Economist dergisi Türkiye için, “Gelecek 10 yılda en fazla büyüyen 10 global pazardan biri olacak” ifadelerini kullandı.
Economist’in 9 Ocak 2014’te çıkardığı “Gelişen Pazarlar Kılavuzu” (Guide to Emerging Markets) ismiyle editörlüğünü Aidan Manktelow’un yaptığı araştırmada Türkiye’nin geleceği analiz edildi.
Bugün gazetesi yazarı Ali Atıf Bir, “Economist: Gelecek 10 yılın ülkesi Türkiye” başlıklı yazısıyla Economist’in kılavuzu köşesine taşıdı. Bir’in yazısı şöyle:
Economist: Gelecek 10 yılın ülkesi Türkiye
Economist’in 2014 yılında çıkardığı, editörlüğünü Aidan Manktelow’un yaptığı “Gelişen Pazarlar Kılavuzu” var. (*) İçinde de 4 sayfa Türkiye analizi yapılmış. Bayram hediyesi olarak, 4 sayfayı size bir güzel özetliyorum ve hiç yorum yapmıyorum. Bakalım okuyunca siz ne yorum yapacaksınız. İşte özet:
“2000’li yıllardan bu yana Türkiye’ye yönelik işletmecilik algısı dramatik olarak değişti. Önceleri sadece Doğu ile Batı arasında bir köprü görülüyordu ve algısı biraz uyumsuzdu.
Şimdilerde ise Türkiye öncelikli büyüme gösteren bir pazar haline geldi. Bunun nedeni Türkiye’nin siyasi ve ekonomik istikrara kavuşması. Türkiye’nin geçmişi darbelere dayanıyor. Pratik yani günlük ekonomik sorunlara, realist ve mantıklı çözümler üreten muhafazakâr-ılımlı İslami parti olan AK Parti zamanında demokrasi, 2013 yılında Gezi protestocularına yapılan “orantısız güç kullanımıyla” geriye bir hareket sergilese de oldukça iyi bir performans gösterdi.
Türkiye gelecek 10 yılda en fazla büyüyen 10 global pazardan biri olacak. Yine de büyük bütçe açığı nedeniyle, eğer yabancı sermaye çıkışı olursa Türkiye ekonomisi riskli bir ekonomi. Hükümet bunu bildiği için yerel üretim artışına oldukça önem veriyor.
Türkiye’nin enerji açısından bağımlılığı yenilenebilir enerji ve nükleer santrallerle azaltılmaya çalışılıyor. Bu önlemler uzun dönemde etkisini gösterecek önlemler ancak Türkiye’nin yeniden başa dönse bile geçmişten gelen kısa sürede toparlanmaya yarayacak pozitif enerjisi var.
Kürt sorunu ve kutuplaşma temel siyasi riskler. 2013’teki Gezi protestoları hükümetin “ağır eline” karşı yapılmış gibi görünüyorsa da aynı zamanda laiklik boyutu da vardı. Türkiye Suriye’deki iç savaşta oynadığı rol ve oradan yansıyanlarla dünyanın istikrarlı olmayan parçasına doğru kendini genişletiyor.
Türkiye oldukça rekabetçi bir pazar. Tüm uluslararası oyuncular kaçınılmaz olarak her sektörde yer alıyor. Koç Holding, Sabancı Holding ve Yıldız Holding gibi yerel rakipler de bazı sektörlerde oldukça güçlü.
İş şartlarının gelişimi Avrupa Birliği ülkeleri düşünüldüğünde orta düzeyde olmasına rağmen diğer global gelişmekte olan pazarlara göre oldukça iyi. En önemli sorun vergi sistemi. Yüksek vergiler yabancı firmaları rekabetçi açıdan dezavantajlı duruma getiriyor. Bu arada işgücü pazarı düzenlemeleri de oldukça katı. Hükümet her iki alanda da reform yapacağını açıkladı ama ne yazık ki gelişmeler yavaş.
Altyapı sorunları da önemli konu olmakla birlikte çoğunluğu oldukça çözüldü. Türkiye’nin şehirlerine artık daha kolayca ulaşılıyor. Özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerdeki şehir içi trafik sorunu ise ülkenin ekonomik gelişimine bakıldığında ters bir görüntü sergiliyor.
Türkiye’nin bir gün gelip Avrupa Birliği’ne girebileceği artık şüpheli. Ancak iş dünyası artık bu konuyu umursamıyor. Türkiye’nin Gümrük Birliği ile Avrupa Birliği’ne pazar girişi var. Bu nedenle de ekonomik gelişimi için Avrupa Birliği’ne girip girmemesi önem taşımıyor.
İstanbul, Avrupa, Orta Doğu ve Afrika (EMEA) için önemli bir yönetim bağlantısı noktası oluyor. Şirketler bu bölgede üretim yapmak istiyorlar. Aynı zamanda Türkiye’yi öncü ve öncelikli büyüyen pazar olarak görüyorlar. Sağlık, bakım ürünleri sektöründeki bir ülke yöneticisi Türkiye için şöyle diyor: “Fırsatlar dışında başka bir konu göremiyorum. Şirketlerin tamam ya da devam kararı vermeleri için 4-5 yılları var!”
(*) Guide to Emerging Markets, Economist, Ed. Aidan Manktelow, 2014.