12. Cumhurbaşkanı seçilen Tayyip Erdoğan, AKP Genel Başkanlığı ve Başbakanlık için Ahmet Davutoğlu’nu aday gösterirken, Star gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren, “Erdoğan Cumhurbaşkanlığına giderken aynı zamanda Başbakanlıktan da ayrılmış olmakta, dolayısıyla onun önünde, Cumhurbaşkanlığı ile Başbakanlığın sınırlarını ayırmak gibi bir hassasiyet alanı bulunmaktadır” dedi.
Taşgetiren, “Davutoğlu, danışmanlıktan bakanlığa kadar sürekli Erdoğan’ın liderliği altında görev yapmış bir insan olarak Başbakanlığa gelmekte, onun da Başbakanlığı, mesela Erdoğan’ın Başbakanlığı gibi dirayetle yürütme gibi bir ‘Farklı liderlik’ sınavı alanı bulunmaktadır” görüşünü dile getirdi.
Taşgetiren, yazısında, “Böyle ‘başat liderlikler’in bulunduğu ortamlarda, by pass, kısa devre bazı kademeleri atlama ve ‘en yukarı’ ile iş bitirme girişimlerine çok rastlanır. Buna ‘en yukarı’ izin verir, ara kademeler de ‘atlanmaya razı olma- olmama’ ikileminde kalırsa, zaman içinde yüreklerde sancı ürer. İki taraflı hassasiyetin en çok devrede olması gereken konunun bu olduğunu düşünüyorum” ifadesine yer verdi.
Ahmet Taşgetiren’in Star gazetesinin bugünkü (24 Ağustos 2014) nüshasında yayımlanan, “Erdoğan-Davutoğlu: Sinerjinin denklemi” başlıklı yazısı şöyle:
‘Erdoğan-Davutoğlu: Sinerjinin denklemi’
Cumhurbaşkanı Erdoğan’lı ve Başbakan Davutoğlu’lu günlere doğru yürüyoruz.
“Seçilmiş Cumhurbaşkanı” modelinin Tayyip Erdoğan’ın liderliği ile buluştuğu, Başbakan’lığın ve Türkiye’nin en büyük partisinin genel başkanlığının, zengin akademik birikimini davet sonucu ülkenin dış politikasına taşıyan ve dünyanın tanınmış stratejileri arasında ismi geçen Ahmet Davutoğlu’na tevdi edildiği bir dönemden söz ediyoruz.
Herkesin bu dönemde, Tayyip Erdoğan’la çalışacak kişinin “uyum”una odaklandığı biliniyor.
Belli ki Erdoğan Cumhurbaşkanlığına kendine özgü bir dinamizm getirecek ve belli ki bu dinamizmin boyutları icra alanını da etki altına alacak. Cumhurbaşkanlığı ile Başbakanlık-Hükümet arasında her zaman ilişki vardır, bu ilişkinin yer yer sürtüşme, yer yer tashih, yer yer destek şeklinde tezahür ettiği geçmiş dönemlerde sık müşahede edilmiştir.
Burada Ak Parti’nin liderinin Başbakanlık’tan Cumhurbaşkanlığına çıktığı, üstelik bu çıkışın çok sıcak şartlarda gerçekleştiği, peşinden Ak Parti’deki düzenlemelerin de çok sıcak ortamda cereyan ettiği bir durum söz konusudur.
Erdoğan Cumhurbaşkanlığına giderken aynı zamanda Başbakanlıktan da ayrılmış olmakta, dolayısıyla onun önünde, Cumhurbaşkanlığı ile Başbakanlığın sınırlarını ayırmak gibi bir hassasiyet alanı bulunmaktadır.
Davutoğlu, danışmanlıktan bakanlığa kadar sürekli Erdoğan’ın liderliği altında görev yapmış bir insan olarak Başbakanlığa gelmekte, onun da Başbakanlığı, mesela Erdoğan’ın Başbakanlığı gibi dirayetle yürütme gibi bir “Farklı liderlik” sınavı alanı bulunmaktadır.
Böyle “başat liderlikler”in bulunduğu ortamlarda, by pass, kısa devre bazı kademeleri atlama ve “En yukarı” ile iş bitirme girişimlerine çok rastlanır.
Buna “En yukarı” izin verir, ara kademeler de “atlanmaya razı olma- olmama” ikileminde kalırsa, zaman içinde yüreklerde sancı ürer. İki taraflı hassasiyetin en çok devrede olması gereken konunun bu olduğunu düşünüyorum.
Davutoğlu ismi Ak Parti bünyesindeki istişarelerde öne çıkmış olabilir. Ama o isimde karar kılmanın sadece istişareler sonucu gerçekleşmediğini, Davutoğlu’nun bizatihi Erdoğan’ın birlikte çalışmak için aradığı adam olduğunu düşünüyorum.
Neden derseniz, Erdoğan siyaseti kişisel ikbal için değil, bir misyon bilinci ile yapan insan. Öyle bir siyasi yürüyüş de yol arkadaşlarını zaruri kılar. Onun adı ekiptir, kadrodur. Yetişmiş insandır. Yük taşıyabilecek, sorumluluk verilebilecek, kendisinin de Davutoğlu’nu takdim ettiği konuşmada işaret ettiği gibi Necip Fazıl’ın ifadesiyle “Kim var, denildiğinde sağa sola bakmayıp, ‘Ben varım” diyebilen”lerin topluluğudur.
Başbakan olursunuz, birlikte çalışacağınız bakanlara ihtiyaç vardır. Aynı misyon içinde Cumhurbaşkanı olursunuz, “İcranın başı” hüviyetiyle Hükümet dahil tüm bir devlet erkanına ihtiyaç duyarsınız.
Başbakan, ekonomiyi, onu iyi bilen birisine emanet etmek ister. Gözü arkada kalmamalıdır ekonomide. Eğitimi emanet edecek yetkin insanlar olmalıdır. Dış politikayı emanet edecek insan.... sağlığı, ulaştırmayı, içişlerini, devletin istihbarat birimlerini vs... Valiliği emanet edeceğiniz kişi, o şehirde sizin gözünüzü arkada bırakmayacak insan olmalıdır.
Erdoğan, şimdi Cumhurbaşkanı olunca, dün ekonomiyi Ali Babacan’a emanet etmişken, bugün Başbakan’ı aşıp onun alanına müdahale eder mi? Dışişlerini Davutoğlu’na emanet etmişken, bugün en tepeden dış politika yönetimine talip olur mu?
Belki bunların hepsinde olur, ama hepsi dozunda kalır.
Evet, Başbakan’la el ele olur, ama Başbakan’ı gölgelemez.
Başbakan Başbakanlığında başarılı olmalıdır, Parti Başkanlığında başarılı olmalıdır, toplum o makamların bihakkın dolduğunu görmelidir, Tayyip Erdoğan’ın liderliğinin kalitesi, yol arkadaşlığı içinde kendisinden sonra emaneti tevdi edeceği güvenli insanlar yetiştirebilmiş olmakla birebir alakalıdır ve bunu en iyi Tayyip Erdoğan bilir.
Hazreti Ebubekir, Rasulullah (s.a.v.) vefat ettiğinde ve Hazreti Ömer gibi insanlar “Kim Muhammed öldü derse boynunu vururum” diyecek kadar sarsıldığı bir ortamda der ki: “kim Muhammed’e tapıyorsa bilsin ki o ölmüştür, kim Allah’a kulluk ediyorsa bilsin ki o haydır, layemuttur, ölümsüzdür.”
Yani dava ölümsüzdür. İnsanlar fani. Bunları herkes defalarca Tayyip Erdoğan’ın kendisinden dinlemiştir.
Ben, Erdoğan-Davutoğlu döneminin, büyük bir sinerjiyi üreteceğine, Türkiye için çok farklı bir hamle dönemi olacağına inanıyorum. Dönem Erdoğan için de Davutoğlu için de ikbal dönemi değil, istikbali inşa dönemidir. Ve onların bunun bilincinde olduğuna adım gibi eminim.