Gündem

"Erdoğan, gözünü yeniden Kürt oylarına dikti, bu hesap tutmaz"

"Bu hesaba bakarak yüzünü AKP’ye dönen varsa da bilmekte yarar var ki onların tek hesapları cepleridir"

04 Aralık 2017 15:04

Artı Gerçek yazarı Fehim Işık, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın 2019 seçimi için "gözünü yeniden Kürt oylarına diktiğini" yazdı. Işık, "Bu hesap tutmaz" diyerek, "Bu hesaba bakarak yüzünü AKP’ye dönen varsa da bilmekte yarar var ki onların tek hesapları cepleridir, çıkarlarıdır, öznel hesaplarıdır" ifadesini kullandı.

Işık'ın "Erdoğan, gözünü yeniden Kürt oylarına dikti" başlığıyla (4 Aralık 2017) yayımlanan yazısı şöyle:

Erdoğan Ağrılılara soruyor, “Seçtiğiniz belediye başkanı nerede? Bırakmış çekmiş gitmiş.” Bir tek dinleyen kalkıp ona “Ya hu sen onun yerine kayyım atadın” diye de sormuyor.

Bugünlerde AKP kongrelerini gerekçe eden Erdoğan, birçok Kürt şehrinde yeniden Kürtlerin oyuna talip olduğunu söylemeye başladı. Bilindik sözlerini tekrarlamaya gerek yok. Bolca hamaset, ‘terör’ vurgusu bir yana da asıl hesap kendini ‘iyi Kürt – kötü Kürt’ ikileminde ele veriyor. Erdoğan’a göre devletin, hükümetin, AKP’nin Kürtlerle bir sorunu yokmuş. Kürtler tüm haklarını patır patır kullanabiliyorlarmış. Meclis’e istedikleri kapıdan girip istedikleri yerde işlerini yapıyorlarmış. Dillerini kullanmalarında da bir sorun yokmuş. Yani Kürtlerin sorunu yokmuş ancak sorun yaratan Kürtler varmış.

Hele Ağrı’da dedikleri var ki yenilir yutulur yanı yok. Kim bu sözlere nasıl inanır onu anlamak mümkün değil ama yine de rahatlıkla söyleyebiliyor. Erdoğan Ağrılılara soruyor, “Seçtiğiniz belediye başkanı nerede? Bırakmış çekmiş gitmiş.” diyor. Bir tek Allah’ın kulu kalkıp ona “Ya hu sen onun yerine kayyım atadın” diye de sormuyor. Onun sorma hakkı var, ona sorma hakkı yok. Kimse, atadığı kayyımın ne yaptığını da sormuyor. Ama o bol keseden kendi kayyımını öve öve bitiremezken görevden alınan başkanın nerede olduğunu soruyor, halka da o başkandan hesap sormasını söylüyor.

Hatırlatmakta yarar var. Hem Erdoğan’ın Ağrı’ya atadığı kayyım, hem de diğer tüm kayyımlar işe öncelikle Kürtlerin adını, tarihini, kimliğini, izlerini silerek göreve başladılar. Diyarbakır’da parklardaki Kürt emektarlarının adlarını, Kürtçe adları, Kürtçe tabelaları, dünyanın tanıdığı Kürt romancı Mehmet Uzun’un bile adını silenler Erdoğan’ın kayyımları. Parklardaki, belediye kurumlarındaki Kürtlere ve Kürtçeye ilişkin her şeyi Van’da, Ağrı’da, Hakkari’de, Şırnak’ta, ilçesinden kentine hemen her yerde silen yine AKP’nin, Erdoğan’ın kayyımları. En son, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nde Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin engelliler için yaşama geçirdiği Sesli Kütüphane’yi kapattılar. Bu kütüphanenin dijital ortamdaki tüm kayıtlarına erişimi engellediler. Ben size diyeyim, o kütüphanede mevcut yasalara aykırı olan tek bir ortam kaydı yok. Ancak ortam kayıtları içinde Kürtçe olanlar var. Diyarbakır’ın kendini belediye başkanı zanneden kayyımı, Sesli Kütüphane’deki Kürtçe kayıtlara tahammül edemediği için bunları erişime yasakladı.

Şimdi yeniden seçim hesapları yapılıyor ya! AKP'nin hileyle hurdayla alacakları oylar bir yana şimdi de Kürtlere kendini bir kez daha şirin gösterip oy kapma hesabı yapıyorlar. Bunun için verdikleri, vermek istedikleri görüntü de şu: AKP, Kürtlere sahip çıkıyor ama kavgası elinde silah olanla; AKP ırkçılık ve milliyetçilik yapmıyor ama kavgası ırkçı ve milliyetçi Kürtlerle; AKP Kürtlerin diline, kültürüne, edebiyatına karşı değil ama bazı Kürtler AKP’nin bu açılımları yapmasını engelliyor…

Gülünecek durum ama gerçekten aynen bunları diyorlar.

Yeniden yeniden hatırlatmaya gerek yok. Küçük değinmelerle geçmek yeterli.

1991’den bu yana silahların kullanılmaması, çözümün diyalogla yaşama geçirilmesi için mücadele veren Kürt hareketinin kendisi değil mi? 1993’te Özal’la atılan adım tam da bunun içindi. Öyle bir çelme attılar ki önce bir provokasyonla 33 silahsız Türk askerini katlettirdiler, ardından devasa bir savaşla, Çiller, Doğan, Ağar konseptiyle binlerce faili meçhule imza attılar. Bu pisliklerin tümü Susurluk’ta ortalığa saçıldı ama onun da üstünü örtmeyi becerdiler.

1996, 1998, nihayetinde 2008-2009 Oslo, 2013-2015 son çözüm süreci…

Tümünde Kürtlerin silahsız barış arayışı yok muydu?

Peki, tümü niye bozuldu?

Bir kez daha yazalım...

Bu süreçlerin tümünde açık açık Kürtlere imha dayatıldı. En son geldikleri en iyi noktada, ‘Adınız var, kimliğiniz var ama kullanacağınız bir hak yok. Kendi dilinizde eğitim göremezsiniz, okulunuzu açamazsınız, kendinizi yönetemezsiniz. Kürtsünüz, yeter. Bu kadarla yetinin’ dendi.

İyi de bunca bedel ödeyen Kürt bunu niye kabul etsin? Kabul etmeyince, hele bir de HDP’nin kuruluşundan sonra Kürtler sivil siyasette büyüyünce, üstüne Selahattin Demirtaş gibi etkili bir sivil lideri de çıkarınca başladılar savaş naraları atmaya.

Bugün yaşananlar bu savaş naralarının ortaya saçtığı zorbalıktan başka bir şey değil.

Çok açık, Erdoğan çözüm istemedi, çünkü ilânihaye iktidarda kalmayı tasarlıyor. Bugün yaşananlar da iktidarı bir şekliyle yeniden elde tutmanın hesaplarının sonucudur.

Tutar mı?

Zorbalıkla elde edilen iktidarı zorbalıkla sürdürmesi, mümkün...

Şimdi yapılan bu…

Bunların yanı sıra, Kürtlere dönük acı katliamlarla kaybettiği prestiji, bir iki kırıntı ile yeniden kazanabilir miyim hesabı da var.

Bu hesap tutmaz. Bu hesaba bakarak yüzünü AKP’ye dönen varsa da bilmekte yarar var ki onların tek hesapları cepleridir, çıkarlarıdır, öznel hesaplarıdır...