İngiliz basını
ABD'nin yeni hazine bakanının bankaları riskli yatırımlarından kurtarmak amacıyla açıkladığı 2 trilyon dolarlık paket, Financial Times'ın manşetinde.
Gazete, finans sistemini temizlemeyi hedefleyen planın, New York borsasında temkinli karşılandığını yazıyor. Financial Times'a göre endeksteki düşüş, henüz ayrıntıları belli olmayan planın işlerliği konusundaki şüphelere dayanıyor.
Gene ön sayfada, Çin ekonomisindeki kötü gidişatın artan korkulara yol açtığı yazılı. Financial Times'a göre açıklanan son veriler, Çin'in deflasyona doğru ilerlediği endişesini uyandırdı.
Çin'de deflasyon korkusu
Fiyatlardaki düşüşe rağmen tüketimin yavaşladığı ve beraberinde üretimin de azaldığı ekonomik bir kabus, yani deflasyon, Çin'i bekliyor olabilir mi?
Financial Times, Çin'de son 2 buçuk yıldır en düşük seviyesine inen enflasyon rakamlarına ve Ocak ayında Çin fabrikalarından çıkan ürünlerin fiyatının yüzde 3,3 indiğine dikkat çekiyor.
McDonalds hamburgecisi, Çin'de bulunan 1000'i aşkın lokantasında bazı fiyatları müşteri çekmek için üçte bire varan oranlarda düşürdüğünü söylüyor. Fakat Financial Times'a konuşan uzmanlar, Çin'in uzun süreli bir deflasyona gireceğine ihtimal vermiyorlar.
Üzgün bankacılar
İngiltere'de finans sektöründeki fırtınanın kurbanlarından iki büyük bankanın eski yöneticileri dün parlamentoda bir komisyon önünde ifade verdiler. Kendilerine krizdeki rolleri hakkında sorular soruldu, mesuliyetleri tartışıldı.
Daily Telegraph'ın haber başlığı: ''37 milyar sterline patlayan bankacılar üzgünüz diyor.''
37 milyar, sözkonusu iki bankayı kurtarmak için devletin bütçesinden harcanan para. Parlamentodaki oturumu izleyen Daily Telegraph muhabiri, yöneticilerin gelinen durumdan duydukları üzüntüyü kabul ettiklerini, ama çöküşün sorumluluğunu şahsen üzerlerine almadıklarını aktarıyor. ''Üç yaşındaki bir çocuğun dahi bildiği bir gerçeği dört yönetici de idrak etmekte başarılı olamamış'' diye yazıyor:
''Şiştikçe şişirilen bir balon, ne kadar büyük olursa olsun, sonunda bir göz kırpışta patlar.''
Finans sektörünün bol haneli ikramiye çekleri de balonların akıbetine uğruyor.
Guardian gazetesinin satırlarında, krizin zenginler klubündeki boşanma davalarına da yansıdığı bildiriliyor. Gazete, yakın zaman içinde büyük nafaka anlaşmalarına imza atıp boşanan yüksek gelirli bankacıların giderek artan sayılarda mahkemeye başvurarak boşanma akdini yenilemek istediklerini yazıyor.
Boşanma avukatları meşgul
Guardian'ın görüş aldığı bir boşanma avukatına göre sonuçta bu durumdan avukatlara pay çıkacak gibi. Parasal anlaşmaların yeniden düzenlenmesi uzun ve çetrefil bir hukuk mücadelesi gerektirebiliyor.
Gazete, İngiltere'nin diğer birçok ülkeye kıyasla boşanmalarda mal varlığının dağılımında cömert yasalara sahip olduğunu hatırlatıyor. Bu konuda İngiltere'de ödeme rekorunu elinde tutan kişi, üç yıl önce eşinden boşanmak için 50 milyon sterline veda eden bir sigortacı.
Avrupa Birliği ülkelerinin evliliğinde de çatlaklar oluşmaya başladı mı peki? Ekonomik krizin en azından sıkıntılara yol açtığı belli oluyor.
Times gazetesi, Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin Frasız otomotiv sanayine müjdelediği 6 milyar euro'luk kurtarma paketinin Avrupa Birliği'nin diğer üyeleri nezdinde şüpheler uyandırdığını bildiriyor.
Korumacılık kokusunu alan dönem başkanı Çek Cumhuriyeti, bu ay sonunda bir zirve toplantısında konunun tartışılmasını istiyor.
Sarkozy'nin Çek Cumhuriyeti'nde araba üreten Fransız şirketlerinin Fransa'ya geri dönmesini ima eden geçen haftaki sözlerinden beri Prag hükümeti, hassas. Sarkozy'nin ayn şirketlere sadece Fransız parça üreticilerini kullanmalarını salık vermesi de Times'a göre bir diğer rahatsızlık unsuru.
Sarkozy'ye veto tehdidi
Gazete, Sarkozy'ye bir uyarı gönderen Brüksel merkezli Avrupa Komisyonu'nun, Fransa'daki kurtarma paketine bu tip şartlar eklenirse Avrupa Birliği yasalarınca veto edilebileceğini söylediğini bildiriyor.
Financial Times, bu sabahki baş makalelerinden birinde bu konuya eğilmiş. Otomotiv sanayiinde teşvik yarışının giderek kızıştığını yazan gazete, bu gidişattan hiç memnun değil. ''Korumacılık giderek yayılıyor'' diye hayıflanıyor
Financial Times, ''Tek pazar olduğunu iddia eden Avrupa Birliği'nde bile...''
Baş makalede, sektörlere verilen kredinin siyasi değil ticari amaçlara göre ayarlaması tavsiye ediliyor. ''Hiçbir hükümet eski bir markanın ölümünden sorumlu tutulmak istemez. Ama araba üreticileri daha imtiyazlı bir muameleden geçirilmemeli.''
İran'dan temkinli bir adım
Dış haber sayfalarında, İran devriminin dün yapılan 30'uncu yıldönümü kutlamalarına ilişkin haber ve yorumlar dikkat çekiyor.
Times, Tahran'da bir milyonu aşkın kişinin toplandığını aktarıyor.
Cumhurbaşkanı Ahmedinejad'ın halka seslendiği konuşma, Independent gazetesindeki başlığı aktaracak olursak, ''Amerika Birleşik Devletleri'ne yönelik bir diyalog işaretiydi''.
Independent, ''30 yıldır süregiden düşmanlığın ve zehir zemberek suçlamaların ardından, İran ve Amerika dün yakınlaşma yolunda yavaş bir adım attı'' diye yazıyor.
Tahran'daki gösteri ve konuşmaları izleyen Independent muhabiri, Cumhurbaşkanı Ahmedinejad'ın eşitlik çerçevesinde görüşmeye hazır olan bir Amerika'yla diyaloğa olumlu yaklaşacağını söylediğini aktarıyor.
Independent'a göre Ahmedinejad'ın dünkü konuşması, Washington'da yeni Obama hükümetine gönderdiği olumlu sinyal kadar, haziran ayında sandık başına gidecek olan İranlı seçmenler karşısında kampanyaya başladığı işaretini de verdi.
Ekonomiden okuryazarlık oranlarına ve bilim teknolojiye değin birçok konuda hükümetinin başarılarını överek sayan Ahmedinejad, Independent'ın satırlarına göre seçimlerde reformcu kanattan rakibi olan eski cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi'nin görevde olduğu dönem ile kendi görev süresi arasında sık sık kıyaslamalar yaptı.
ABD basını
New York Times Başkan Obama’nın ekonomiyi canlandırma programını bir an önce kabul etmesi için Kongre’ye yaptığı çağrıyı destekliyor. Ancak gazete, programda bazı değişikliklerin de gerekli olduğunu yazıyor:
“Temsilciler Meclisi ve Senato temsilcileri bu hafta farklı taslakların tek metne indirilmesi için bir araya gelecek. Oluşacak ortak metinde en muhtaç durumdaki vatandaşlara yardımcı olacak en etkili önlemlere yer verilmelidir. Bu konuda Obama’ya büyük görev düşüyor. Yaşanan sorunun büyüklüğü karşısında 800 milyar dolarlık programın da yetersiz kalacağı görüşü giderek öne çıkıyor. Obama yönetimi ileride Kongreden daha fazla ödenek istemek durumunda kalırsa, ilk programın mümkün olan en iyi biçimde hazırlandığını ispat etmek zorunda kalacak.”
Washington Post da ekonomiyi teşvik paketinin içeriğinin hala netleşmediğine dikkat çekiyor. Gazete, Kongreye bir an önce paket üzerinde uzlaşması çağrısında bulunuyor:
“Obama’nın dün akşam da söylediği gibi, ekonomik teşvik programına büyük bir ihtiyaç var ve tasarının bir an önce Kongreden geçmesi gerekiyor. Temsilciler Meclisi ile Senato’nun gündemindeki programlar arasında da çok büyük farklılıklar yok. Kongre, çalışmalarını neredeyse bitirmek üzere. Ilımlı Kongre üyeleri Temsilciler Meclisindeki taslakta yer alan bazı gereksiz maddelere karşı başarılı bir muhalefet sergiledi. Şimdi ortak komite de, Senatonun taslağındaki gereksiz vergi indirimleri konusunda benzer bir tavır sergilemelidir. Ardından da Kongre hiç zaman kaybetmeden nihai taslağı onaylayarak Obama’ya göndermelidir.”
Christian Science Monitor gazetesi Amerikan ekonomisinin ürettiğinden daha fazlasını borçlandığına dikkati çekiyor. Gazete, borç döndürme yöntemlerinin tartışıldığı bir dönemde tasarruf alışkanlığının öne çıkartılması gerektiğini savunuyor:
“Bu yıl federal bütçe açığının gayrı safi milli hasılaya oranı, ikinci dünya savaşı sonrasının en yüksek rakamına çıkacak. Bu borçların en önemli kısmı sağlık harcamalarından kaynaklanıyor. Elbette borçların daha iyi yönetilmesi için bir dizi reform gerekiyor. Ancak Kongre bir yandan borçlanmadan kaynaklanan durgunlukla mücadele için yeni borçlar alırken, bir yandan da sağlık ve sosyal güvenlik harcamalarının uzun vadeli etkilerini azaltacak önlemleri de devreye sokmalıdır. Kongre, saygın liderlerden bir komite oluşturarak tasarruf önlemlerini ve konabilecek yeni vergileri belirlemelidir. Kongre böylece bütün Amerika’ya da borçlu yaşama kültürünün artık sona erdiği mesajını vermiş olacaktır.”
Los Angeles Times İsrail’deki erken seçimden sağ partilerin güç kazanmasının beklendiğini kaydediyor. Gazete, güvenlik kaygısının barış arayışının önüne geçtiği görüşünde:
“İsrail’in sağa yönelmesinin birçok nedeni var. Barış görüşmelerinden çekilme arzusunun sebepleri bilinse de bunun sonuçları olumlu olmayacaktır. Barış sürecinde yıllardır yaşanan gecikme, barışı daha da zora sokuyor. Barış sağlanmadığı sürece İsrail asla güvenlik içinde olmayacak ve 1967’de işgal edilen toprakların boşaltılması konusunda bir uzlaşma sağlanmadan da barış sağlanamayacak. Bu yönde adım atılması için de İsrail’in barışa inancını yeniden sağlayacak bir lider gerekiyor.”
Alman basını
Westdeutsche Zeitung, İsrail'de yapılan erken genel seçimleri ele alırken sağ oylardaki artışı şöyle yorumluyor:
"İlk bakışta İsrail'de sağın güçlenmesi, hem Ortadoğu hem de dünya barışı için bir felaket gibi görünüyor. Başbakanlık koltuğuna oturması kuvvetle muhtemel olan Likud lideri Benyamin Netanyahu, Hamas Gazze Şeridi'nde kontrolü elinde bulundurduğu müddetçe ılımlı Filistinlilerle bile barış görüşmelerini reddediyor. Seçimleri kıl payı önde bitiren Zipi Livni başkanlığındaki Kadima'yla daha ılımlı bir koalisyon kurma ihtimali çok zayıf. Ancak İsrail'de hükümet ne kadar radikal olursa, ABD Başkanı Barack Obama da barış için bir o kadar kararlı hareket edecektir. Belki bir çelişki gibi gelebilir; ama sağın yükselişi Ortadoğu için hayırlı da olabilir. Tabii Obama'nın angaje olması şartıyla."
Neue Osnabrücker Zeitung ise o kadar iyimser bakmıyor seçim sonuçlarına:
"Kadima lideri Zipi Livni'nin, küçük partilerin de desteğini alarak Ehud Barak'ın İşçi Partisi'yle bir koalisyon kurma şansı, teorik de olsa var. Ama hükümet eğer Benyamin Netanyahu başkanlığında kurulursa, bu barış görüşmelerinin tümüyle durması anlamına gelecektir."
Frankfurter Allgemeine Zeitung ise ABD Başkanı Barack Obama'nın dış politikasını mercek altına alıyor:
"Obama, nükleer silahsızlanma konusunu Rusya'yla müzakere edip ilerlemeler kaydetmek istiyor. Diğer yanda Tahran'la da müzakerelere hazır olduğunu açık bir şekilde dile getirdi. Ama işi aceleye getirmeyeceği de aşikâr. Zira İran'da önümüzdeki haziran ayında cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacak. Bu göreve yeniden aday olan Mahmud Ahmedinejad'ın henüz seçimden önce zafer ilân etmesine katkıda bulunmak pek akıllıca olmaz."
Süddeutsche Zeitung ise İtalya'da 19 yıldan fazla bitkisel hayatta kaldıktan sonra, mahkeme kararıyla suni beslenmesinin kesilmesi üzerine ölen Eluana Englaro olayıyla ilgili yaşanan tartışmaları yorumluyor:
"Bu çıkmazla yeni karşılaşmıyoruz. Bundan elli, hatta yüz yıl önce bile ölümcül bir hastalığa yakalanan hastalara morfin verilmesinin, onların ömrünü bariz bir şekilde kısalttığı, hatta sona erdirebileceği biliniyordu. Günümüzde modern tıp bu sorunu daha da tırmandırdı. Tıbbî araştırmalardaki ilerlemeyle birlikte, ölüm döşeğindeki hastaların yaşam -daha doğrusu ızdırap- süreleri uzatıldı. 'İlerleme' kavramı, genelde 'sorunların çözümünü' de beraberinde getirir. Hatta tıpta 'sorunların hızlı çözümü' söz konusu olmalıdır. Oysa Eluana Englaro olayında bunun tam tersi yaşanmıştır. Modern tıp, sabrımızın sınırlarını zorlamıştır."
Federal Alman Anayasa Mahkemesi, uzun uğraşlar sonunda oluşturulan ve AB Reform Antlaşması olarak da anılan Lizbon Antlaşması'nın Alman Anayasası'yla çelişip çelişmediğini görüşmeye başladı.
Allgemeine Zeitung, olayın bu raddeye varmasından aslında yine AB'nin sorumlu olduğunu savunuyor: "AB'nin en büyük eksikliği, vatandaşların karar sürecine çok az dahil edilmesidir. Mesela AB Reform Antlaşması, Almanya'da neden halkoyuna sunulmadı? Bu Antlaşmayı savunanların sesi şimdi daha güçlü çıkmak zorunda. Aslında sahip olduğu argümanlar hiç de fena değil hani."
Tageszeitung ise meselenin AB'yi derin bir krize sürükleyebilecek boyutlara varabileceği görüşünde:
"Federal Anayasa Mahkemesi, Lizbon Antlaşması'nın Alman Anayasası'na aykırı olduğuna karar verirse, o vakit Reform Antlaşması da suya düşmüş olur. Ancak pek çok üye ülke, küresel ısınma, mali ve ekonomik kriz gibi sorunlarla boğuşulduğu bir sırada AB'nin dağınık ve hantal bir yapıya itilmesi lüksüne sahip olmadıklarının da farkında."