CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, AKP hükümetinin açılım politikasını değerlendirdi.
Demokratikleşme ile etnik ayrışmayı karıştırdık. Demokratikleşmeyi, kişi hak ve özgürlüğü, kimliğe saygı, kendini özgürce tarif etme özgürlüğü diye değil, etnik temelde ayrışma sandık. Oradan viraj almadan buluşmanın anlamı yok. Ancak değişme ihtiyacı içine girerse o zaman yardımcı olabiliriz. O noktaya gelmiş değil. Hüriyet gazetesinde yer alan habere göre, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, etnik kimlik üzerinden açılımdan vazgeçip insana dayalı demokratikleşme yolunda “viraj dönmesi” halinde buluşabileceğini söyledi. “Adam yanlış yapıyor. Tehlikeli bir yola çıkmış. Çok ağır bir tablo ortaya çıkmış. Oradan viraj almadan buluşmanın anlamı yok. Ancak değişme ihtiyacı içine girerse o zaman yardımcı olabiliriz. O noktaya ise gelmiş değil. Sonuna kadar devam, bedeli ne olursa olsun devam, diyor. Bedeli sen ödemiyorsun ki Türkiye ödüyor. Başbakanı bu yanlıştan vazgeçireceğiz” diyen Baykal, Anayasa Mahkemesi’nin kapatma kararı sonrası demokratik açılımda gelinen noktayı değerlendirdi. Baykal’ın konuyla ilgili sorulara verdiği yanıtlar şöyle:
İyi niyetli de değil
- Başından yapılan yanlış, işin çerçevesinin konmamış olması. Demokratikleşme ile etnik ayrışmayı karıştırdık. Demokratileşmeyi, kişi hak ve özgürlüğü, kimliğe saygı, kendini özgürce tarif etme özgürlüğü diye değil, etnik temelde ayrışma, etnik kimliği kabul etme, ona hukuki nitelik kazandırma sandık. Çerçeve konsa, onun yararı zararı konuşulacaktı. İçeriğin belirlenmemesi, ucu açık olması zaten netameli de değil iyi niyetli de değil.
AB gibi ucu açık oldu
- Aynen AB ile ilişkide olan gibi. Müzakerenin ucu belli değil. Hiçbir ülkeye ucu açık müzakere denmedi, sadece bize dedi. Biz de giremiyoruz. Herkes giriyor ama. Ucu açık olursa herkesin, her şeyi talep etmesin imkan veriyorsun demektir. Bu da seni ciddiyetten uzaklaştırıyor, yapabileceğini de yapamaz hale getiriyor, iş çığırından çıkıyor. Olan budur işte. Bakın ne acı tablo, güvenlik güçleri büyük taciz altında. Devlete, beraberliğe karşı gösteri haline geliyor her şey. Bu doğal hak haline gelmeye başladı. Kamu otoritesi bütün önemini kaybediyor.
Türklük görüşümü bilmiyor
- Ben açık olsam ne değişir. Benim kapalı olmamın ne kadar yerinde olduğu görüldü. Beni dinleyecek; ‘Peki, Baykal böyle istiyor diye, öyle mi yapacaktı?’ Benimle sadece şov olsun diye konuşacaktı. Yüzlerce insanla konuştuğu gibi konuşacaktı. Hala söylüyoruz aynı şekilde konuşuyor. Anayasa’dan Türklük lafını çıkaralım, diyorlar. Benim bu konudaki görüşümü bilmiyor mu?
Demokratikleşmeye devam
- Bundan demokratikleşmeden vazgeçelim demiyorum. İnsan hakları açısından dünyanın en demokratik ülkesinde ne varsa onu yapmaya hazırım. Öncelik insana, cemaate, etnik kimliğe değil. İnsanı, bireyi temel alan demokrasi anlayışı yerine etnik kimliği özgürleştireceğiz onu devletin temeli yapacağız, insanları o etnik kimlik etrafında yoğuracağız diye bir demokratikleştirme yutturmacası var. Anayasa etnik kimliği göre yazılamaz, vatandaşa, insana göre yazılır.
Bize halk hak veriyor
- İçişleri Bakanı bana kızıyor, ‘Siyasi rant için bu güzel projeye karşı çıkmak ihanettir’ diyor. Ben o ‘güzel projesine’ karşı çıktığımda rant getirmiyordu, suçlanıyordum, karalanıyordum. Senin tabanın istiyor diyorlardı. Başbakan, CHP tabanı böyle istemiyor hareket geçsinler, diyordu. Karşı çıkmamız riskli bir işti; ama yanlış olduğuna inandığımız için karşı çıktık, rant için değil. Anaların gözyaşı dinmesin diye değil, Türkiye’nin paramparça olacağını görmedikleri için karşı çıktık. Araştırma kuruluşları da o günlerde bizim oy kaybettiğimizi açıklıyorlardı. Karşı çıkışımızda rant beklentisi değil, yanlışlık temeldi. Nedenlerimiz anlaşılınca halk da hak vermeye başladı.
Şiddetle bağ kesin kopmalı
- Gelinen noktada bir kez daha ortaya çıktı. Siyaset, artık şiddetle bağını kesin koparmanın zorunlu olduğunu görecek. Bunun bir demokrasi, hukuk, barış sorunu olduğu açık. Demokratik yaşamda siyaset yapanlar şiddet karşısında çok net, çok kararlı tutum takınırlar. Biraz öyle, biraz böyle olmaz. Bunun altına saklanılmaz. Demokrasilerde şiddet meşrulaştırılmaz, şiddete prim verilemez. Benim işime yarayan şiddet, dediğin an iş çığırından çıkar. Bundan sonra siyaset yapan herkes nereden gelirse gelsin şiddet karşısında inandırıcı tavır almalı. Bu olursa Türkiye rahatlar. Gevşediğimiz nokta bu olduğu için kaybediyoruz. Hiçbir demokratik siyasi parti şiddeti hoş göremez. Şiddet en tehlikeli iş bunu görmemiz gerek.
40 yıl hain demedim, şimdi diyorum
1 yıl önce bu tablo yoktu
- Burada Tayyip Bey’in çok ağır vebali var. Şimdi kızıyorlar, hainlik noktasına yaklaştı diye. 40 yıllık siyasi hayatımda bir kişiye bile hain demedim. Şimdi diyorum. Bunu hakaret, küfür diye söylemiyorum; samimiyetle söylüyorum. Ülkeyi ayrışma noktasına getirmeyi yurt hizmeti, vatanseverlik sayamayız. Buraya kim getirdi, niye getirdi? Buna kendisi sebep oldu. Bunu görüyorum. Bakın bugünkü tablo bu ülkede bir sene önce yoktu. Senin iktidarının getirdiği etnik açılım tartışmaları Türkiye’yi birden bire buraya getirdi.
Bölünmeyi herkes görüyor
- Ben bu süreçte kendimi korudum. Bize güvenerek yola çıkma, dedim. Bu sözümün altındaki değerlendirmeden, ihtiyaç yok biz kendimiz gideriz, dedi. Beni dinlemek için değil, uyutup kamuoyu önünde yürümek için görüşmek yapmak istedi. Kamuoyu bilsin dediğim için de gelemedi. Biz çok ciddi bir görev yaptık başından beri. Bizden şikayetçi olmak haksızlık, kutlanmamız gerekir. Türkiye’yi bölüyorsunuz dedim. Bu ihanet demek. Türkiye bölünüyor mu? İşte herkes konuşuyor; paranoya olmaktan çıktı, herkes bölünmekte olunduğunu görüyor. Bunun bu iktidarla alakası yok mu? Bölücülük hainlik değil mi?