Birleşmiş Milletler'in Göç Raporuna göre, dünya çapında 232 milyon insan doğduğu ülkeyi terk etmiş durumda. Bu rakam 20 yıl öncesine kıyasla 80 milyonluk artış anlamına geliyor. Ancak göçmenlerle ilgili verilerin genel olarak güvenilir olmadığını belirten Osnabrück Üniversitesi Göç ve Kültürler Arası Araştırmalar Enstitüsü'nden Jochen Oltmer, bazı ülkelerdeki istatistiklerin zayıf olması nedeniyle 232 milyon rakamının gerçeği tam olarak yansıtmadığını ve bunun tahminî bir rakam olarak algılanması gerektiğini kaydediyor.
Almanya üçüncü sırada
Deutsche Welle Türkçe'de yer alan habere göre BM’nin raporunda, özellikle Almanya göçmenler tarafından oldukça rağbet gören ülkelerden biri. ABD ile Rusya’dan sonra Almanya toplam 10 milyon göçmenle üçüncü sırayı alıyor.
Kısa adı DOMiD olan Almanya’nın Köln kentindeki Dokümantasyon Merkezi ve Almanya'da Göç Müzesi Derneği’nden Robert Fuchs, Almanya’daki bu yüksek göçmen sayısını, genç Federal Almanya Cumhuriyeti’nin göçmen politikalarına bağlıyor. Almanya, İkinci Dünya Savaşı ertesinde 12 milyon kadar ülkelerinden sürgün edilen ya da kaçan savaş mültecileri ile kalifiye eleman açığını kapatmaya çalışırken, 1950’li yılların ortasında yani Alman ekonomik mucizesinin başladığı yıllarda bu sayı yetmemeye başladı.
Bunun üzerine genç Cumhuriyet 1955 yılından itibaren önce İtalya’dan misafir işçi getirtmeye başladı. Daha sonra diğer güneydoğu Avrupa ülkeleri ile işçi sözleşmeleri imzalanmaya başladı. Bunlar arasında Türkiye, Fas ve eski Yugoslavya vardı. Bu gelişme sonrasında Almanya’daki yabancı sayısı 1960’lı yıllarda 700 binden 70’li yılların başlarında 2 milyon 700 bine yükseldi. Ekonomik büyüme aşamasında ucuz emek gücü çok talep görürken, 70’li yıllardaki petrol krizinin ardından ise ülkeye göç alımı duraksadı. Almanya ülkeye yurtdışından işçi getirtmediği gibi, memleketlerine geri dönmek isteyenleri de ikramiyeler karşılığında özendirmeye çalıştı. Ancak birçokları Almanya’yı terk etmedi, hatta ailelerini de Almanya’ya, yanlarına getirtti.
Kalmak için gelmediler
1980’li yılların sonunda Demir Perde’nin yıkılmasıyla yine büyük bir grup Almanya’ya geldi. Bunlar Polonya ve Rusya’dan gelen Alman kökenlilerdi. Almanya’da 1990 yılında toplam 5 milyon 600 bin yabancı olduğu saptanmıştı. 10 yıl sonra bu rakam iki milyon daha arttı. Son olarak uluslararası mali kriz ve Avrupa'daki serbest dolaşım hakkı dolayısıyla yıllar içinde de gittikçe artan sayıda İspanyol, İtalyan ve Portekiz vatandaşı Almanya’ya çalışmak üzere geldi. Ancak Köln merkezli Dokümantasyon Merkezi ve Almanya'da Göç Müzesi Derneği'nden Robert Fuchs, 50’li ve 60’lı yıllardakinin tersine bu yeni gelenlerin Almanya’da uzun vadeli kalmak istemediklerinden emin olduğunu vurguluyor.
ABD ile Rusya’dan sonra Almanya toplam 10 milyon göçmenle üçüncü sırayı alıyor
Dolayısıyla Almanya’ya göç, daha çok Avrupa kıtası ile sınırlı kaldı. Osnabrück Üniversitesi Göç ve Kültürler Arası Araştırmalar Enstitüsü’nden Jochen Oltmer’e göre bu olgunun da temelinde ekonomik nedenler yatıyor. Oltmer, göçmenlerin yeni vatanlarına kolay alışabilmeleri için oradaki tanıdıklarını ve akrabalarını arayıp bulduklarını, araştırma dilinde buna zincirleme göçmenlik adının verildiğini söylüyor ve ekliyor: “Bu bağlantılar güney ile kuzey yarım küreler arasında olmuyor; karşılıklı alışveriş çok az düzeyde kalıyor. Göç olgusu daha çok güneydeki ülkelerle, kuzeydeki ülkeler arasında gelişiyor. Örneğin Asya’da rağbet gören yerler arasında Tayvan’ın patlama yapan kentleri ile Güney Kore ve Çin bulunuyor. Latin Amerika’da ise göçmenleri çeken ülkeler Brezilya ile Venezüela…”
Birçok Batılı ülkenin göçmen yasalarındaki sertlik nedeniyle göçmenler bu ülkeleri tercih etmiyor. Regensburg Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu’nden göç araştırmacısı Philip Anderson, önemli bir potansiyelin bu yüzden yitirildiğini belirtiyor. Anderson, “Almanya'nın göçmen politikalarında ‘iyi' ve ‘kötü' göçmen diye ayrım yapılıyor. Ülkelerinden kaçmış olan göçmenlere pek iyi gözle bakılmıyor” diyor ve sığınmacıların da Almanya'da iş piyasasına dâhil olmaları için onlara gerekli meslekî eğitimlerin ve ek vasıf kazanma imkânlarının sunulması gerektiğini vurguluyor.