Eski Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı, emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ, Lozan Antlaşması’nın 98. yıl dönümünde, "Atatürk’e doğrudan saldıramayanlar Lozan’ı kötülüyorlar!.." dedi.
Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ, Sözcü yazarı Uğur Dündar'ın sorularını yanıtladı. Dündar, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "1920'de bize Sevr Antlaşması'nı gösterdiler, 1923'te bizi Lozan'a razı ettiler. Birileri de Lozan'ı zafer diye yutturmaya çalıştı…" sözlerini hatırlatarak, Elekdağ'a yorumunu sordu.
Elekdağ, "29 Eylül 2016'da Beştepe'de muhtarlara hitap eden Cumhurbaşkanı'nın bu sözlerle, Lozan Antlaşması'nın bir zafer değil, gerçekte bir 'hezimet' (büyük yenilgi) olduğunu vurgulamak istediği açıkça belli oluyor. Ancak Sayın Erdoğan bu ağır eleştirilerde bulunurken, 24 Temmuz 2016 tarihinde yaptığı resmi açıklamayla, Lozan Antlaşması'nı 'Milletimizin inanç, cesaret ve fedakârlıkla elde ettiği zafer' ve 'Türkiye'nin tapusu' olarak niteleyip övdüğünü unutmuş olmalı!.. İki ayı biraz geçen bir zaman dilimi içinde genç Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerini atan Lozan Antlaşması hakkında Cumhurbaşkanı'nın yaptığı birbirine tamamen ters düşen değerlendirmeler, düşündürücü ve kaygı vericidir. Türklere düşmanlıklarıyla ün yapmış Batılı devlet adamları ve tarihçiler hüsran içinde bu antlaşmanın kendileri için bir yenilgi ve Türkler için bir başarı olduğunu söylerken, Türkiye Cumhurbaşkanı'nın bunun tersini iddia etmesi, Türk kamuoyu için son derece kafa karıştırıcı ve moral bozucudur!.." ifadelerini kullandı.
"Lozan Antlaşması neden yenilgi olarak gösterilmek isteniyor?"
Elekdağ, "Lozan Antlaşması neden yenilgi olarak gösterilmek isteniyor?" sorusuna şu yanıtı verdi:
Bunun iki nedeni var. Birincisi, Sevr Antlaşması'nın Türklüğü tarihten silme ve Türkleri Avrupa'dan ve Anadolu'dan kovma projesi olduğunun, Kurtuluş Savaşı'yla da bu alçak ve soysuz projenin önlendiğinin anlaşılmamasıdır. Batılı devletlerin Sevr Antlaşması ile güttükleri esas amaç, asırlar boyunca biriktirdikleri kinin etkisiyle Türklüğü tarihten silmek, Türkleri Avrupa'dan ve Anadolu'dan kopartarak gelmiş oldukları Orta Asya'ya sürmek ve Anadolu'yu sömürge haline getirmekti. Sevr Antlaşması, Anadolu'nun coğrafi, kültürel ve siyasi birliğini sona erdirecek ve Türk ulusal şuurunu zayıflatarak zamanla yok edecek şekilde dizayn edilmişti. Nitekim antlaşma hükümleri, batıda Trakya ile İzmir ve havalisini kapsayacak bir Yunan devletinin, doğuda bağımsız bir Ermenistan devletinin, Irak ve Suriye arasındaki bölgede ise bağımsız Kürdistan'ın kurulmasını öngörüyordu. Ayrıca Anadolu nüfuz bölgelerine ayrılarak, İtalyanların, Fransızların ve İngilizlerin yönetimine veriliyor, İstanbul ve Marmara Bölgesi uluslararası statü altına alınıyordu. Türklere bırakılan bölge ise egemenlik hakları en ağır şekilde sınırlanmış olan Ankara ile Kastamonu vilayetlerinden ve civarından ibaretti. Osmanlı'nın maliyesi, adliyesi, savunması ve tüm kurum ve kuruluşları yabancı kontrolü altında olacaktı. Kapitülasyonlar genişletilerek Türk Milleti köle konumuna, yabancılar ve gayri Müslim ahali de Türk Milleti'nin efendisi statüsüne getiriliyordu. Zavallı bir kukla konumuna indirgenen padişah ve hükümet, uluslararası kontrol altındaki İstanbul'da ikamet edecekti.
Esas hedef Atatürk'tür… Atatürk sevgisi halkımızın kalbinde kök saldığı için Atatürk'e doğrudan hücum etmek yerine, onun eseri ve Türk Milleti'nin tarihindeki en büyük siyasi zafer olan Lozan Antlaşması kötüleniyor. Bu şekilde Atatürk itibarsızlaştırılmak isteniyor. Son yıllarda Atatürk'e ve devrimlerine karşı yoğun bir karalama ve itibarsızlaştırma kampanyası yürütüldüğüne tanık oluyoruz. Bu çevreler Atatürk'ü diktatör, faşist ve din düşmanı olarak ilan etmek hususunda birbirleriyle yarışıyor. Atatürk'e karşı tahammülsüzlüğün çarpıcı örneklerini bu ülkenin başbakanının 'iki ayyaş' söyleminde ve yeni açıklanan müfredat programında Atatürk'e 'göstermelik ve içi boşaltılarak yer verilmesinde' görüyoruz."
Tamamını okumak için tıklayın.