Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "örgüt kurmak veya örgüt elemanı olmak" iddiasıyla tutuklanan askerlerin durumuna ilişkin, "Böyle bir şeyin delili kesinse ver hükmünü işi bitir. Ancak elinde senin kesin hükümler yok da yüzlerce subayı, astsubayı örgüt elemanı olarak veya örgüt kuran olarak, hele hele Genelkurmay Başkanı'nı kalkıp da bu şekilde değerlendirirsen burası gerçekten Silahlı Kuvvetler'in kendi içindeki bütün moral değerlerini altüst eder" dedi.
Erdoğan, Genelkurmay'da emekli ve muvazzaf askerlerin "terör örgütüne üye olma", "örgüt kurma" gibi suçlamalarla uzun süre tutuklu kalmalarının yanlış olduğunu söyleyerek, "Bu yenilir yutulur bir şey değil. İster istemez tabii altta 232 kişi bu şekilde sürekli çağrılınca kuvvet komutanlarımız bunun rahatsızlığı içerisinde 'biz bu mücadeleyi verirken ben 232'yi nasıl göndereceğim oralara' diyor. Bunu anlamak mümkün değil. Bunu çözmeden, 35'in neyini çözeceksin?" diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, 24 TV'deki "Sansürsüz Özel" programında açıklamalarda bulundu.
"Tutuklu gazeteciler konusu var. Bazıları cidden terör konusunda tutuklu. Yani gazetecilik sıfatını kullanarak. Bir kısmı da var ki propaganda ve ifade özgürlüğünden tutuklanmış. Bununla ilgili düzenlemeleri içeren 4. yargı paketi gündeminizde. Bu ne zaman devreye girecek?" sorusu üzerine Başbakan Erdoğan, bu konuyla ilgili çalışmalar yapıldığını, cezaevlerinde tutukluların aileleriyle bir araya gelmesini de içeren 14-15 maddelik bir paketin süratle Meclis'ten geçeceğini, daha sonra 4. yargı paketinin geleceğini ifade etti.
"Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) İç hizmetler Kanunu'nun 35. maddesi Türkiye'nin darbelerle ilişkisini koparması açısından sembolik bir şey. Türkiye bundan ne zaman kurtulacak?" sorusu üzerine, Başbakan Erdoğan şöyle cevap verdi:
"TSK'nın özellikle bu dönem içerisinde şu anda geldiği nokta bana göre kendi demokratik parlamenter sistemiyle en uyumlu bir çizgiye gelmiş noktadır. Tabii eksikler yok mu? Var. Bu eksikler peyderpey gideriliyor. Ancak zaman zaman bazı medya organları TSK'ya çok haksız yere bir saldırının içerisine giriyorlar. Bakın Türkiye şu anda terörle mücadele eden bir ülke. Soruyorum size. İç ve dış güvenlik diyorsunuz. Buyurun siz kırsal kesimde güvenliği sadece polis teşkilatıyla halledin. Halledebilir misiniz? Demek ki ihtiyaç var. Şimdi burada TSK bu şekliyle güçlenmiş. Siz öyle bir noktaya gelirsiniz ki. Mesela bir zamanlar ilçelerde jandarmalar vardı. Şu anda ilçelerde jandarma yok beldelerde var. Belki belli bir zaman sonra beldelerde de olmayacak sadece kırsala gidecek. Bunların hepsi belli bir gücü elde ettikçe hallediliyor. Mesela biz hudut korumasıyla alakalı 'asker alımı yapalım' dedik. Beklentimiz çok çok fazlaydı maalesef çok çok düşük rakamlar geldi. 'Ne gibi bir ücret ödeyelim' dediğimizde piyasa şartları içerisinde her kesimden çok daha farklı bir ücret olmasına rağmen ve çok fazla da çalışmayacaklar yani genç yaşta ayrılma, emekli olma imkanları olacak. Oradan ayrıldıklarında da farklı kurumlarda görev alabilecekler, buralara da geçiş sağlayabilecekler. Bu imkanları sağladığımız halde talep yok."
Tutuklu subay ve astsubaylar
Tutuklu subay ve astsubaylar konusuna da değinen Erdoğan, şu şekilde devam etti:
"Bizim burada üzerinde durmamız gereken şey şu. Şu anda içerde 400'e yakın emekli, muvazzaf subay, astsubayımız var. Bunların hemen hemen ağırlıklı kısmı tutuklu. Bu arada da yine mağdur veya şüpheli şeklinde zaman zaman çağrılanlar oluyor. Tabii bazılarında bir ara ajan meselesi ortaya çıktı biliyorsunuz. Hele hele bana göre de çok daha ağır olanı örgüt kurmaktan, örgüt elemanı olmaktan... Böyle bir şeyin delili kesinse ver hükmünü işi bitir. Ancak elinde senin kesin hükümler yok da yüzlerce subayı, astsubayı örgüt elemanı olarak veya örgüt kuran olarak, hele hele Genelkurmay Başkanı'nı kalkıp da bu şekilde değerlendirirsen burası gerçekten Silahlı Kuvvetlerin kendi içindeki bütün moral değerlerini altüst eder. O zaman terörle nasıl mücadele edecek bu insanlar. Benim Genelkurmay Başkanım sağ olsun ta Şemdinli'ye kadar yanında kuvvet komutanlarıyla beraber gidip operasyon yönetebiliyor, yönetiyor. Çünkü diyor ki 'ben oraya gitmezsem oradaki subay, astsubayım teröriste karşı can feda mücadele veremez, ben orada görüneceğim ki can feda mücadele versin'. Siz şimdi orada bu mücadeleyi veren insanlara arka taraftan 'bu örgüt elemanıdır' dersen, nasıl oluyor da bu örgüt elemanı gidiyor da terör örgütüyle mücadeleyi veriyor. Bu yenilir yutulur bir şey değil. İster istemez tabii altta 232 kişi bu şekilde sürekli çağrılınca kuvvet komutanlarımız bunun rahatsızlığı içerisinde 'biz bu mücadeleyi verirken ben 232'yi nasıl göndereceğim oralara' diyor. Bunu anlamak mümkün değil. Bunu çözmeden, 35'in neyini çözeceksin?"
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda fırkateynlere ve gemilere gönderilecek subayların neredeyse kalmadığını dile getiren Başbakan Erdoğan, cezaevlerindeki hastalar konusunda çalışmalar yapıldığını, bunların arasında mamayla beslenecek kadar hastaların bulunduğunu, kendisinin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e konunun bir yasa ile çözülmesi gerektiğini söylediğini kaydetti.
'Yargıyı yargılama gibi bir gayretin içerisinde değilim'
Cezaevlerindekiler için hastalık ve yaşlılık durumlarının belirtilmesi ile Erdoğan sözlerini şöyle sürdürü:
"Bunların arasında mama ile beslenenler var. Sayın Cumhurbaşkanımıza bırakmadan yasa ile bu işi çözelim. Hapishanede bunlar ciddi bir cezayı orada çekiyor. Bu ifadeleri kullanırken yargıyı yargılama gibi bir gayretin içerisinde değilim. Ama attığımız bir yanlış adımın çok daha dikkatle ele alınmasının gereğine inanıyorum. Bu insanların, moral değerler, motivasyon noktasında eğer biz darbeyi vurusak, terörle mücadele konusunda çok büyük darbe yeriz. Bunların içerisinde, karacısı var, denzicisi var... Neredeyse komuta kademesinde oralara gönderilecek komutanımız kalmıyor. Öyle şey olmaz."