Karar yazarı Mustafa Karaalioğlu, AKP'nin kuruluşunun 15'inci yılıyla ilgili olarak, "2001’in 14 Ağustos’unda kuruluşun ilan edildiği gün de Ankara Bilkent Otel’deydim. Başta Erdoğan’ın ama sadece onun değil, herkesin heyecanını yakından izlemiştim" dedi. "O gün sadece meraktan değil, aynı zamanda Genel Başkan olarak Tayyip Erdoğan’la ilk ropörtajı ben yapmak için kuruluş törenindeydim. Tören bitti, asansöre bindik odasına çıktık. Heyecanını saniye saniye izliyordum" ifadesini kullanan Karaalioğlu, "Taşıdığı ağırlığın yüküyle de sakindi. Küçücük odada karşılıklı; daha doğrusu yanyana oturduk. 'Dur' dedi. 'Önce haberleri izleyelim. Bakalım haberi nasıl vermişler…' İzledik izlemesine de ikimizin de yüzünde acı bir tebessümle… AK Parti’nin kuruluşu haberine gelinceye kadar ne izlediğimizi günü gelince anlatırım" diye yazdı.
Mustafa Karaalioğlu'nun "15 yıl önce" başlığıyla yayımlanan (16 Ağustos 2016) yazısı şöyle:
Tam 15 yıl önce AK Parti’nin kuruluş günlerinde ülkedeki en büyük siyasi merak adresi, Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının başlattığı hareketin kuruluş ve partileşme süreciydi.
Beklenti kadar önleyici kampanyalar da güçlüydü. Hatta, beklentilerden daha güçlüydü. Çünkü hem medya hem de siyasi güç merkezlerinin neredeyse tamamı bizatihi AK Parti fikriyatının zıttına kurumlardı. Doğumu engellemek, zayıflatmak, küçültmek en büyük amaçlarıydı.
“Erdoğan’a izin vermeyecekler… Partisini yaşatmayacaklar… Bu hareketten bir şey olmaz…”
Hem alenen hem de fısıltı yoluyla yayılan kampanya cümleleri böyleydi. Kenarda durup olup biteni maç seyreder gibi izleyenler konuşur konuşur ve “Bu iş olmaz, boşuna uğraşmayın…” deyip noktayı koyardı.
O günlerin hikayesini merak edenler, siyasetin cilvelerini canlı tanıklarından dinlemek isteyenler fırsat bulunca Faruk Koca’ya, Mücahit Arslan’a sorsunlar… Şimdi imkansız gibi gelen ne anektodlar var. Yıllar sonra geriye bakınca, o günlerin içinden gelmeme rağmen bana bile inanılmaz geliyor.
***
Önceki gün, AK Parti Genel Merkezi’ndeki 15. Kuruluş Yıldönümü törenini izlerken o günleri hatırladım. 2001’in 14 Ağustos’unda kuruluşun ilan edildiği gün de Ankara Bilkent Otel’deydim. Başta Erdoğan’ın ama sadece onun değil, herkesin heyecanını yakından izlemiştim. Her zamanki gibi organizasyonu omuzlayan 15 Temmuz şehidimiz Erol Olçak’ın koşturmasını; koştururken de en yakın arkadaşlarına bile partinin adını, amblemini sızdırmamak için gösterdiği çabayı unutmak mümkün mü?
Erol sohbeti çok severdi malum ama bir şey söylenmeyecekse asla ama asla söylemezdi. Bizim gibi en yakın dostlarına bile çıtlatmazdı. O gün de öyle yapmıştı. “Söyle ne olacak? Yazmayacağım, merak etme” deyip sıkıştırıyordum,“Yarın göreceksin nasıl olsa” deyip atlatıyordu.
O gün sadece meraktan değil, aynı zamanda Genel Başkan olarak Erdoğan’la ilk ropörtajı ben yapmak için kuruluş törenindeydim. Yaptım da…
***
Tören bitti, asansöre bindik odasına çıktık. Heyecanını saniye saniye izliyordum. Taşıdığı ağırlığın yüküyle de sakindi. Küçücük odada karşılıklı; daha doğrusu yanyana oturduk. “Dur” dedi… “Önce haberleri izleyelim. Bakalım haberi nasıl vermişler…”
İzledik izlemesine de ikimizin de yüzünde acı bir tebessümle… AK Parti’nin kuruluşu haberine gelinceye kadar ne izlediğimizi günü gelince anlatırım. Sonra söyleşiye geçtik. Ne yapmak istediğini, nasıl yapacağını, neleri amaçladığını uzun uzun anlattı.
Kuruluşunun üzerinden bir yıldan biraz fazla geçti AK Parti iktidar oldu; o gün bugündür de iktidarda. Erdoğan her dediğini, daha da fazlasını yaptı. Rakamlar ortada, millet iradesinin sistem üzerindeki o günkü ağırlığı, bugünkü ağırlığı ortada. Onyıllardır siyaseti çevreleyen vesayet kurumlarının hali apaçık ortada.
15 sene önce, hatta 5-6 sene öncesinde bile meşruiyet sorunu yaşayan AK Parti ve temsil ettiği fikirler bugün bizatihi meşruiyetin kaynağı oldu. Başka söze ne hacet?
***
Şimdi de 15 Temmuz sonrası başka partiye nasip olmayacak, bir kurucu iktidar zemininde yürüyor. Yeni bir ülke, yeni bir sistem kurmak için elverişliden daha elverişli şartlarda devletin dümenini tutuyor.
Bir daha o karanlık günlere dönmemek için tarihin sunduğu bir fırsat dönemine girmiş bulunuyoruz. Milletin içinden gelen bir partinin milletin geleceğini inşa etmek için bu büyük fırsatı ustaca değerlendirmesinden daha tabii bir şey olamaz. Geride kalan bu büyük tecrübeden çıkacak olan yürüyüş de ancak bu ustalık olacaktır.