Gündem

"Erdoğan keşke, 'Hangi sanat, hangi organa hitap etmeli' konusunda bir KHK çıkartsa"

"AKM'yi yıkarken kimseyi 'hıyar' yerine koymadı; ama yaparken koymaya kararlı"

29 Nisan 2018 15:04

Fehmi Koru*

Yargıç Vanlı köylüye soruyor:
- “Hakkında iddia var. Bölücülük yapıyormuşsun?”
- “Hâkim bey, memleket hıyardır ben bölem!?”

***

Yıllardır çok afedersiniz, hepimize topyekûn hıyar muamelesi yapılıyor. Hep farklı türden rantlar uğruna.. İşçilere, emeklilere, öğrencilere, ana-babalarına, kurumlara, tarihimize (hatta şehitlere bile) sistematik bir “bölücülük” siyaseti uygulanıyor. 
Muhalefet yapanı, can sıkanı, haksızlıktan, yolsuzluktan yakınanı hapse tıkmanın en pratik yolu “bölücülük!”. Tersini savunmaya ne hukuk yetiyor ne mantık, ne delil yetiyor ne tanık!.. 
“Bölücülük”, “teröristlik” ile takviye ediliyor.
Terörizm elbette bölücülüktür. Terörist de bu alçaklığın asli faili! Ama eline silah almadan, “Silahlanın, ülkenin şurasını teslim alın!” demeden nasıl bölücü olunur? 
Yanıtı hep aynı sözcükle veriliyor;“iltisak!” 
7 Haziran seçimlerini yenilemek için de benzer bir maymuncuk uydurmuşlardı: 
“İstikşafi” 
Bu da bir göz boyama sözcüğü! “Umudumuz ana muhaefet partisi”ni haftalarca bu lafla oyalamışlar, sonra da seçim sandığını kucaklarına bırakmışlardı.

***

İktidar, “kafadengi” saymadığı binlerce yurttaşı, “iltisaklı” diye tutup tutup içeri tıkıyor. Daha önce tıktıklarına da bol kepçe hapis cezası veriyor. 
Ama bu arada müebbetler beraata, beraatler ise denetimli serbestliğe dönüşebiliyor. 
Her şey “yüksekteki basınca” ve “yukarıdan esen rüzgâra” bağlı. 
Akın Atalay, kendi ayağıyla gelip teslim oldu. Ama “Kaçma şüphesi var” diye 1.5 yıl hapiste tutuldu. 
Şimdi de 7 yıl 13 ay 15 gün cezaya çarptırıldı.. Ama bu kez “Kaçma şüphesi yok!” diye tahliye edildi! Kaçmayacağını yargılayanlar da bildiği için değil. “Yüksekten esen rüzgâr!” öyle gerektirdiği için!.. 
“Rüzgâr” Farsçadan geçme; oralarda “Gün, gündüz, zaman” anlamında kullanılıyor. 
Eski sözlükler, Evliya Çelebi’den bir de örnek veriyor: (“Rüzgârımı (vaktimi) niçün zayi eyleyem?”) 
Cumhuriyet’in 14 çalışanına verilen toplam ceza 77 yıl 3 ay 15 gün! 
Bir ara, anayasaya, hukuka saygı duymadığını ilan etmişti. Ama kendisinin İslama saygısından haşa kimse kuşku edemez. 
AKP liderine sormak gerekmez mi? 
“Bu 14 arkadaşımızın hayatlarından çalınmak istenen ve bir kısmı da şimdiden çalınan bu 77 yıl 3 ay 15 gün ‘kul hakkı’ değil mi?
İslam dini, hakkı yenilen affetmedikçe, kul hakkı yiyenin cehennemin dibini boylayacağını bildirmiyor mu?”

***

Kul hakkının da bölücülüğün de feriştahı onlarda. 
Arazileri ürettikleri şekerden daha tatlı olduğu için, şeker fabrikalarını haraç mezat satıyorlar. 
Nişasta bazlı şeker sayesinde kanserin patlayacağını bildikleri için, hazırlıklar tamam. Geçmeyen araç garantili köprüler-tüneller gibi, “Hasta sayısı garantili” şehir hastaneleri açılıyor. 
Yetmiyor.. Seçimin tozu dumanı arasında üniversiteleri bölmeye yöneldiler:
Amaç, TV’lerdeki tartışma bülbüllerine “akademik kadro” ihdas etmek ve kadrolu havuz müteahhitlerine yeni binalar ısmarlamak için! 
77 bin 829 öğrencili Marmara Üniversitesi dururken, 19 bin 989 öğrencili Erzincan Üniversitesi’ni “Fazla büyük” diye bölüyorlar. Amaç, içinden bir tane de “Binali Yıldırım Üniversitesi” çıkarmak.. “Tarihteki son Türk devletinin son başbakanı” şerefine keşke Marmara Üniversitesi’ni bölselerdi. Belki içinden Tayyip Erdoğan’ın kayıp diploması çıkar ve seçimlere alnı ak girerdi! 
Meydan korkuları var. Taksim’i beton saksılarla taksim ettiler. İçlerine lale ektiler. Keşke hıyar ekselerdi; yalnızlık hissetmezler, rahatça dolaşırlardı! 
Kanal İstanbul için, geçenlerde “Çatlayın patlayın yapacağız” dedi. Trakya Yarımaadası’nı kuzeyden güneye yarmak demek, 77 sülaleye yetecek rant demek. “Metrekare ile değil metreküp ile daha büyük götürüldüğünü” artık bilen biliyor. 
Milyarlarca metreküp hafriyatın kazılması ayrı.. Taşınması apayrı.. Marmara kıyılarına dökülüp kazanılacak arazi ise hepsinden çılgın bir rant. 
“Çatlayın patlayın AKM’yi de yıkacağız!” dedi, yıktı. 
Yıkarken kimseyi “hıyar” yerine koymadı. Ama yaparken koymaya kararlı: 
“İstanbul’a layık Opera Sarayı’nı yapıyoruz!” diyor! Opera ile bale iki kardeş sanat.. Bunları geçtik, hayatında bir kez bile klasik müzik konserine gittiğini gören, bilen yok. 
Bale için söyledikleri ise arşivlerde: “(Balenin) belden aşağı hitabettiği ortada!” 
Keşke, “Hangi sanat hangi organa hitap etmeli!” konusunda da bir KHK çıkartsa... Ekonomiyi gördük, seçimlere giderken sanatta da önümüzü görsek!


* Bu makale, Cumhuriyet'te yayımlanmıştır