MMOB Kimya Mühendisleri Odası Başkanı Dr. Ali Uğurlu, İstanbul Belediyesi’nin yatırımları arasında gösterilen ve geçen günlerde ÇED başvurusu yapıldığı basında yer alan Terkos Deniz Suyu Arıtma Tesisi ve Derin Deşarj Projesi’nin İstanbul’un içme suyu ihtiyacına çözüm olup olmayacağını değerlendirdi.
Uğurlu, Orman ve Su İşleri Bakanlığı yetkililerinin İstanbul’un su sorununu 2071 yılına kadar çözdüklerini söylemelerine karşın İstanbul’a deniz suyu arıtma tesisi kuracaklarını ilan etmelerinin "teknik gerekçesinin izaha muhtaç" olduğunu ifade etti.
Deniz suyu arıtmasının dünyadaki örneklerinin başarısızlıkla sonuçlandığını belirten Dr. Uğurlu, yapılması gerekenin, kentin mevcut su havzalarının ve kaynaklarının korunması olduğunu dile getirdi.
MMOB Kimya Mühendisleri Odası Başkanı Dr. Ali Uğurlu'nun Birgün'de yer alan yazısı şöyle:
İlk kez 2016 yılında İstanbul’un su sorununu çözmek üzere deniz suyunun arıtılacağı haberi basında yer alınca konu ile ilgili çevrelerde doğrusu büyük bir şaşkınlık ortaya çıktı. Öyle ya, yıllardan beri Yeşilçay-Melen Projeleri devam ederken ve AKP, İstanbul su sorunu ile ilgili her ağzını açtığında önceleri 2040, sonraları ise 2071 yılına kadar İstanbul’un su sorununu çözdüğünü devamlı tekrar ederken bu da nereden çıkmıştı. Evet, şimdilerde nüfusu 15 milyon olan, 2010 yılından bu yana nüfusu her yıl ortalama yüzde 2 gibi yüksek bir oranda artan ve insan yoğunluğu 2800 kişi/km2 olan bir kentin elbette ki su problemi olacaktır. Ama tartışılması gereken, İstanbul Belediyesi’nin yatırımları arasında gösterilen ve geçtiğimiz günlerde ÇED başvurusu yapıldığı basında yer alan Terkos Deniz Suyu Arıtma Tesisi ve Derin Deşarj Projesi’nin İstanbul’un içme suyu ihtiyacına çözüm olup olmayacağıdır.
Terkos projesi nedir?
Orman ve Su İşleri Bakanlığı yetkililerinin İstanbul’un su sorununu 2071 yılına kadar çözdüklerini söylemelerine karşın İstanbul’a deniz suyu arıtma tesisi kuracaklarını ilan etmelerinin teknik gerekçesi izaha muhtaçtır. Üstelik bu tesis İstanbul’un günlük su ihtiyacı olan yaklaşık 3 milyon metreküpün ancak yüzde 6.5’ini karşılayabilecekken. Açıkça söylemek gerekirse bu suya hiç ihtiyaç yokken ve bir yaraya merhem olamayacakken böyle bir yatırımın yapılması nasıl açıklanmaktadır doğrusu biz bilemiyoruz.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi adına gerçekleştirilecek olan Terkos Deniz Suyu Arıtma Tesisi ve Derin Deniz Deşarjı Projesi 2016 yılı fiyatlarına göre bedeli 600 milyon TL olup 160 bin metrekarelik alan üzerine kurulacaktır. Çözeltilerin yüksek basınç altında pompalanmasıyla, tuz ve diğer kirliliklerin ters ozmos sistemi ile arıtılması sağlanacak tesise her gün 400 bin metreküp deniz suyu girişi olacak ve 200 bin metreküpü arıtılmış olarak içme suyu şebekesine verilecektir. Çıkan 200 bin metreküp atık (yoğun tuzlu) su ise derin deşarj yöntemi ile tekrar Karadeniz’e verilecektir.
Planı değiştirdiler
Çatalca’nın Durusu Beldesi’nde yaklaşık 250 bin metrekarelik orman alanına kurulacak olan tesisin kurulacağı arazi planlarda orman alanı olarak gözükmesine karşın İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından kamu yararı nedeniyle “İSKİ Hizmet Alanı” olarak belirlenmiştir. Söz konusu arazi 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı’nda kısmen orman alanında kısmen de havza içi yapı yasağı olan alanda bulunmaktadır. Terkos Gölüne (Barajına) 1,5 km, Durugöl Çayına ise 900 m mesafede inşa edilecek olan arıtma tesisinin ÇED onayından sonra 180 iş gününde bitirilmesi planlanmaktadır. Arıtma tesisine kıyıdan 1650 metre açıklıkta 15 metre derinlikte su alma noktaları kurulacak, su alma noktasından 250 metre uzaklıkta ise Karadeniz’e tekrar deşarj edilecek atık su için merkez sistem yerleştirilecektir.
Proje hakkında çekinceler
»Deniz suyu arıtma lobisi tarafından üretim maliyetini düşürmek için birçok desteklemenin içerisinde olduğu bir maliyet analizi yapılarak ve kamuoyuna üretim bedelinin 50 cent gibi bir düşük bedel civarında olduğu söylenerek pazarlanan bir teknolojidir.
»Arıtılmış su üretim verimliliği yüzde 50 ila yüzde 60 arasında olması nedeniyle verimliliği oldukça düşük olan bir teknolojidir.
»Dünyadaki örnekleri açısından incelendiğinde, küçük içme suyu tesislerinde başarısızlıkla sonuçlanmış ve sonunda tesisin kapatılmasına yol açmış bir teknolojidir.
»Teknolojide yabancı bağımlığı yaratması ve özellikle mambran teknolojisi açısından mambran kullanımı ve tesis işletmesi teknik ve ekonomik yönden sıkıntılı olan bir prosesdir. Enerji yoğun bir teknoloji olması ve mambran üretiminin de dünyada bir iki firmayla sınırlı olması nedeniyle maliyeti yüksek ve değişken bir sektördür.
»Denizdeki su alma yapılarından su çekim hızı nedeniyle o bölgede yaşayan canlıları olumsuz etkileyen bir teknolojidir. Özellikle balıkların geçişlerini zorlaştıran ve balıkların su alma yapısının içine dolmasına yol açabilmesi nedeniyle ekoloji açısından tercih edilmeyen bir teknolojidir.
»Deniz suyu gibi dışarıdan etkilere açık bir kaynakta meydana gelebilecek su kalitesi salınımları sonucu konvansiyonel deniz suyu arıtım sistemleri yetersiz kalabilir.
Deniz suyunun içinde tuzun yanı sıra kendini ayrıştırabilen birçok deniz yosunu bulunmaktadır. Mevcut membranlar, suyun geçirgenliği konusunda oldukça iyi işlemekle birlikte organik madde ve bakterilerin bu membran filtrelere yapışması durumunda mambranların işlevi azalabilmektedir.
»Ekolojik olarak sürdürülebilirlik talebini sürekli olarak karşılayabilecek bir teknoloji değildir. Tuzlu suyun arıtılarak tatlı su elde edilmesi sürecinde, ayrıştırılan tuzların nasıl imha edileceği konusu da oldukça önemlidir. Tuz gidermesi sonrası ortaya çıkan 200 bin m3 yoğun konsantre akımlar yoğun tuz içerikli olduğundan deşarj edildikleri noktalarda sucul ekosistemi olumsuz yönde etkileyebilir. Konsantre atık su, yoğun tuzluluğun yanı sıra çeşitli mineraller ile kirleticileri de içermektedir. Hatta ham suda eser düzeyde bulunabilecek tehlikeli kirleticiler de, toksik değerlere ulaşabileceğinden ekolojik etkileri yanı sıra halk sağlığı açısından da önemli sorunlar ortaya çıkarabilir.
»Çevresinde yaşayan ekosistem ve habitat için tehlike arz eden bir teknolojidir. Bu tesislerin direk olarak insanın yaşam kalitesini ve doğal kaynakları kötüleştirebilecek çevresel etkileri ve buna bağlı olarak sosyal etkileri de vardır. Tesislerin çevresel etkileri beş farklı açıdan ele alınmaktadır; 1) Kullanılan arazi üzerine olan olumsuz etkisi 2) Akiferler üzerine etkileri 3) Gürültü etkisi 4) Enerji kullanımından kaynaklı sera ve yanma gazları etkisi 5) Kıyı ekosistemi üzerine etkileri gibi. Yoğun enerji tüketimi nedeniyle nehir ve göl sularının arıtılmasına kıyasla tuzlu su arıtımında üç kat daha fazla karbondioksit salınımı ortaya çıkmaktadır. Tuzlu su arıtımının çevreye olumsuz etkilerinin başında, karbondioksit salınımı gelmektedir.
»Enerji, deniz suyu arıtım tesislerinde işletme maliyetlerindeki en önemli gider bileşenidir. Arıtılmış birim su maliyetinin yarısı enerji bedelidir. Bu teknolojienerji yoğun bir sektördür. Tuzlu su arıtılırken oldukça yüksek bir basınç uygulanır ve bir metreküp tatlı su için 3 ila 7 kWh elektrik tüketimi ortaya çıkar. Mevcut projede elektriğin nereden sağlanacağı belli olmadığı gibi m3 başına kaç kWh enerji tüketileceği de belli değildir. Öyle ki bazı benzer tesislerde enerji tüketimi birim maliyetin neredeyse yüzde 50’si düzeyinde gerçekleşmektedir.
Hiç suyun olmadığı yerde yapılıyor
Görüleceği üzere deniz suyuarıtımı; teknolojisi, işletmesi ve verimliliği açısından tercih edilecek bir teknoloji değildir. Dünyada su kaynaklarının çok kıt olduğu ya da hiç olmadığı ülkelerde kullanılan bir teknolojidir. Günlük üç milyon m3 civarında su tüketen İstanbul’da arıtılacak 200 bin m3 suyun hangi derde deva olacağı da belli değildir. Üstelik Orman ve Su İşleri Bakanı tarafından İstanbul’un su sorununun 2071 yılına kadar çözüleceği her fırsatta vurgulanırken teknolojik, ekolojik ve ekonomik olarak sorunlu bu projenin uygulanmak istenmesi düşündürücüdür.
Çözüm kaynakları korumaktır
Esasen yapılması gereken İstanbul’un mevcut su havzalarının ve kaynaklarının çevresel sorunları bertaraf edilerek korunması ve Melen Projesi’nin bir an önce bitirilmesidir. Melen Projesi tamamlansa bile İstanbul’a sağlayacağı su, günlük 1 milyon 80 bin m3’tür. İstanbul’a dışarıdan getirilen su kaynakları da mevcut su havzaları üzerinden dağıtılmaktadır. Bu havzalar korunamaz ve kirlenirse taşınan sular da bu havzalarda kirlenme tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır. İstanbul’un yerleşimi ağırlıklı olarak güney kesimde (Marmara kıyısı) olmakla birlikte özellikle 1999 Depremi sonrasında, son on beş yıldır kuzey kesime doğru kaymıştır. Bu nedenle kuzey kesimdeki ormanlık alanlar zorlanmaya, tahrip edilmeye ve erozyona uğramaya başlamıştır. Hem Anadolu hem de Avrupa Yakası’nda kuzeydeki orman alanları içinde yoğun yapılaşma olduğu görülmektedir. Devlet eliyle İstanbul’da yapılmaya başlayan büyük projeler de kuzey kesime yönelik saldırıları arttırıcı etki yapmaktadır. Üçüncü Boğaz Köprüsü ve çevre yolları kuzey ormanlık alanını doğu-batı yönünde boydan boya yarmaktadır. Yine üçüncü havaalanı ve bağlantı yolları da ormanlık alanları tehdit eder durumdadır. Bu yapılaşmalar, devamında kontrolsüz yapılaşma ve şehirleşme tehlikesini de getirecektir. Kuzey Ormanları’nın zarar görmesi bu bölgedeki su kaynaklarını da tehdit eder bir durumdur. Yerleşim alanlarının artması kirlilik kaynaklarını artıracaktır. İstanbul’un geleceğini korumak için Kuzey Ormanları önemlidir. İstanbullular bunu bilmeli ve bölgedeki yüksek rant nedeniyle geleceğin tehlike altına sokulmasına karşı çıkmalıdır.