Politika

ERDOĞAN: KATILIM BENİ MUTLU ETTİ ANKARA (A.A)

04 Eylül 2010 02:29

-ERDOĞAN: KATILIM BENİ MUTLU ETTİ ANKARA (A.A) - 03.09.2010 - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Diyarbakır mitingi ile ilgili olarak, ''Bugün beni en çok mutlu eden şey katılımdı, heyecandı, coşkuydu'' dedi. Habertürk televizyonunda canlı yayınına katılan Başbakan Erdoğan, soruları yanıtladı. ''Diyarbakır mitingi ile ilgili gördükleriniz üzerine siz nasıl bir analiz yapıyorsunuz?'', şeklindeki soruya Erdoğan, ''Günlerdir demeyeceğim artık haftalardır gerçekten bir şey sürekli işlendi ''Başbakan Diyarbakır'da nasıl bir mesaj verecek ve bunun üzerinde 'şöyle mi der böyle mi der acaba ne gibi bir mesajı olur, bunun dozajı nasıl olur', dün geceye varıncaya dek bu durum devam etti. Bizde kendilerine 'biz Türkiye'nin batısında ne konuştuysak doğusunda da onu konuşuruz, kuzeyinde batısında aynı şeyi konuşuruz. Yani ilkeli siyaset bunu gerektirir' dedik'' yanıtını verdi.  Özelde Diyarbakır için verilmesi gereken mesajları da açıkladıklarını belirten Başbakan Erdoğan, yeni bir cezaevi beklentisi olduğunu bunun açıklamasını yaptıklarını, ayrıca sivil havalimanı müjdesini verdiklerini söyledi.  Başbakan Erdoğan, Diyarbakır için 5 milyon yolcu kapasiteli bir havalimanını 2011 bütçesine, programına alacaklarını, cezaevinin de bu programa alınacağını bildirdi.  Başbakan Erdoğan, ''Bölge halkının tercihinin de baskı harici olmadığı görülüyor, bu baskıyı nasıl çözmeyi düşünüyorsunuz?'' şeklindeki bir soruya ise şu yanıtları verdi: ''Burada bir şeyin kararını vermek gerekiyor. Burada halk devletiyle bütünleşmeli, bu demokratik hakkını ne pahasına olursa olsun kullanma kararını vermeli. Bize de tabi devlet olarak, hükümet olarak düşen alınması gereken bütün güvenlik tedbirlerini azami ölçüde alıp, vatandaşımızın bu demokratik hakkını kullanmayı sağlamaktır. Bunun için tedbirlerimizi aldık, alıyoruz. Çünkü vatandaşımız bu süreci Türkiye için bir fırsat olarak bilmeli ve bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmeli. Ben bugün sandık üzerine çarpı olan bir bilboard gördüm, yani demokrasi mücadelesi veren bir parti sandığa çarpı işareti koyar mı? Böyle şey olur mu? Bu bir defa antidemokratik yaklaşım tarzıdır, demokrasiyi kabullenememektir. Eğer bir siyasi parti demokrasiyi kabullenmişse sandığı yok sayamaz. Sandık yok olduğu zaman orada otoriter totaliter bir yapı ortaya çıkar. Türkiye uzun yıllardır bu totaliter ve otoriter yapıdan kurtulmanın mücadelesini verdi. Türkiye artık 'biz ikinci sınıf bir demokrasi istemiyoruz, bize artık ileri demokrasi lazım' diyor. Hatta biz birinci sınıf demokrasinin üzerine geçmemiz lazım bunun mücadelesini veriyor. Şu anda bu anayasa değişikliği bunun zeminini hazırlıyor. Onun için diyoruz ki şu anda bu 26 maddelik değişiklik daha yeni geniş bir anayasanın hazırlık zeminini oluşturacak. 2011 seçimlerinden sonra hedefimiz daha geniş tabanlı bir anayasa değişikliğini hazırlamak ki bizim zaten bir hazırlığımız var ama parlamento içinde inşallah yeni dönemde oluşacak kadro belli, milletimiz 'tek başına bize al bunu yap' der o zaman tek başımıza yaparız. Ama uzlaşma ile daha geniş tabanlı bunu yapma imkanımız olursa bu dönemde olduğu gibi değil, önümüzdeki dönemde 'gelin  beraber bu işi yapalım' diyen siyasi gruplarından oluşan bir parlamento olursa seve seve bunlarla beraber yaparız.'' Başbakan Erdoğan, ''İstanbul'da örgütle görüşüldü iddiası var, burada bu tezin 't'si bile görülmüyor, o zaman ortada farklı bir senaryo var bunu nasıl yorumluyorsunuz?'' şeklindeki soruya ise muhalefetin bir bilgi kirliliği yaratmanın, bir kara propaganda oluşturma çabasında olduğunu söyledi.  Muhalefetin bu çabayla 'evet' oylarını azaltmayı amaçladığını ifade eden Başbakan Erdoğan, ''Feraset çok önemli bir şey ben burada halkımızın ferasetine çok güveniyorum. Gerçekten bugün ana muhalefet CHP, bu zihniyet millete her zaman 'bidon kafalı', 'göbeğini kaşıyanlar' demiştir. Bu 'bidon kafalı', 'göbeğini kaşıyanlar' dediğin millet hiç bir zaman bu CHP'yi bu ülkede tek başına iktidar yapmamıştır ve inanıyorum ki yine yapmayacaktır. Çünkü feraseti çok fazla, bakıyor 'sen ne yaptın' diyor, örneğin Güneydoğu bölgesine bakalım, bu bölgeye bakalım. 1991-1995 yıllarına bakalım. 1991-1995 yılları arasına baktığımız zaman o yıllar arasında burada çok ciddi manada faili meçhuller vardı ve faili meçhullerin olduğu dönem o dönemdir ve dönemde iktidarın ortağı SHP'dir. Başbakan Yardımcısı Karayalçın'dır. Bu dönemde faili meçhuller almış başını yürümüştür. Şimdi bunların önce hesabını ver. CHP geçmişinden bu yana hiç bir zaman bu ülkede sağlıklı bir yapının oluşmasına vesile olmamıştır. Şimdi bakıyorsunuz sürekli kara propaganda devamlı üst üste yalanlar, olmayan şeyleri varmış gibi gösterme gayretleri, benim milletim bunları yutmuyor.'' Başbakan Erdoğan, ''terör örgütü ile görüşme iddiaları''na yönelik sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bu teoriyi ortaya atanlar bizden önce iktidardaydılar, biz iktidarı onlardan aldık. Ve terörist başını onlara teslim ettiler, MHP, DSP, ANAP. Kocatepe Muhribi ile İmralı'ya götüren onlar. İktidarımız dönemine kadar hiç görüşme yapılmadı mı kendileriyle? Ama silahlı kuvvetler ayağıyla, ama istihbarat ayağıyla  bu görüşmeler yapıldı. Devlet bu görüşmeleri yapar, şu anda da yapar ve yapıyor da. Devlet yapıyor. Ama siyasi kurum bizler böyle bir şeyin içerisinde asla bulunmadık, asla bulunamayız da.'' ''1980-2010 arasında 300 milyar dolarlık silah almışız ve bunun yüzde 10'unu komisyon vermişiz. 30 yılda 30 milyar dolar komisyon, nerede bu para?'' şeklindeki bir soru karşısında ise Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti: ''Şimdi bu konuda bilgim dışında böyle bir şeyin olup olmadığını bilmiyorum. Biliyorsunuz ben Savunma Sanayi Müsteşarlığı İcra Komitesi'nin başkanıyım. Biz dönemimizde Skorsky'le aracılar vasıtasıyla asla konuşmadık, komisyoncular vasıtasıyla asla konuşmadık. Direk olarak Skorsky'nin kendisi ile konuştuk. Hatta ben kendim bile Skorsky'e gittim aynı şekilde Savunma Bakanım gitti. Direk olarak görüşmelerimizi yapıyoruz, sürdürüyoruz fakat bu söylediğiniz şeyler velev ki böyle dahi olsa bir defa şu anda ne gibi harcama yapılmış derseniz, rakam tabi çok daha büyük. Yani 400-450 gibi rakamlara ulaşmış yaklaşık 30 yıl içerisinde, tabi bunlar aslında bölgeyi başta Güneydoğu ve Doğu Anadolu olmak üzere ihya ederdi. İşte ben burada bölge halkıma değerli kardeşlerime seslenmek istiyorum, bu terörle mücadelede el ele omuz omuza vermemiz lazım. Sadece bu harcamayı koyun kenara bunlar bitmiyor. Bir de yatırımcı gerek yerli gerek küresel sermaye terör sebebiyle bölgede yatırımlardan kaçıyor. Halbuki onlarda gelip bölgede yatırım yapmış olsalar, istihdam noktasında bizim buralarda belkide işsiz insanımız kalmayacaktı.'' Erdoğan, ''Bölgeyle ilgili bundan sonraki stratejisinin'' sorulması üzerine, kendilerinin doğuda farklı, batıda farklı konuşmak gibi bir dertleri olmadığını söyledi. ''Yani bizim bir defa ülkemizin üniter yapısı üzerinde bir operasyon düşünmemiz, bunlar akıl karı değil'' diyen Erdoğan, ''Yani muhalefet aynen yine o bilgi kirliliğini yürütmeye devam ediyor. Devamlı kara propagandayla kendine göre bu bölgelerde yani Orta Anadolu, Batı, Akdeniz buralarda kendine pirim yapmak istiyor'' diye konuştu. Başbakan Erdoğan, ''Ana dilde eğitim istekleri var, ama şu soru işareti var, 'Kürtçe Mimarlık Fakültesi okuyacağız mesela ama İstanbul'da nasıl çalışacağız' diyorlar?'' şeklindeki soru üzerine, şunları söyledi: ''Kendilerini küçültürler ve kendilerini bitirirler. Bunu şöyle bir evrende düşündüğünüz zaman dünyada mesela şimdi egemen olan dil hangi dil? İngilizce, İngilizce bilmeyen bir insanın dünyaya açıldığında çektiği sıkıntıyı bir düşünün. Aynı duruma gelir, hele hele kendi vatanında. Yani şimdi siz hakim olan dili bilmeyeceksiniz, kendi vatanınıza yabancı yaşayacaksınız. Çok yanlış bir yaklaşım tarzı diye düşünüyorum.'' Erdoğan, ''Belediye Kürtçe anons yapabilir mi?'' sorusunu ise ''O bölge halkının anlaması için bunları yapabilir. Türkçe'sini de yapar Kürtçe'sini de yapar. Ki bunlar da iletişim açısından zaten önemli olan şeylerdir, bunlar yapılabilir'' dedi. Başbakan Erdoğan, ''Konuşmada 'Ben de dört duvar arasına düştüm, benim için muhtar olamaz dediler ama çıktım bugünlere geldim' dediniz. Bölge insanına her yere gelebilirsiniz anlamında mesaj mı vermek istediniz?'' sorusu üzerine, şunları kaydetti: ''Aslında buradaki pozisyon çok daha farklı, geldiler bile, gelebilirsiniz diye bir şey yok. Şu anda ben bakıyorum bazı Kürt kökenli vatandaşlarım böyle bir şey yapıyorlar, diyorlar ki Kürtler sürece katılmıyor. Burada bilgi kirliliğinin ötesinde baskı oluşturulmuş, atmosfer oluşturulmuş. Herhangi bir yerde bir yasak söz konusu değil ki. Kimsenin bu noktada fişlenmesi diye bir şey bugüne kadar söz konusu olmadı. Şu anda benim önüme mesela bazı atamalar geliyor. Geldiği zaman bu atamalarda bizim için nitelik için çok önemli.'' ''Ne zamandan beri olmadı mesela, geçmişte oldu'' sorusunu Erdoğan, şöyle yanıtladı: ''Şu anda 1980 12 Eylül'ünde buna benzer bazı şeyler olmuşsa ki bugün baktığımız zaman devletin kademelerinde buna rağmen çok ciddi anlamda bölge insanı bugün devletin üst kademelerinde görev yapıyor.Bunlar hep göz ardı ediliyor. Mezhebi noktada da durum aslında aynı. Yani 'o yok' diyenler şu anda buralardalar, bu noktalardalar. Geçenlerde sordular bana da böyle bir cevap verdim, o da çok enteresandı. Benim mesela yargıda benimle ilgili onayı veren mezhebi noktadan farklı mezhebe mensup kişilerin içinde bulunduğu bir daireydi. Verdiler, ondan sonra da bu kişiler Cumhuriyet Halk Partisi'nde Parti Meclisi'nde görev aldıkları gibi milletvekili aday adayı veya adayı da oldular. Cumhuriyet Halk Partisi'nin hani girişindeki o kadrolaşma mantığı denen şeyin altında bunlar yatıyor. O dönemde daha işin teferruatları var.'' ''En büyük sorunu yargıda mı görüyorsunuz?'' sorusu üzerine Erdoğan, ''Juristokrasi denilen bir yargıçlar devletine doğru bir gidiş mantığı var. Şimdi zaten sıkıntı, bu gidiş engellenecek diye 12 Eylül'e karşı kampanyayı şu anda yargının belli çevreleri yürütüyor. Bunu görüyorlar şu anda, bundan dolayı böyle bir kampanyayı yürütüyorlar'' dedi. Başbakan Erdoğan, ''Diyarbakır'da 12 Eylül'ü gören herkes referanduma katılır. Ama 12 Eylül sonrası doğanlar, işin ciddiyetini kavrayamayabilirler'' şeklinde yorumlar olduğunun söylenmesi üzerine üzerine, şunları kaydetti: ''12 Eylül'ün hemen arifesinde ben Selimiye'den geçtim, Metris'ten geçtim, Alemdağ'dan geçtim ve bu arada tabi karakollardan geçtim. Tam arifesinde arka arkaya. Şimdi bütün bunlarla beraber orada olanları da yaşadım. Şimdi bana gelip bazı şeyleri anlatsalar buradan girer, buradan çıkar. Bazı gerçekleri yaşayanlar çok iyi biliyor. Geçen gün söyledim, dedim merhum Türkeş şu anda hayatta olsa o da 'evet' der. Ama sonradan baktım ki merhum Türkeş'in oğlu farklı bazı şeyler söylüyor. Orada da samimiyet testinde kaybetti merhum Türkeş'in oğlu. Niye, çünkü tam terörist başının kalkıp da buraya gelip idamdan kurtulduğu dönem içinde yaptığı açıklamalar var. Ve bu açıklamalar sesli şu anda CD'lerde falan televizyonlarda yayınlanıyor. Şimdi Tuğrul Türkeş'in o günkü açıklamalarıyla bugünkü açıklamaları birbirinin aksi yönünde. İşte bunlar siyasete yakışmıyor. Dürüst olmak bu noktada çok önemli.'' Anayasa'nın geçici 15. maddesinin Anayasa'dan çıkarılmasını bir reform olarak görüp görmediği yönündeki soru üzerine Erdoğan, ''Bunlarla ilgili dokunulmazlığın kaldırılması aslında zaten bir iade-i itibardır. Kime? Halka iade-i itibardır. O zulme uğramış olan insanlara, onlara yönelik iade-i itibardır. Biz bunu en azından yerine getirmiş oluyoruz'' dedi. Zaman aşımı yönündeki tartışmalar bir tarafa bırakılırsa, en azından iade-i itibarın gerçekleşeceğini belirten Erdoğan, iade-i itibarın dışında olabilecek bir şey varsa bunun da mağdurların arayacakları haklar olduğunu söyledi. Daha önce ''bitaraf olan bertaraf olur'' cümlesini kullandığının hatırlatılması ve ''Başbakan şunu demek istiyor. 'Ya benden olursun ya olmazsın''' yönündeki eleştirilerin anımsatılması üzerine de Erdoğan, ''Hiç alakası yok. Çok yanlış bir şey. Aslında bu aynı zamanda bugünkü BDP'nin durumunu izah ediyor. Yani sandığa gitmemek suretiyle demokrasiden kopuş. Antidemokratik bir yaklaşım tarzı. Git sandığa, 'Varım' de. O şimdi sandığa gitmeyince 'Varım' diyemiyor. İşte şimdi ne yapıyor? Bitaraf oluyor. Bitaraf olunca ne olacak?'' diye konuştu. Erdoğan, sandığa gitmemeye parti tabanının alıştırılması durumunda o tabanın sandıktan uzaklaşabileceğini kaydederek, herkesin anayasa değişikliği ile ilgili tavrını ortaya koyması gerektiğini söyledi. Bir soru üzerine de kendilerinin siyasetin merkezine yerleştiklerini, bunun sol politika olarak değerlendirilmemesi gerektiğini belirten Erdoğan, ''Biz aslında sosyal adaletçi bir politikayı tutuyoruz. 'Liberal ekonomi' diyoruz ama 'sosyal adalete dayalı'. Bu bizim için çünkü çok çok önemli'' diye konuştu.  Erdoğan, Türkiye'de artık klasik sağ ve klasik solun bulunmadığını, kendilerinin sosyal hukuk devleti anlayışını yoğun bir şekilde zorladıklarını kaydetti.