşmayla bölgedeki gücünü artırmaya çalışmaktadır. Buradaki hassas nokta, oluşan tepkilerin demokratik sistemin işleyişini sarsacak bir boyut kazanarak devlet krizine dönüşmesidir. BDP'liler bu tehlikeyi görerek geri adım atmak, söylemlerini yumuşatmak durumunda kalmıştır.

Gerçekten demokrasimiz sorunları tartışacak ve çözüm yoluna koyacak bir olgunluğa ulaştıysa, tahrik ve kışkırtmalara rağmen serinkanlı bir şekilde meseleleri ele almalı; demokrasiye ve hukuka güvenmeliyiz.