Gündem

Erdoğan: Tek bir hanımefendiye başının açık veya kapalı olmasından dolayı olumlu veya olumsuz yorumda bulunmadım

Erdoğan'dan Hürriyet'e: Başörtülü personelin TSK'da çalışmasını sinsice eleştiren bir haber...

04 Mart 2017 16:22

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, "Siyasi hayatımızın hiçbir döneminde ayrımlarla uğraşmadık. Başı açık, başı kapalı ayrımı hiçbir zaman yapmadık" dedi. "Böyle davrananların karşısına dikildik" diyen Erdoğan, "Tek bir hanımefendiye kılığından, kıyafetinden, başının açık veya kapalı olmasından dolayı olumlu veya olumsuz yorumda bulunmadım. Tek bir örnek verilemez" ifadesini kullandı.

"Kim hayat biçimi tartışması açıyorsa, bilin ki sebebi kedi hayat biçiminin tehlike altında olması değil, kendi hayat biçiminin dışındaki hayat biçimlerine tahammül edemediğini gizlemektir" diyen Erdoğan, "Siyasi iradeyle devletin kurumları arasında sorun olduğunu ima etmek, çatışmanın fitilini ateşleyerek kendilerine alan açmaktır. Ama müsterih olun, devletin ve siyaseti; özellikle devletin zayıf yerlerinde kendilerine iktidar devşirenlerin sonu gelmiştir" diye konuştu.

Erdoğan, Hürriyet'in tartışma yaratan 'Karargâh rahatsız' haberine bir kez daha isim vermeden göndermede bulunarak, "Geçtiğimiz günlerde bir medya kuruluşunda başörtülü personelin TSK'da çalışmasını sinsice eleştiren bir haber çıktı. Hani rahatsız olmuyordunuz. Dünya değişti ya, Türkiye değişti. Bazı kafalar hala eski köhne alışkanlıklarından vazgeçmiyor" dedi.

HAK-İŞ 6. Uluslararası Kadın Buluşması'nda konuşan Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:

Kadınların kıyafetleriyle değil, tıpkı erkekler gibi kafaların içindeki fikirle değerlendirilmesi gerektiğini söyledik. Siyasi hayatımızın hiçbir döneminde ayrımlarla uğraşmadık. Başı açık, başı kapalı ayrımı hiçbir zaman yapmadık. Böyle davrananların karşısına dikildik. Tek bir hanımefendiye kılığından, kıyafetinden, başının açık veya kapalı olmasından dolayı olumlu veya olumsuz yorumda bulunmadım. Tek bir örnek verilemez.

"Başörtülü personelin TSK'da
çalışmasını sinsice eleştiren bir haber..."

Kadınları birikimleriyle değil, bedeniyle değerlendirmek bu kardeşlerimize yapılacak en büyük hakarettir. Geçmişte başı kapalı birçok kız kardeşimiz üniversite kapılarında, kamuda bu hakarete maruz kalmıştır. Bu hakareti kimlerin yaptığını sizler çok iyi biliyorsunuz. Sizler ikna odalarında kızlarımızın ne hale getirildiğini gayet iyi biliyorsunuz. Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya diye bakılan üniversite kapılarından geri çevrilen kızlarımızı iyi biliyorsunuz. Hala aynı zihniyetin çarpık fikirlerleriyle karşılaşıyorsunuz. Geçtiğimiz günlerde bir medya kuruluşunda başörtülü personelin TSK'da çalışmasını sinsice eleştiren bir haber çıktı. Hani rahatsız olmuyordunuz. Dünya değişti ya, Türkiye değişti. Bazı kafalar hala eski köhne alışkanlıklarından vazgeçmiyor. Biz başı açık veya kapalı, hiçbir hanım kardeşimizin bu şekilde aşağılanmaya maruz kalmasına rıza göstermedik, göstermeyeceğiz. Bu ülkenin tüm imkanlarının ayrım olmaksızın seksen milyonun tamamının hakkı olduğunu istese de, istemese de herkes kabullenecek. Eğer özgürlüklerin egemen olduğu bir devleti konuşuyorsak, o zaman bu ülkede kimse kusura bakmasın herkes istediği gibi giyinir, istediği gibi inancını yaşar, kimse buna müdahale edemez.

Olayın aslı budur. Ben Türkiye'nin cumhurbaşkanı olarak vatandaşlarımın arasında bir ayrımı kabul edemem. Ayrım yapanlar için de gereğini yaparım. Böyle düşünen varsa, öyle iki yüzlülükle, riyakarlıkla, alavere dalavereyle değil, mertçe, yiğitçe çıksın ortaya söylesin fikrini.

"Bu gençler 15 Temmuz'da kendilerini
çok ama çok farklı ispat ettiler"

Şimdi diyoruz ki, "Gençlerimiz için evet". Birisi de çıkmış "Gençlerimiz için hayır" diyor. Allah allah bu nasıl iş. Gençlerimiz için hayır; bunu Kandil'deki diyor. Bunu aklım alıyor, der. 17-18 yaşındaki gençleri, kız-erkek aldatarak bunlar Kandil'e kaçırmadılar mı. Verdikleri özel eğitimlerle, ellerine verdikleri silahlar suretiyle bunlar benim vatandaşlarımı öldürmediler mi? Kardeşlerim, 16 Nisan bu tezgahı bozma günüdür, buna hazır mıyız? Mesele bu. Şimdi, kusura bakmayın 18 yaşındaki gençlere seçilme hakkını getiren biziz. Bu kardeşiniz bunu yıllardır söylüyor biliyor musunuz, yıllardır bunu kimseye anlatamadık. Şimdi, artık milletimize gidiyoruz. Seçmen yaşını 18 olarak kabul ediyorsun, seçilmeyi niye kabul etmiyorsun. Zor olan seçmektir, seçilmek seçmeye göre daha kolaydır. Biz gençlerimize güveniyoruz, bu gençler 15 Temmuz'da kendilerini çok ama çok farklı ispat ettiler. F16'ların karşısında gençlerimiz durdu, kadınlarımız durdu, yaşlılar durdu. Bu gençlik, o gece "Arkadaş, yurdumu alçaklara uğratma sakın. Siper et gövdeni dursun bu hayasızca akın. Doğacaktır sana vaat ettiği günler Hakk'ın, kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın". Kardeşlerim, böyle bir gençliğe siz ön açacaksınız. Dünyada 22 -23-24 yaşında bakan, milletvekili oluyor da benim ülkemde niye olmasın? Şahsen, 2017 yılında hala bu meseleleri tartışıyor olmaktan utanıyorum, sıkılıyorum. Bizim 2023 hedeflerimizi konuşuyor olmamız gerekiyor. 2053, 2071 dediğimiz zaman birileri dalga geçti. Kardeşlerim biz bugünleri konuşmayacağız, yarınları konuşacağız. Sadece evlatlarımızı değil, torunlarımızı konuşuyor. Eğer biz lider bir ülkeyi inşa etmenin adımlarını attıysak, onun projelerini şimdiden hazırlamak zorundayız.

"Devletin zayıf yerlerinde kendilerine
iktidar devşirenlerin sonu gelmiştir"

Günümüzde her kim, kılık-kıyafet, saç-sakal tartışması açıyorsa bilinki tek amacı bu ülkeye zarar vermektir. Bugün kim hayat biçimi tartışması açıyorsa, bilin ki sebebi kedi hayat biçiminin tehlike altında olması değil, kendi hayat biçiminin dışındaki hayat biçimlerine tahammül edemediğini gizlemektir. Siyasi iradeyle devletin kurumları arasında sorun olduğunu ima etmek, çatışmanın fitilini ateşleyerek kendilerine alan açmaktır. Ama müsterih olun, devletin ve siyaseti; özellikle devletin zayıf yerlerinde kendilerine iktidar devşirenlerin sonu gelmiştir.

"15 Temmuz'dan sonra
buna bir de can borcu eklendi"

Yorulmak yok, gençler, 16 Nisan'da geleceğimize sahip çıkmaya hazır mıyız? Hanımlar, insan olarak haklarınızı teslim etmek yerine hala sizi istismar edenlere derslerini vermeye hazır mısınız? Batı dünyası, yakaladığı refaha rağmen aile kurumunun tahribatı nedeniyle hızla çöküşe doğru sürükleniyor. Biz bu yanlışa düşmeyeceğiz. Aile kurumuna da sıkı sıkıya sahip çıkacağız. Aile içinde de şiddet asla tasvip edilemez. Bizim inancımızda ayrım yapılmaksızın insanların tamamı eşref-i mahlukattır. Yani yaratılanların en şereflisidir. Kadını zayıf, korumasız, aciz görerek ona şiddet uygulayan kimse açık söylüyorum zavallının ta kendisidir.

Hele hele, kendi üstünlüğünü göstermek için kadına el kaldıranların durumu Cahiliye döneminde kız çocuklarını diri diri toprağa gömenlerden farklı değildir. Bugün kadını medyada, iş yerinde bir meta gibi pazarlayan anlayışla, köle tacirleri arasında fark yoktur. Bunu da özellikle ifade ediyorum. Kadına kurumsal güvence sağlamanın yolu aileyi güçlü tutmaktan geçiyor. Güçlü kadınlarımıza baktığımızda, arkalarında güçlü bir aile yapısının olduğunu görüyoruz. Siyasette 40 yıldır verdiğim mücadelede, başarılı olmamın gerisinde iki önemli faktör vardır. Birincisi daima bana destek olan eşe ve çocuklara sahip olmamdır. İkincisi de gençlik kollarından ve 1989 yılındaki il adaylığımdan itibaren tüm siyasi çalışmalarımda hanımların etkin bir biçimde yer almasıdır. Bugün de katıldığım toplantılarda, ziyaret ettiğim şehirlerde en büyük muhabbeti hanım kardeşlerimizden görüyorum. 15 Temmuz'da canları pahasına ülkeyi ve milletini savunanların arasında ne kadar çok hanım kardeşimizin bulunduğunu sizler de gördünüz. Şehitlerimizin arasında 11 kadın kardeşimiz vardı. Onlar, sevgili peygamberimize en yakın makamda olanlardır. Siyasi hayatımda kadınlarımıza zaten çok borçlanmıştım. 15 Temmuz'dan sonra buna bir de can borcu eklendi.

"Ağustos'tan sonra 10 bin öğretmen daha alınacak"

İnşallah, bugüne kadar olduğum gibi bundan sonra da kadınlarımızla mücadelemizi sürdüreceğiz. Çalışan kadınlar hem cinsiyet ayrımcılığından kaynaklanan sorunlarla, hem de iş hayatının getirdiği sorunlarla mücadele etmek zorunda. 2003 yılında yüzde 23.9 olan kadınların iş gücüne katılım oranı, geçtiğimiz yıl yüzde 33.1'e yükseldi. Ülkemizde istihdam edilen kişi sayısı sürekli artmasına rağmen işsiz sayısı azalmıyor. Bunların nedeni, gençlerin ve kadınların giderek artan şekilde iş gücüne katılımlarıdır. Biz kadınlarımızın ve gençlerimizin işgücüne katılımlarından dolayı gayet mutluyuz. Çalışmak isteyen herkes için yeni iş alanları oluşturmak bizlerin görevidir. Geçtiğimiz sefer bir istihdam seferberliğinin başlatılmasına öncülük ettim. Bu yıl 1 ile 1.5 milyon arasında ek istihdama ulaşmamız gerektiğini ifade ettim. Bu seferberlikten en büyük faydayı göreceklerin başında kadınlarımız geliyor. Hatta istihdamda kadın ve gençlerimize özel imkanlar da getiriyoruz. Çalışan kadınlarımıza annelik görevini yerine getirirken rahat etmesi için birçok imkan getiriyoruz.

Değerli kardeşlerim, sayın Başbakanımız bu konuyla ilgili bir cevap verdi. Hazırlıklar, bütün konumlar değerlendirilmek suretiyle yapılıyor. Unutmayın 16 Nisan'dan sonra yeni bir dönem başlayacak. Bu yeni döneme göre bütün konular ele alınacaktır. Öğretmenlere yönelik biliyorsunuz 20 bin kadro açıldı, Ağustos'tan sonra yine bir 10 bin daha ilave edilecek. Taşeronlar noktasında da sayın Başbakanın da ifade ettiği gibi talimatları verdi, o süreci de oradan takip edeceğiz. Bir şeyi vurgulamam lazım; karşımızda maalesef aslı astarı olmayan ifadelerle duranlar var. Biz işsizleri yaradandan ötürü seviyoruz. Şu anda cumhurbaşkanıyım, 2019'un Ağustos'una kadar cumhurbaşkanıyım. Hükümet 2019'un Kasım'ına kadar zaten hükümet. Bizim bazı şeyler için telaşımız yok. Ama biz bir sistem değişikliğiyle ülkemize bir sıçrama yaptırtalım istiyoruz. Biz nasıl engellerle karşılaştığımızı biliyoruz, ama onlar biliyor mu? Yok. Onların bir dikili ağacı yok. Onlar çukur eşmekle meşgul, onlar yeraltına konaklama yerleri yapmakla meşgul. Onlar, Hakkari'ye gidip başkanlarının bayrağıyla miting yapmakla meşgul. Biz ise bayrağımızla yürümekle meşgulüz.