İnan Akgün Alp*
Cumhur İttifakı, geçtiğimiz hafta bir dizi hamle geliştirdi.
HDP'ye kapatma davası açılması ve Gergerlioğlu'nun milletvekilliğinin düşürülmesi ile muhalif Kürtlere; İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı ile kadın ve insan hakları savunucularına; Gezi Parkı'nın mülkiyetinin devri ile Gezi direnişçilerine; Merkez Bankası Başkanı'nın görevden alınması ile serbest piyasa aktörlerine; Kanal İstanbul için kullanılacak kredilere devlet garantisi sağlanması ile kamu kaynaklarının 5'li müteahhit grubuna aktarılmasına karşı çıkan memnuniyetsiz kesimlere karşı topyekûn bir meydan okumada bulundu. Bu meydan okumaların hepsinin aynı anda yapılması ile de güçlü liderlik algısını pekiştirmek amaçlandı.
Ayasofya'nın açılmasını "meydan okuma" olarak niteleyen AK Parti için geçen hafta attığı adımların her biri birer meydan okuma mıdır? Neden eş zamanlı yapılmıştır ve amaçları nedir?
Öncelikle hiçbiri tesadüf değildir. Bilinçli olarak ve özenle seçilmiş, riskleri analiz edilerek sonuçları göze alınmış, planlı olarak aynı anda yapılmasına özen gösterilmiş, her biri sembolik önemi olan, her biri farklı farklı muhataplara yöneltilmiş, "ya şimdi ya hiçbir zaman" anlayışıyla yapılmış yakın siyasi tarihin en ciddi meydan okumalarıdır.
HDP'ye kapatma davası açılması Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesini talep eden kesimlere karşı bir meydan okumadır. Çünkü; toplumsal muhalefet HDP'nin siyasal mağduriyeti üzerinden şekillendikçe, kutuplaştırma siyasetini beslemektedir. Kutuplaştırmanın bir tarafına HDP'yi oturtan hamleler ise Cumhur İttifakı oylarını konsolide etmektedir. Hükümet ise bu toplumsal muhalefet kesimini kamu otoritesi ve gücünü kullanmak suretiyle bastırmayı her daim meşru görmektedir. Anlaşılıyor ki Cumhur İttifakı, hem siyasi hem hukuki sonuçları itibarıyla kapatma davasından siyaseten avantaj sağlayacağını hesaplamakta, kazançlı çıkacağını düşündüğü bu meydan okumaya girmek için kendisi açısından bir sakınca görmemektedir.
HDP Milletvekili Gergerlioğlu'nun milletvekilliğinin düşürülmesi, Nevroz günü gözaltına alınarak Meclis'ten çıkarılması da bir meydan okumadır. Çünkü 2015 Haziran ile 2015 Kasım arasında uygulanan sertlik politikalarının hükümete puan kazandırdığını test eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, HDP'ye yönelik sertlik politikalarından hâlâ kazançlı çıkacağını düşünüyor olmalı ki; aşırı milliyetçi tabanı memnun edecek her fırsatı bir meydan okumaya çevirmekte sakınca görmüyor.
İstanbul Sözleşmesi'nden bir gecede çekilmekle hem Cumhur İttifakı'na sert muhalefet eden kadın hareketi ve insan hakları savunucularına meydan okurken geleneksel tabanını memnun etmeyi amaçlıyor.
Erdoğan - Bahçeli liderliği, sivil toplumsal direnişin sembolü haline de gelen Gezi Parkı’nın mülkiyetini İBB'den almakla Gezi direnişçilerine kamu otoritesini kullanarak mesaj gönderiyor ve bu yolla toplumda güvenlik kaygısı yaratacak tepkilerden otoriterlik devşirmeyi amaçlıyor. Bir yandan da İBB yönetimini en güçlü olduğu alana, yani yargı önünde hesaplaşmaya çekerek, İmamoğlu'nu gençlerin sokakta kazandığı Gezi Parkı’nı mahkeme salonlarında kaybeden bir Başkan pozisyonuna düşürmeyi amaçlıyor.
Kanal İstanbul projesi için kullanılacak kredilere devlet garantisi verilmesi ve dolar düşerken Merkez Bankası başkanının görevden alınması ise ekonomi politikalarındaki sonuçların hükümeti değiştireceğini düşünen çevrelere karşı bir meydan okuma. AK Parti döneminde yaratılan ve kendi varlığını AK Parti'nin varlığı ile eşitleyen sermaye kesimlerine de bir mesaj niteliğindedir. Faizi düşüren Merkez Bankası Başkanı'nı da faizi yükselten Merkez Başkanı'nı da, laf dinlemeyen Merkez Bankası Başkanı'nı da, laf dinleyen Merkez Bankası Başkanı'nı da görevden alan, "Ekonominin sorumlusu benim" diye meydanlarda haykıran devlet başkanının, faiz yükselirken de düşerken de; dolar yükselirken de düşerken de, Merkez Bankası'nın tüm rezervleri eriyip eksiye düşerken bile hâlâ güçlü liderlik algısını pekiştirmeye yarayacak hareketlere girişmesi, ekonomideki kötü gidişatın siyasî sonuçları olacağını düşünen sessiz çoğunluklara karşı bir meydan okumadır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kısa vadede yöneleceği yeni hamle kabine revizyonu olabilir. Otel sahibi Turizm Bakanı, ayağı tarlaya değmemiş Tarım Bakanı, üç maskeyi dağıtmayı becerememiş, aşı temin edememiş, vaka sayılarını bile doğru ilan edememiş Sağlık Bakanı, sene biterken okulları açıp açmamaya bile karar verememiş Milli Eğitim Bakanı, sosyal yardım dağıtma işini CHP'li belediyelere kaptıran Sosyal Hizmetler Bakanı ve yeni dönemin mücadeleci ruhuna uygun düşmeyen diğer bazı bakanları değiştirilebilir.
AK Parti - MHP cephesinden gelen bu meydan okumalar, birer yönetememe veya savrulma krizi, hele hele gündem değiştirmek amacıyla yapılmış hamleler değil bilakis AK Parti- MHP iktidarının uygulamaya koyduğu yeni yönetim anlayışının tezahürüdür.
Muhalefet, kutuplaştırma politikasına karşı mümkün olan en geniş hattı oluşturmaz, güçlendirilmiş parlamenter demokrasi hedefi ile demokrasi ittifakı çatısı altında partili veya partisiz buluşmayı gerçekleştiremezse, farklılıkları bir kenera bırakarak demokrasiyi önceleyen bir söylem oluşturmazsa, zamanı Cumhurbaşkanı'nın kararlarını yine bizzat Cumhurbaşkanı'nın atadığı hâkimlerin iptal etmesini beklemekle geçirmek durumunda kalacaktır. Karşı hamle ise tüm bunlara karşı ortak bir tutum alan, güçlü ve yan yana durmaktan rahatsızlık duymayan demokrasi ittifakıdır.
* Avukat