Politika

'Erdoğan tam bir Karadenizli'

Liberal aydınlar ile Başbakan Erdoğan'ı buluşturan AKP milletvekili Nursuna Memecan, toplantını ayrıntılarını anlattı.

16 Kasım 2008 02:00

Türk siyasi tarine geçecek buluşmanın konukları G.Doğu ile ilgili sert çıkışlarından sonra Başbakan’dan uzaklaşan aydınlardı. Gecenin organizatörü ise Erdoğan ve Gül ailesine yakınlığıyla tanınan AKP Milletvekili Nursuna Memecan idi. Ev sahibesi Memecan, Yeni Hayat Apartmanı’ndaki o geceyi ve devletin zirvesindekilerle ilgili çarpıcı detayları anlattı:

Bazı röportajlar her zaman olduğundan daha fazla heyecanlandırır beni. Daha fazla merak ederim. Ne zaman daha fazla merak etsem daha fazla korkarım. Buluşana kadar endişem dinmez. Nursuna Memecan röportajı da beni bu denli heyecanlandırdı işte. Onu ve verdiği akşam yemeğini tüm detaylarıyla merak ediyor, en ince ayrıntılarına kadar öğrenmek istiyordum.

Tam 14.30’da zili çaldım, kapıyı 20 yaşındaki kızı Zeynep açtı. Eve girdiğimde az eşyalı, yüksek tavanlı, tek rengin kullanıldığı, abartıdan oldukça uzak bir salonla karşılaştım. Zeynep ne içeceğimi sordu hemen. “Kahve” dedim. Mutfağa gitti, suyla geri geldi. “Kahve makinesini çalıştırmayı beceremedim, onu anneme bıraktım, şimdilik su getirdim” dedi.
20 yaşında bir genç kız olmasına rağmen, sevimli bir kız çocuğu gibiydi. New York’ta Colombia Üniversitesi’nde politika okuyor, 2 senedir Arapça öğreniyor, İspanyolca ve İngilizce biliyor. Bu sene de Fransızca’sını geliştirmek için Paris’te dil okuluna gidiyordu. Anlattığı hayatı çok sevdim. Ve tekrar genç olmak istedim doğrusu.

Nursuna Hanım geldi o sırada kahvelerle “Hülya Avşar röportajınızı okumuştum, kızıyla vakit geçirmişsiniz o gelene kadar. Demek kural bu dedim ve Zeynep’i gönderdim size” dedi gülerek.

Tüm röportaj boyunca çok güldük. Kabına sığmayan bir hanımla 2 saat geçirdim. Eğlenceli anlatıyor, sonra bir an çekiniyor, “Orayı yazmayın isterseniz” diyordu. Temkinli ama sıcaktı. Çok şey anlattı. Daha da anlatacak çok şeyi var. Belli ki önümüzdeki günlerde Nursuna Memecan ismiyle daha sık karşılaşacağız. Şimdilik bir akşam yemeğiyle çıktı karşımıza.
Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Hanım da o akşam yemeğinin konuklarındandı. AK Parti hükümetinin düşüşe geçtiği kanaatinin ortaklaşa kabul gördüğü şu günlerde, AKP Milletvekili Memecan sanki Tayyip Erdoğan’ı sıkışıp kaldığı o dar çevreden bir nebze de olsa kurtarmış, başka “türden” insanlarla karşılaşabileceği bir gece düzenlemişti. Yeni Hayat Apartmanı’nın 9 numaralı dairesinde Tayyip Erdoğan’a “yeni bir hayat” olabileceğini göstermişti belki de... Gazeteye dönerken “Heyecanlandığıma değdi doğrusu” diye düşünerek gülümsüyordum. 

Mehmet Ali Birand geçen perşembe günü “Abdullah Gül gitti, Tayyip Erdoğan’ın freni fena boşaldı” diye bir yazı yazdı. Aynı gün Ahmet Taşgetiren’in “Gül ve Erdoğan arasındaki nüanslar” diye bir yazısı vardı. İki yorum da Abdullah Gül’ün sakin, Tayyip Erdoğan’ın ise fevri olduğunu ve ayrı düşmelerinin iyi olmadığını vurgulayan yazılardı. Açıkçası çok da akla yatkın tespitlerdi bunlar. İkisini de yakından biri olarak, siz ne düşünüyorsunuz?

İkisinin de ayrı gündemi var, şu an tabii ki çok yakın değiller. Tayyip Bey Karadenizli... Salih (Memecan) gibi duygu ve düşüncelerini daha coşkulu anlatıyor. Daha heyecanlıdır. Abdullah Bey daha sakindir. Ama insan olarak hep yakınlar. Tayyip Bey için sertleşti diyorlar, yakından tanıyan biri olarak bunu anlamıyorum. Çünkü kendi aramızda böyle bir durum yok. Günlük hayatında sert biri değil. Dışarıya yansıyan şeyi abartıyorlar. Haksızlığa tahammül edemiyor, bazen oralarda kızıyor, gerçi ben kendi adıma her şeyin diyalogla, konuşarak halledileceğine inanıyorum.

Peki, aklınıza yatmayan bir şey olursa siz bunu Tayyip Erdoğan’a söyleyebilir misiniz?

Çok rahatlıkla. Şahsen daha güleryüzlü bir ifade tarzını, kucaklayıcı olmasını daha iyi buluyorum. O üslupla söylediği için yanlış anlaşılıyor. Başka tonla ya da başka kelimelerle olsa... Zaten bir tek ben değil, herkes söyleyebilir.

Kimsenin söylemediğini, hatta danışmanlarını bile uzaklaştırdığını söylüyorlar...

Herkesi dinliyor inanın bana. Yeter ki suçlamayla değil, çözümle konuşun. Şu olmuyor diyorsanız, şöyle çözülebilir demenizi de istiyor. Alternatif fikir istiyor. Akıllıca bir yöntem yani.

Danışmanlarını nasıl buluyorsunuz?

Bu konuda hiç konuşmayayım.

Emine Hanım ve Hayrünnisa Hanım için de araları bozuk deniyor.

Bozuk değil. Bu kadınlar çok akıllı ve fedakâr kadınlar. Kendi hayatları yok, memleket için yaşıyorlar. Hem adamları destekliyorlar, hem memlekete faydalı olmak istiyorlar. O yüzden aralarında bir soğukluk olamaz. Anlık kızarlar belki ama öyle küslük yok. Benim hoşuma giden, onların arasında olma nedenim bu iyi niyet ve vatan-millet sevgisi. Gerçekten iyi niyetliler. Fedakârlıklarını tahmin bile edemezsiniz. Benim tanığım hiç kimse bu kadar fedakârlık yapmıyor. Herkesin bir özel hayatı var. Bunların özel hayat anlayışı “Başkası için ne yapabilirim.” Zaten tanıyana kadar. Tanıyınca hiçbir önyargı kalmıyor.

Mehmet Barlas’lar davet işinde çok iyidir onların yemeklerinden çok şey öğrendim

Bu hafta neredeyse sadece siz konuşuldunuz. Başbakan Tayyip Erdoğan ve eşinin de katıldığı, gazetecilerin, öğretim üyelerinin, iş adamlarının ve dostlarınızın olduğu bir yemek daveti verdiniz evinizde? Öncelikle siz bu daveti niçin verdiniz?

Bunlardan daha çok vereceğim. Hayatım boyunca da çok verdim. Bayılırım yemek daveti vermeye. Fikirlerin paylaşıldığı en rahat ortamlardır bunlar. Mehmet Barlas’lar bu işte çok iyidir. Onların verdiği yemeklerden hep çok fazla şey öğrenerek çıkmışımdır. Zaten de meraklıyım ağırlamaya. Devamlı birilerini ağırlarım ben. Bir dahakine sizi de çağıracağım. Beraber olalım, konuşalım, yiyelim isteyen biriyim ben. Başbakan’a da sordum “Böyle bir yemek yapsam, teşrif eder misiniz?” diye... O da “Çok memnun olurum, iyi fikir” dedi. Böyle oldu işte. Konuşalım, sohbet edelim diye yapıldı.

Kimleri çağıracağınıza nasıl karar verdiniz? Misafirlerinizin seçimi bize tam olarak ne anlatmalı?

Zaten hayatımda olan insanlar bunlar. Görüştüğüm insanlar. Sevdiğimiz arkadaşlarımız. Salih de çok sever gelinsin, içilsin, yenilsin. Başbakan’ın programı çok yoğun. Onun İstanbul’a geldiği tarihe ayarladım. Daha çok sevdiğimiz arkadaşımız var, bu sefer böyle bir liste oldu. Başbakan da çok memnun kaldı. Bunlardan daha çok yapacağız. O zaman da başka bir liste olur. Bir tek tip grup sevmiyorum. Her gruptan insan olmalı. O farklılık hoşuma gidiyor.

Erdoğan çiftinden kızları Sümeyye’nin gelmesini özellikle rica ettim

Eşli bir davetti sanırım, değil mi?

Evet, herkes eşiyle geldi. Bir tek Cem Kozlu’nun eşi Amerika’daydı, o gelemedi. Tayyip Erdoğan ve Emine Hanım’ın kızları Sümeyye de geldi. Özellikle rica ettim gelsin diye. Epeydir de görmemiştim. Umarım sıkılmamıştır, çünkü ondan yaşça büyük insanlar vardı tabii. Ama o da konuşulan konularla ilgili, çok iyi eğitim almış bir kız. Böyle bir entelektüel ortamdan hoşlanmıştır sanırım.

Çağırdığınız halde, katılamayan, gelemeyen oldu mu?

Olmadı. Çağırdığım herkes geldi.

Çağırdıklarınızın hepsine direkt telefon edecek kadar yakın mısınız? AK Parti milletvekili Ömer Çelik, Ali Koç, Faruk Eczacıbaşı, TESEV Başkanı Can Paker, THY eski genel müdürü Cem Kozlu, Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü Ülke Arıboğan, Sabancı Üniversitesi Rektörü Tosun Terzioğlu, Mehmet Altan, Eser Karakaş, Nur Vergin, Emre Aköz, Nur Çintay, Mudo’nun sahibi Mustafa Taviloğlu...

Tabii. Hepsine yakınım. Daha az tanıdıklarım da var, özel yakınlığım olanlar da... Ülke Arıboğan’la çok samimi değilim. Ali Koç’un karısı Nevbahar, akrabam. Nevbahar’ın dedesi ile benim dedem kardeş.

Son 10 yılınızı Amerika’da geçirmenize rağmen çok geniş ve farklı bir arkadaş grubunuz var, hepsiyle de samimisiniz.

Bugün buralara geldiysem, demek ki bir gayret göstermişim. Amerika’da mutfak masasında oturan bir kadını kimse alayım da, bir şey yapayım demez. Çok sosyal biriyim. Duramama özelliğim var. Annemden gelme bu huy. Artık saflık mı, cahilllik mi ne derseniz deyin, hiç kimseyi tanımadığım yerlerde bile hemen arkadaş olurum. Hiç çekinmem, yanlarına giderim başlarım sohbete. Çekingenliğim yoktur tanışmakta. Çok geniş bir çevrem var.

Mönüde Erdoğanlar’ın seveceği gibi palamut şiş, zeytinyağlı, panna cotta vardı

Mönüyü nasıl belirlediniz? Tayyip Erdoğan’a ne yersiniz diye daha önceden sordunuz mu?

Sormadım, çünkü biliyorum neyi seveceklerini. Daha sağlıklı ve sebze ağırlıklı yemekleri tercih ediyorlar. Bana da çok uygun bu. Palamut şiş yapıldı, sebze ağırlıklı zeytinyağlılar vardı, tatlı olarak da panna cotta ve nar peltesi.

Catering firması mı hazırladı yemekleri?

Arkadaşlarım restoran sahibi, onlar hazırladı tüm mönüyü. Burada pişirdiler, taze taze şişe dizdiler bizim mutfakta. Olağanüstüydü ama. Palamutun şişi olmaz çünkü. Marine edilmiş harika bir şeydi. Tava sağlıklı değil diye. Bunu tercih ettim. Daha önce yemiştim zaten, harika olduğunu biliyordum.

“Şu arkadaşları çağıracağım” diye Başbakan’a davetlileri saydım

Konuklarınızın kim olduğunu sordu mu Tayyip Erdoğan?

Tabii ben söyledim zaten. Beraber konuştuk “Şu arkadaşlarımı çağıracağım” diye. “Çok memnun olurum” dedi.

Anladığım kadarıyla Başbakan ve eşiyle çok yakınsınız?

Ya niye Başbakan arkadaşınız olmasın? Bu insanların arkadaşı yok mu yani? Başka birçok arkadaşları var. Cumhurbaşkanı’nın veya Başbakan’ın arkadaşı olunca, bunu anlayamıyor insanlar. Çıkar ilişkisi sanıyorlar. Benim daha önceki arkadaş çevremden değiller tabii ki ama ben onları çok merak ediyordum. Hayrünnisa Hanım’la belki yolum hiç kesişmeyecekti ama diyorum ya sosyal ve girişken bir insanım, kendim tanışmak istedim, ben gittim evine. Bakayım kimmiş, neymiş, görmek istedim. Sonra da bayıldım.

İki kız kardeşim ve annem AKP'ye girmeme şaşırdı

Nasıl bir aileden geliyorsunuz?

Annemin babası Nuri Demirağ. Annesi çok küçükken ölmüş. Babamın 20-25 kişilik davetlerini hazırladığında 15 yaşındaymış. Annemden geliyor hayata böyle pozitif bakmak. O, zorluklarla yaşamak için pembe gözlükler takmış ve bir daha çıkarmamış. Babamın babası ise bakkal. Annem babamla evlenince zenginliğini bırakıp babamın dünyasına geçmiş. Bir dedem Nuri Demirağ ama öteki dedemin bakkalında çok vakit geçirdim. İki tarafta da çok mutluydum. İkisi de çok güzeldi. İki kız kardeşim var. Onlar ve annem AKP’ye girmeme fazlaca şaşırdılar. Hâlâ da mana veremiyorlar. Arkadaş çevremden de tepkiler aldım. Ama ben onları tanımak için uğraştım.

Günlük hayatI, temposu

Nasıl bir hayatınız var?

Son 10 günlük tempomu anlatayım. İtalya’dan bir delegasyon vardı. Onları ağırladım. İtalya Çalışma Grubu Başkanı’yım. Onlarla İstanbul’a akşam yemeğine geldim. Sabah Başbakan’ın uçağıyla Hakkari’ye gittik. Onun ertesi günü Paris’e, onun ertesi günü Roma’ya gittim. Oradan geldim, akşam yemeğini (meşhur yemek) verdim. Sabah 04.00’te bulaşıklar bitti, Ankara üzerinden Erzurum’a gittim. Akşam geldim, sabah Brüksel’e geçtim. Oradan Ankara’ya döndüm. Şu an burdayım. Yarın Paris’e gideceğim. Salı döneceğim. 

Karikatürist Salih Memecan eşiniz. O bu işe ne diyor? Kaç yıllık evlisiniz?

26 yıllık. Ayrı yaşamaya çok alışkınız, ayrıca iki ayrı birey olarak farklı hayatlarımız var. Çok iyi arkadaşız. Ona anlatmazsam ölürüm bazı şeyleri. O da öyle. Bazen havaalanında buluşuyoruz. Hiperaktifim. Salih’i sürekli sürüklerim. Herkesle tanışır, sonra Salih’i tanıştırırım. George Shultz’la tanıştım bir karikatürcüler toplantısında. Salih’in kitabını verdim. Karısıyla çok yakın olduk. Daha böyle neler var.

Gül’e New York’ta şehir turu yaptırdık. Times Meydanı’nda inip halkın arasına karıştı 

Bu hikayeleri merak ediyorum gerçekten. “Abdullah Gül’e sokakta rastladım” diye söylemişsiniz bir röportajınızda tanışıklığınızın başlangıcını anlatırken. Bunu tam anlamadım, nasıl sokakta rastladınız, nasıl evine gittiniz? Ben de onları çok merak ediyorum ama sokakta hiç rastlamadım açıkçası. Kaç yılında oluyor bunlar?

2002...

Abdullah Gül Başbakan üstelik...

Daha önceden tanışıklığımız vardı. Bir yerlerde sosyal ortamlarda karşılaşma gibi ama yakınlık manasında değil. Lokman Ayva sayesinde tanımaya başladım onları zaten. Bir gün biz Amerikada’yız, Abdullah Gül Amerika’ya gelmiş. Salih’i aramış. “Ben Abdullah Gül, New York’tayım, nasılsınız demek istedim, o yüzden aradım” demiş. Salih de “İyiyiz” demiş, kapatmış. Ben de yoktum, geldim eve, Salih “Abdullah Gül aradı, nasılsınız demek istemiş, selam söyledi” dedi. “Ya adam senin halini hatırını niye sorsun kardeşim, ‘Ben burdayım, müsaitseniz görüşelim’ demek istemiş” dedim. Salih de “Aaa, öyle mi demek istemiş!” dedi. Numarasını bulduk hemen bir yerden. Aradık. “Ne yapıyorsunuz akşam?” dedik “Hiiççç” karşılığını aldık. “Akşam müsaitseniz yemek yiyelim” dedik. Biz şehir dışındayız.
Gittik, Abdullah Gül’ü aldık. Şehir turu yaptırdık. Her gelene yaptırırım. Abdullah Gül’le de şehri bir dolaştık, en hoşlandığım hareketi Times Square’e geldik, dedi ki “Ya burası çok enteresan bir yer, inip bir içine karışayım, yakından bakayım.” Bu benim unutmadığım ve çok hoşlandığım birşey oldu. Yapmayabilirdi de... Geçer giderdik. Hissetmek istedi. Yemek yedik sonra. Yemekte çok anlaştık. Arkadaş olacak kadar iyi vakit geçirdik. Dönüşte Salih’le “Ne hoş ne samimi biri” diye konuştuk hatta.

Gül’e “Karınız evdeyse gideyim” dedim, ilk gidişte 4 saat oturdum

Hayrünnisa Hanım yok muydu?

Yoktu. Sonra Ankara’da Lokman’ı Meclis’e getirdim bir gün, yolda Abdullah Gül’e rastladım. İşte o rastlama. “Aaa burda mısın, gel ofisime” dedi. Gittim ama Başbakan tabii, gelen, giden, telefon falan. Tam kalkacağım “Dur, kalkma otur” diyor. “Daha ne kadar oturacağım, sizin evde bir karınız varsa, ben oraya gideyim” dedim. “Gerçekten gider misin?” dedi. Açtı telefonu “Hayrünnisa sana bir misafir geliyor” dedi. Yarım saatliğine gittim. Dört saat oturdum. Çıkarken Hayrünnisa “Allah aşkına otur” diyordu. Ben “Sen bana gel” diyordum. Çok sıcaktı, çok yakındı, çok anlaştık. Çok akıllı bir kadın. Çok çalışkan. Pozitif, güleryüzlü. Sonra Amerika’ya geldiler. Ve devam etti öyle. Tayyip Erdoğan ve Emine Hanım’ı daha sonradan tanıdım. Yeni tanıştım sayılır hatta. Arkadaşlık gibi bir şey, yeni kuruluyor.

O gece Cumhurbaşkanı’nı çağırmak aklıma gelmedi zaten yoğundur eminim

Nasıl hitap ediyorsunuz onlara?

Emine Hanım, Hayrünnisa Hanım, Tayyip Bey, Abdullah Bey... Ali Babacan ve eşi Zeynep’le de çok yakınım. Zeynep derim ona. Zeynep’e bayılırım.

Onlar size?

Nursuna... Hanım denmesini sevmem...


Abdullah Gül ve eşi niye yoktu bu yemek davetinde...

Cumhurbaşkanı?

Arkadaşınız...

Hiç aklıma gelmedi valla. Zaten yoğundurlar eminim. Başka sefer öyle bir şey de yapabiliriz. Bu buluşmalarda bir art niyet yok. Resmi buluşmalar dışında bir şey olsun istedim. Yakınlaşma olsun. Ama Başbakan Başbakan tabii, bir mesafe mutlaka var ama her şey daha samimi. İzleyen, gözleyen yok.

Hem Hayrünnisa’nın hem Zeynep’in ablası sayılırım

Hanım hanıma toplandığınızda başlarını açarlar mı mesela? Samimiyet derecenizi anlamak istediğim için soruyorum. Arkadaşlarınız olabilirler sizin ama bizin için devlet erkanı...

Bunu söylemeyeyim ama hanım hanımayken isterlerse açarlar tabii. Yakın insanlarız. Birbirimizi her şey için ararız. Oğlu benim oğlum gibi. Zaten hem Zeynep, hem Hayrünnisa benden küçük, ablaları gibiyim. Hayrünnisa’yı ne zaman arasam hemen karşımdadır, Abdullah Gül de meşgulse sonra arar.

Cumartesi gecesi kaçta bitti?

Başbakan ve eşi 21.00 civarında geldiler. Yaklaşık 4 saat kaldılar. 01.00’e doğru Tayyip Erdoğan kalktı. En son galiba Emre (Aköz) ve Nur (Çintay) vardı. 03.00 gibi gittiler galiba. Aslında hatırlamıyorum. Grup grup kalkıldı çünkü.

Başbakan çikolata getirdi Ali Koç orkide göndermiş

Gelirken ne hediye getirdi misafirler?

Emine Hanım çikolata getirdi. Genelde çikolata geldi. Ali Koç çiçek göndermiş. (İnanamayacağınız büyüklükte bir orkide. Daha doğrusu koca bir saksıda yedi-sekiz orkide ağacı diyebilirim)

Arkalarından dedikodu yaptınız mı Salih Memecan’la?

Tabii ki. Geceyi konuştuk. O ne dedi, bu ne dedi. Çok iyi geçtiğine karar verdik. İstediğimden daha iyi oldu hatta. En sevdiğim kısım yemeğin arkasından ev toplamaktır, geceyi konuşmaktır.

Beni Başbakan’a kötü göstermek için bu yalanı yazdırdılar

Başmüzakereci olmak istiyor musunuz? Yazılanların doğruluk payı var mı yoksa?

Çok çalışkan ve tanıdığım en zeki insanlardan biri Ali Babacan. O bizim başmüzakerecimiz. O ve ailesiyle çok samimiyim. Çok düzgün bir adam. Bir kere ,hiç duymadım yeni bir müzakereciye ihtiyaç olduğunu. Hiç böyle bir telaş olduğunu da zannetmiyorum. Belki de vardır ama inanın haberim yok. AB ile ilişkileri ilerletmek için müzakereci olmaya da gerek yok ayrıca. Faydalıysanız her şekilde faydalı olursunuz. Avrupa Konseyi’nde parlamenterim. Üstelik liberal ve demokrat bir gruptan. Başka vekil arkadaşlar daha muhafazakâr çizgiden üye. Yılda 4 kere seçim oluyor, komisyon toplantıları oluyor. Ben o kulislere yakın biriyim. Bunların hepsi bir katkıdır. Dönüp Türkiye’de de AB’yi anlatabilirim. Yani illa başmüzakereci olmam gerekmiyor. Bu tamamen kasıtlı yazılmış bir yazı. Yazandan (Ahmet Hakan, Hürriyet) çok, kimin yazdırdığı tabii önemli. Bunu da biliyorum, o yüzden çok önemsediğim bir yalan değil bu. Şahsi, kasıtlı, özellikle yazılmış yazı bu. Bana gıcık olan arkadaşları var, “Söyleyelim Ahmet’e, yazsın” dediler herhalde. Kendi kafalarına göre beni Başbakan’a karşı kötü göstermek ya da başmüzakereci olma ihtimali varsa bunu tümden yok etmek gibi hedefleri var herhalde. Yemekten sonra ortaya çıktı bu.

Fatih Altaylı, Salih’in kendisini SABAH’tan attırdığını sanıyor

İktidara yakın olmak kıskançlık yaratıyor mu? Bunu hissediyor musunuz çevrenizde?

Kıskanmasınlar ne yapayım. Umrumda değil açıkçası, kıskanan da varsa kendi derdine yansın. Ama vekillerle aram iyidir.

Peki, başmüzakereci olmak için siyasi bir güce sahip olmak, bir tek Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne değil Avrupa Birliği’ni Türkiye’ye anlatmak, bazen 10 günde hızlı kanunlar çıkartabilmek, Başbakan’a bu yol için ihtiyaç duyulan yenilikleri kabul ettirmek, Meclisi çalıştırabilmek gerekiyor.

Çok doğru. Teknik açı kadar sosyal ilişkiler açısından iyi olmak, hem içeride hem dışarıda insanlarla iyi arkadaş olmak,tarafına almak lazım. Bütün iş böyle yürüyor. Mesai harcamak gerekiyor. Gideceksin geleceksin, hiç üşenmeyeceksen. Bazen öğlen başka bir ülkede, akşam başka bir ülkede yiyeceksin yemeğini. Robert Kolej ardından Boğaziçi Üniversitesi’nde endüstri tasarımı okudum. Amerika’da MBA (İşletme masterı) yaptım. 10 yıl Amerika’da yaşadım. 20 yaşındaki kızım “Bana yarım yamalak İngilizce biliyorsun” der belki ama burada oturup kalmış biri bana bunu diyemez herhalde. Türkiye tuhaf bir ülke. Fatih Altaylı “Akçeli işlere girdi” diyor Salih (eşi, Salih Memecan) için. Mahkemeye verdim, kazandım. Kendisi tekzibi yayınlamak zorunda kaldı. Ne Meclis’le ne Milli Eğitim Bakanlığı’yla akçeli bir işi olmadı Salih’in. Yine yazmış. Yine mahkemeye vereceğim. Tazminat davası açacağım. Onun derdi şu, Sabah’ın Genel Yayın Yönetmeni olmak onun için çok önemliydi sanırım. Atılınca, bunu Salih yaptırdı zannediyor. Oysa ki hiç alâkası yok (Sanem Altan, Vatan).