17 Ekim 2016 14:50
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, gece yarısı koalisyon güçlerinin havadan desteğiyle başlayan Musul operasyonuna ilişkin olarak, "Türkiye Musul'a girmesin, diyorlar. Yahu nasıl girmeyeyim? 350 kilometre sınırım var, tehdit altındayım. 911 kilometre Suriye, 350 kilometre Irak" dedi. "Türkiye'nin olmadığı operasyondan doğabilecek neticelerden biz sorumlu değiliz" diyen Erdoğan, "Biz operasyonunda da olacağız, biz masada da olacağız. Bunun dışında kalmamız mümkün değil. Burada bizim için bir tarih yatıyor, beyefendiler arzu ederlerse Misak-ı Milli'yi okurlarsa buranın bizim için ne anlama geldiğini anlarlar" ifadesini kullandı.
Erdoğan, darbe girişimi sonrası yapılan ihraçlar ve gözaltılarla ilgili Batı'dan gelen eleştirilere ilişkin olarak, "Attığımız her adım anayasamıza ve yasalarımıza uygundur. Batılılar 'Bunlar hukuka uygun mudur' diyor. Siz ne kadar hukuktan anlıyorsanız, biz de o kadar anlıyoruz. Bize hukuk dersi verenler önce Doğu Almanya ile Batı Almanya'nın birleştiği döneme baksınlar" dedi. "OHAL ilanı için Fransa'ya baksınlar" diyen Erdoğan, "Basit bir terör eylemi karşısında nasıl bir tavır aldı? 3+3+6 şeklinde nasıl OHAL ilan etti. Biz basit bir terör eylemi karşısında değil, Türkiye Cumhuriyeti'nin yıkılması karşısında adım attık. OHAL dahil, hukuka aykırı davranışımız söz konusu değildir" ifadesini kullandı.
Uluslararası İstanbul Hukuk Kongresi'nde konuşan Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
İlk defa düzenlenen kongrenin bu alanda küresel bir platforma dönüşerek gelecek yıllarda da sürmesini temenni ediyorum. Kongremize 40'a yakın ülkeden adalet bakanı. Başsavcılar ve adalet akademisi HSYK müadili, kurum başkanları ve hukukçular katılıyor.
Sizler 15 Temmuz darbe girişiminin ardından davetimize icabet ederek, bizlerle beraber olarak, aynı zamanda darbecilere, arkasındaki güçlere bu katılımınız sebebiyle en güçlü mesajı verdiniz. Milletimiz, ülkemiz, attığınız adımı unutmayacaktır. Çünkü siz demokrasimizle ciddi bir dayanışma sergilediniz.
Değerli misafirler, Türkiye son yıllarda dünyada eşine az rastlanan türden darbe girişimlerine maruz kalmıştır. 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşadığımız hadise, ordu içindeki FETÖ mensuplarının gerçekleştirdiği silahlı bir darbe girişimiydi. 17 - 25 Aralık'ta ise tamamen algı yönetimine yönelik operasyonlarla seçilmiş başbakanı kuşatmaya kalktılar. Adaleti tesis etmeleri, huzur ve güveni sağlamak için kendilerine verilen yetkileri, imkanları siyasi bir darbe girişimi için kullanmaya kalkan bu örgüt mensuplarına bizler de "Eyvallah" demedik. Güçlü bir karşı duruş ortaya kondu ve gereken operasyonları gerçekleştirdik. Bu şekilde başarılı olamayacağını anlayan FETO silahlarına sarıldı. 15 Temmuz gecesi milletin üstüne kan ve ateş yağdırdılar. Açıkçası biz böyle bir ihanete ihtimal vermiyorduk. Ama o gece şu da anlaşıldı ki; darbeciler de milletimizin karşılarına dikileceğine hiç ihtimal vermemişler. Bomba yağdıran savaş uçakları, üzerlerinden geçip giden tanklar, sıkılan silahlar milletimizi korkutmaya, geriletmeye yetmedi.
Bu aynı zamanda dünya için de önemli bir örnekti. O gece 241 şehit, 2194 gazi veren milletimiz istiklaline, istikbaline ve demokrasisine sahip çıkarak dünyaya örnek olacak destan yazdı. Milletimizle kader birliği içinde darbecileri hüsrana uğratırken, en büyük desteği yargı teşkilatımızdan gördük. Darbecilerin başta şahsımı, başbakanımızı, devletimizin farklı kurumlarını fethetmek için başlattığı saldırı karşısında hep birlikte milletimizi gördük. 17-25 Aralık'ta kendisi bir darbe girişiminin aracı olan ayrgı, bu kez darbe karşısında en hızlı reaksiyon veren kurum olarak karşımıza çıktı. Yargı, FETO güdümünden çıkıp milletimizin yargısı haline dönüşmüştür. Bugün de aynı terör örgütünün mensuplarını kararlı bir şekilde devletten uzaklaştırıyoruz. Attığımız her adım anayasamıza, yasalarımıza uygundur. Batılı bazı dost görünenler "Ama bunlar hukuka uygun mu" diyorlar. Kusura bakmayın, siz ne kadar anlıyorsanız biz de o kadar hukuktan anlıyoruz ve buna uygun adımlar atıyoruz. Bize hukuk dersi verenlerin önce Doğu Almanya ile Batı Almanya'nın birleştiği döneme baksınlar. O dönem ne kadar elemanın görevden alındığını görürlerse işin inceliğini anlamış olurlar. OHAL meselesine gelince, Fransa basit bir terör eylemi karşısında nasıl bir eylem içine girdi. OHAL'i kaç ay uzattılar. Biz basit bir terör örgütüyle karşı karşıya değiliz, Türkiye Cumhuriyeti'nin yıkılması hareketiyle karşı karşıyayız. Bu öyle basit tedbirlerle çözülebilir mi? Bu, ülkemizin refahı, özgürlük mücadelesinin ta kendisidir ve biz bu adımı atarız. OHAL ilanı baştan olmak üzere dünyadaki örneklere karşı hiçbir uygulamamız söz konusu değildir.
Emirleri hukuktan değil bir örgütten alan kişilerin adaleti tesis etmesi mümkün değildir. Türkiye, bu örgüt mensuplarının yol açtığı yargı faciaları sebebiyle çok sıkıntılı dönemler geçirdi. Adalet müessesine olan güven erozyona uğradı. Milletimizin gönlünde adeta felç meydana getiren adalet anlayışını düzeltmemiz için bu hale getiren kişilerin cezalandırılması gerekir. Devam eden operasyonları, bir daha darbe teşebbüsüne cesaret edilemeyecek hale gelene kadar sürdürmek zorundayız. Kara para aklama mı arıyorsunuz? Yurt dışına bu paraları kaçırmayı mı arıyorsunuz, bunlara bakın. 170 ülkede eğitim çalışmaları yaptıkları söyleyenlere baktığınız zaman sadece onunla kalmıyorlar, başka faaliyetler de var. Ve bu kara para aklamanın oralara dağıldığı bir örgüttür bu. Kimse bu kadim milleti terör örgütleri karşısında diz çöktüremez. Yargımızında bu konuda tanklara göğüs geren, kurşunlara direnen milletimiz kadar cesur olmasını istiyoruz.
Ben bu konuda hakimlerimize, savcılarımıza ve tüm kurumlarımıza güveniyorum, inanıyorum. Bu vesileyle 15 Temmuz silahlı darbe girişimi sırasında kalbi ve duası bizimle olan sizlerin, ülkelerindeki tüm dostlarımıza bir kez daha şükranlarımı sunuyorum.
Terörizm değişik kılıklara bürünebilen, bazı ülkeler tarafından diplomatik baskı unsuru olarak kullanılan bir enstürman haline dönüşmüştür. Türkiye terör örgütlerinin en çok saldırdığı ülkedir. Bu nedenle hassasiyetimiz herkesten farklıdır, fazladır. İşte Pakistan, işte Afganistan, işte Irak, işte Suriye, buralarda terörle sürekli iç içe olan kardeşlerimiz var. Bu coğrafya sürekli terörizm tehdidi altındadır. Sürekli bize Suriye tarafından roketler atılıyor, yüzlerce şehidimiz oldu. En sonunda çok manidar, 14 yaşındaki bir çocuk öyle yetiştirilmiş ki, Messi'nin formasını çocuğa giydirip bir kına törenine çocuğu gönderip orada patlatmak üzere 56 kişi oradan şehit oldu. Bu insanları ziyaret ettiğimde hastanelerde o çocukların halini gördüğümde, o çocuklar bacaklarının koptuğunun farkında değildi. Dedik ki artık durmayacağız, ÖSO ile birlikte Suriye'ye gideceğiz. Bizim Suriye olan sınırımız 911 kilometredir. Fakat Suriye ile yakından uzaktan alakası olmayanların Suriye'ye girmesi hak, biz girince "Katil Esed" sizi çağırmadı ki diyorlar. Kusura bakmayın gideriz. Roketlerle tehdit ediyorlarsa gideriz. Ve girdik. Önce Cerablus'tan başladık, 30 bin Cerablus halkı DEAŞ'tan temizleyince oraya geri döndüler. DEAŞ oradan gitti. Arkadan Rai'ye girdik, DEAŞ oradan da gitti. Şimdi de bu gece itibariyle hamd olsun Dabık da DEAŞ'tan temizlendi şimdi oraların halkı da oralara yerleşmeye başladı. Bakın biz Türkiye'den insan götürmüyoruz, oraların kendi insanları yerleşiyor. Farkımız bu.
Koalisyon güçlerine başta ABD olmak üzere "Bakın siz Mümbiç'te bana bir söz verdiniz, kesinlikle oraya YPG/ PYD girmeyecek dediniz" YPG, PYD terör örgütüdür. Buranın yüzde 95'i Araptır. Sözlerinde durmadılar, buraya YPG/PYD'yi soktular. Onlar sözlerinde durmayınca biz de gereğini yaptık. Bu sabah bile ilettik. "Bakın hala temizlemediniz, sözünüzü tutmazsanız sizinle hareket edemeyiz" dedik. Stratejik iki ortağız, ee? Sen bizimle değil, terör örgütüyle hareket edeceksin. Bunun izahı var mı, hukukla alakası var mı? Adaletin olmadığı yerde zulüm olur ve zulüm oluyor. Şurada 3 gün yapılacak çalışmalarda bunların ele alınması gerekir.
Şimdi Musul başladı, Türkiye Musul'a girmesin diyorlar. Ya nasıl girmeyeyim? 350 kilometre sınırım var, tehdit altındayım. 911 kilometre Suriye, 350 kilometre Irak. Hiç ilgi alakası olmayanlar giriyor Bağdat onlara "Gel" demiş, gel demediklerinde niye "Hayır" demediniz? Saddam size "Gel" mi dedi? Ama girdiler, kan gövdeyi nasıl götürdü? Milyonlarca insan öldü. Şimdi sizler hukukçular olarak inanıyorum ki yasaların diliyle değil hukukun diliyle konuşan insanlarsınız. Böyle konuşursak hak yerine gelecek. Bu bizim için çok önemli. Burada atacağımız adımlar bizim için çok önemli. Şimdi Musul'a operasyonlar başladı, kendilerine söyledik. Genelkurmay Başkanımız ABD'de, bir saat kadar önce kendisiyle görüştük ve ne gibi adımlar atıyoruz, ne yapıyoruz bunları konuştuk. Ve kendilerine aynısını söyledik. Türkiye'nin olmadığı operasyondan doğabilecek neticelerden biz sorumlu değiliz. Biz operasyonunda da olacağız, biz masada da olacağız. Bunun dışında kalmamız mümkün değil. Burada bizim için bir tarih yatıyor, beyefendiler arzu ederlerse Misak-ı Milli'yi okurlarsa buranın bizim için ne anlama geldiğini anlarlar. Bizim Musul'da kardeşlerimiz var, aynı şekilde kuzeye doğru gittikçe sınıra yaklaştıkça orada akrabalarımız var. Bizim duyarsız olmamız mümkün değil. Kimse bizden Başika'dan çıkmamızı beklemesin, biz Başika'dayız ve DAEŞ'e karşı her türlü operasyonu yaptık, yapmaya devam ediyoruz. Eğer mesele terör örgütüyle mücadele ise ta başından beri bu mücadeleyi veren biziz. Musul'daki kardeşlerimizi Başika'daki kampta eğiten biziz.
Ta Avustralya'dan DEAŞ'a gelen yabancı savaşçılar var, gerçi biz bunları yakaladığımızda hemen paketliyoruz. Biz bugüne kadar DEAŞ'a katılmak üzere gelen 3 bin 800 teröristi sınır dışı ettik, 52bin 500 kişiye ülkeye giriş yasağı koyduk. Ama onlar parmaklarını bile ki, DEAŞ bahane edilerek Suriye ve Irak 63 ülkenin katıldığı operasyonlarla büyük bir yıkıma maruz kalıyor. Biz Cerablus operasyonunu başlattıktan sonra görüldü ki bu örgütle savaşmak için Suriye'nin yakılıp yıkılmaması gerektiğini gösterdik. DEAŞ'ın bir truva atı olduğunu, istendiğinde etkisiz hale getirilebileceğini gayet iyi biliyoruz. Çok basit önemlerle öyle çapı da büyük olmayan operasyonlarla bakın temizledik, görüyoruz.
Ülkemizin ısrarla Musul'dan uzak tutulması, mezhep çatışması kapanını bozacağımız içindir. Israrla sokulmak istemiyoruz. Sünni - Şii çatışmasına müsaade etmeyeceğimizi biliyorlar. Irak Ordusu kahir ekseniyle Şii'den oluşuyor, bunlar Musul'a geldiğinde Sünnilerle buluşacaklar. Biz buna izin veremeyiz.
Türkiye olarak 15 Temmuz darbe girişiminin faili olan örgütün ele başını ABD'den usulünce talep ettik ABD ise kendi hukuk sistemini öne sürerek bu talebin gereğini yerine getirmiyor. Böyle terörizmle mücadele olur mu? Terörizmi, ele başlarını koruyan bir hukuk sistemi olabilir mi, teröriste green card verilebilir mi ya? 400 dönüm çiftlik, bu çiftlikte yaşıyor ve bu işi komuta ediyor. El Kaide ABD'de eylem yaptığında bu hukuk yok muydu? ABD o operasyonları neye dayanarak yaptı? Demek canı yandığında öyle gidip vurabiliyor. İşte siz hukuku bu şekilde çifte standartla işletirseniz yarın kendi başınız derde girdiğinde kimseyi yanınızda bulamazsınız. Terörizme araçsal yaklaşan her ülke kendi eliyle kendi mezarını kazdığını bilmelidir. Benzer bir tutarsızlığı mülteci sorununda da görüyoruz. Bizim topraklarımızda 3 milyon mülteci var, AB bize üç milyar Avro destek vereceklerdi, önümüzdeki yıl için 3 milyar Avro daha vereceklerdi. Bakın bunca süre geçti verdikleri sözü tutmadılar. Bizim harcamamız ise 13 milyar Avro'yu buldu. Biz onlardan gelecek yardımı beklemiyoruz, gelin bu mazlumla sahip çıkalım diyoruz. Bu para gelse de gelmese de bu mültecilere bakmaya devam ediyoruz. Avrupa görüyorsunuz birkaç yüz mülteciye bile tahammül edemiyor. Zengin ülkeler kaynaklarını, sınırlarını dikenli tel örgülerle çevirmek için harcıyor. Bu durum insanlığın gönlünde derin yaralar açmaktadır. Sizlerden ricam kendi ülkelerinizde bu durumu anlatmanızdır.
Hukuk düzeni, devlet, toplum ve birey hayatında dengeyi sağlayan en önemli araçtır. Bizim kutsal kitabımız, Kerim kitabımızda Allah adaleti, ihsanı ve yakınlara yardım etmeyi emreder. Adalet ile zulüm arasındaki ince çizgi adaletin tesisini fevkalede zorlaştıran bir durumdur.
Konfüçyüs, adalet hukuk yıldızı gibi yerinde durur ve geri kalan her şey onun etrafında döner derken herhalde bu meselenin insanlık tarihindeki önemini vurgular. Bizim duvarlarımızda ise "Adalet mülkün temelidir" diye yazar bu durum. Onun için 2002 yılının kasım ayında kendimize dört öncelik alanı belirledik; birincisi eğitim, ikincisi sağlık, üçüncüsü adalet, dördüncüsü emniyettir. Modern binalarla alt yapının güçlenmesine kadar Cumhuriyet tarihinin en önemli reformlarını gerçekleştirdik, iki dereceli yargılama sistemine geçilmesi de son dönemdeki en büyük reformlarımızdır.
Yıllardır milletimizin gönlünde bir yara olan yeni anayasa konusunun da en kısa sürede çözüme kavuşturulmasını umuyorum. Değişime uyum sağlamak zorundayız. Klasik hukuki araç ve argümanların yetersiz kaldığı durumlarda yeni çözüm yollarının üretilmesi gerekiyor. Tahkim gibi, ara bulucuk gibi yöntemler hızla yaygınlaşıyor. Kongrede bunların tartışılacağına gönülden inanıyorum.
© Tüm hakları saklıdır.