18 Ağustos 2018 03:00
Derin Koçer & İsmail Yeniçeri
Kapalıçarşı / İstanbul
Karşımızdaki adam, Kapalıçarşı’nın Beyazıt girişine yakın bir köşesinde döviz bürosunda çalışıyor. Yıllar önce çırak olarak girmiş çarşıya, artık dükkânın sorumluluğu üzerinde. Kur krizinin en çok etkilediği, siyasetin belirsiz ortamının en çok tedirgin ettiği işlerden birini, İstanbul’un merkezinde yapıyor. Yorgunluğu yüzünden okunuyor.
Son ekonomik gelişmelerden nasıl etkilendiğini sorduğumuzda yüzünü devirip ufaktan gülümsüyor. Bu, cevap vermeyeceğini anlatıyor. Peki ya çarşının genel hâletiruhiyesi?
“Bu dönemde kimse cevap veremez size” diyor.
Ancak bu, gerçeği tümüyle yansıtmıyor. Çarşı esnafının bir kısmı konuşmak, derdini anlatmak için can atıyor. Ankara ile Washington arasında, ABD'li papaz Andrew Brunson'ın yaklaşık 2 yıllık tutukluluğun ardından serbest bırakılmamasıyla yükselen tansiyon, sadece 'kur krizi' olarak tabelalarda yer alan rakamları etkilemiyor. Kurların yalpalaması, birçok sektörde de etkili.
Esnafının ‘dünyanın ilk alışveriş merkezi’ olarak tanımlamayı sevdiği Kapalıçarşı, bu etkinin nabzını tutmak adına önemli bir nokta. Ve esnaf, bu etkiyi hissettiği için konuşmak istiyor. Kiminde muhalif bir tutum kimindeyse krize karşı devletçi bir yaklaşım seziliyor ancak hepsinin geçim derdinde olduğu kesin...
Bir döviz tezgahının ardından el sıkışarak tanıştığımız Gökhan Karakan, 12 yıldır Kapalıçarşı’da olduğunu anlatıyor. Dükkanları devralan birçokları gibi o da çırak olarak girmiş çarşının kapısından. Hep döviz işinde, aynı dükkanda, çarşının aynı köşesinde çalışmış.
İşlerin çok ‘hararetli’ olduğunu söylüyor. Özellikle kur krizinin her dalgasında daha da yoğunlaştığını anlatıyor. “İnsanlar kur yükselirken alıyor, düşmeye başladığında bozduruyor” diyor. Herhalûkârda insanlar, Karakan’a uğramak zorunda kalıyorlar.
Piyasada pek TL bulunmadığından, insanların çoğunlukla altınlarını ya da dolarlarını bozdurmaya çalıştıklarından da bahsediyor; beklentisi ise ‘doların biraz daha yükselip, sonra gevşemesi’ imiş.
Konuştuğumuz bir kuyumcu da nakit sorunu yaşadıklarını, altın eritip nakte çevirmek zorunda kaldıklarını anlatıyor ve ekliyor: “Krizin bir noktada durmasını bekliyoruz...”
Karakan, altın alım-satımlarının durduğuna dair söylentiler olduğunu dile getirdiğimizde ise "Asparagas onlar" deyip konuyu kestirip atıyor.
Sohbetimiz sırasında araya birkaç müşteri girince beklemeye başlıyoruz. Bu arada dükkana bir telefon geliyor, çalışanlardan biri “Hareketleniyor muyuz? Trump yine tweet mi atmış” diyerek telefonu açıyor ve gülümsüyor. Bu aralıkta kendisinden, kur krizinin ve siyasi gidişatın en belirsiz olduğu günlerde çarşıda birçok döviz bürosunun kurları gösteren tabelalarını kapattıklarını ve alım-satım işlemlerini durduklarını öğreniyoruz.
Bunlara ek olarak Karakan, çarşı esnafından birinin Forex işlemleri yaparken yüksek miktarda dolar borcuna girdiğini ve intihar ettiğini duyduğunu da aktarıyor.
Çarşı esnafından iki kişinin kur krizi sebebiyle intihar ettiği, hafta içi Bloomberg'de yayınlanan bir haberde de dile getirilmişti.
İsminin açıklanmaması koşuluyla konuşan bir kuyumcu da işlerinin geçen yıllara kıyasla ‘çok kötü durumda’ olduğunu söylüyor ve kur krizinin altın piyasasını epey etkilediğini anlatıyor: “Pek satan da yok, alan da...”
30 yıldır çarşı esnafının içindeymiş. En kötü zamanın 2016 yılında, terör saldırıları sırasında olduğunu söylüyor ama son dönemdeki ekonomik gelişmelerin işlerini hemen hemen 2016’daki noktaya gerilettiğini de ekliyor: “Kâr marjı –farazi konuşalım- bir anda 100 TL’den 50 TL’ye kadar düştü... Ertesi günü düşünemiyoruz.”
Çarşıdaki genel havanın oldukça karamsar olduğunu da dile getiriyor. ABD ile Türkiye arasındaki gerilime bakışını sorduğumuzda ise “Kriz devam ederse kötü... Süper güçle, Avrupa’yla kavga ediyorsun; yarın-bugün onlardan yardım isteyeceksin, o zaman ne olacak” diyerek cevap veriyor.
Tabii ki herkesin gözünde durum böyle değil. Çarşı, farklı siyasi görüşleri de bir arada barındırıyor. Konuşmak için yanaştığımız bir diğer kuyumcu, karşı dükkânı gösterip muzip bir tebessümle ‘basın sözcümüz orada’ diye bizi yönlendirdiğinde, Gökhan Şimşek ile tanışıyoruz.
25 senedir Kapalıçarşı'nın yerlisi. İlk günlerinde çarşının ‘tamamen yoğun’ ve ‘yerli-yabancı misafirin neredeyse eşit sayıda’ olduğunu söylüyor: “Ancak bu durum değişmeye başladı.”
Çarşıda işler zaman zaman sekteye uğramış ancak şu sıralarda eski seviyelere ulaşmaya başladıklarını söylüyor ‘basın sözcüsü’ ve ekliyor: “Burası dünyanın en eski alışveriş merkezi, her gelenin ilk uğradığı yer ve bu yüzden ölümsüz.”
Kur dalgasından dolayı alım-satımda bazı sıkıntılar yaşadıklarını ‘ancak ülke olarak bunun altından kalkabileceğimizi’ aktarıyor. Gelecek yıllardan ‘çok umutlu’ olduğunu da dile getiriyor. Bu umudun sebebi ise ‘daha fazla turist geleceğine’ dair beklenti.
Öte yandan Şimşek, 25 sene içinde turist profilinin değiştiğini ve yeni gelen turistlerin alım gücünün daha düşük olduğunu da anlatıyor.
“İnsanlar şükretmeli, daha da kötü olabilirdik; Yunanistan vatandaşı olduğunuzu düşünün"
Şimşek’e göre ekonomik kriz, ‘küresel çapta’ yaşanıyor: “Biz Türkiye olarak genelliyoruz ancak dünyada bir kriz var, Türkiye’nin borcu 50’den 150’ye çıktı ama diğer ülkelerin borcu azaldı mı, önceden gelip rahat rahat harcama yapan turistler şu an harcama yapamıyor. Tabii ki bazı siyasi meseleler de yaşandı ama bu ülkeyi bilen turistler buna pek aldırmıyor ve yeniden gelmek istiyor.”
Görüştüğümüz birçok meslektaşının aksine Kapalıçarşı’da karamsar bir hava olmadığını da dile getiriyor: “İnsanlar şükretmeli, bundan daha da kötü olabilirdik, bir Yunanistan vatandaşı olduğunuzu düşünün, şu an bulunduğumuz ortamın altına bakarak mutlu ve umutlu olmalıyız. Yoksa herkes karamsar olur, bu yanlış bir düşünce. Gün geçtikçe her şeyin daha güzel olacağı konusunda umutluyum.”
Bir başka kuyumcu da çarşıya 2001 yılında, ekonomik kriz günlerinde çırak olarak girdiğini anlatıyor ve şimdi de bir krizin içinde olduğumuzu düşündüğünü dile getiriyor: “Ama 2001’den biraz daha iyi durumdayız. İnsanlar altınlarını satmak istiyor. Ama TL sıkıntısı çekiyoruz.”
Saatçilik yapan Ali Rıza Balcı ise 1969 yılında Kapalıçarşı’da çırak olarak işe başlamış. Hem İstanbul Üniversitesi’nde tarih okuyormuş hem de harçlığını kazanmak için çarşıda çalışıyormuş: “O zaman boykot falan... İşte 3 gün açık okul, 15 gün kapalı... Ben burada takılıyordum."
Öğrencilik döneminde Saatçiler Derneği yönetimine de girmiş ve 1977 yılında kendi dükkanını açmış.
“Geçinip gidiyoruz ancak yeteri kadar değil” diyor Balcı. Çarşıda krizin 'bugünden önce çıktığını’, ‘kur'la sınırlı olmadığını anlatıyor: “1-1,5 yıl önce yıllık kiralar yarı fiyatına indi, eğer dükkan sahibiyseniz geliriniz yarı yarıya azaldı. Bundan 4 sene önce 1 milyon dolardan ucuza satılmayan dükkan, şu anda 500 bin dolar etmiyor."
Bunların sebeplerini ise ‘işlerin azlığı’ ile özetliyor ve dükkanlara da talep olmadığını ekliyor. Çarşının geleceği için de umutlu değil: “Kapalıçarşı farklı bir mecradır; bütün dünyada iş olmaz, Kapalıçarşı’da akmasa damlar, derler. Şimdi o da ufak ufak damlıyor. Kapalıçarşı’da bundan sonra gelecek arayan gençlerin ya da işadamlarının buraya gelmesi mümkün değil, gelseler de bir şey bulamazlar, geleceği yok.”
Çarşıdaki mevcut havanın karamsar olduğu yorumuna da katılan Balcı, esnaf için önemli bir haber de veriyor: “Çarşı’da bir restorasyon yapılacak, ancak parası esnaftan isteniyor, esnaflarda para yok ve dolayısıyla restorasyon yapılamıyor. Çatı bile yıllarca esnafın verdiği vergilerle yapıldı. Çarşının geleceği bundan dolayı da çok zor, bu yüzden karamsar hava hakim.”
Peki ya son dönemdeki intihar iddiaları? “Ben hiç duymadım, niye intihar etsin yaşamak varken, çarşı esnafı karamsardır da o kadar değil.”,
Son 7-8 senelik dönemde çarşıya gelen turist kitlesinde de önemli bir değişim olduğunu vurgulayan Balcı, bu durumdan kendi işinin çok etkilendiğinden dem vuruyor:
“Bizim işimiz Avrupa kültürüyle ilgili olduğu için, bizim yapıp sattığımız atıl durumdaki eski saatlerin alıcısı Avrupalılardır. Onlar gelmediği sürece bizim işlerimiz iyi değil” diyor ve sohbetin başka bir noktasında ekliyor: “Son 3-4 senedir benim dükkânıma Avrupalı gelmedi, varsa yoksa Arap turistler geliyor, onlar da lokum alıyorlar.”
Çarşıya gelen ziyaretçilerin kimliğindeki değişim, konuştuğumuz hemen her esnafın gündeminde. Kimileri Orta Doğu’dan gelenleri küçük görüyor, kimileriyse ‘yeterince paralı olmadıklarını’ söylüyor. Konuştuğumuz bir kilimci, işlerin ‘berbat’ olduğunu söylüyor ve bunun önemli bir sebebini de gelen turistlerin ‘parasız ve kalitesiz’ olmasına bağlıyor. Kur krizinden etkilenmemiş, çünkü ‘turist yok ki...’
Ancak bu değişimi fırsata çevirenler de var. Çarşının Beyazıt girişine yakın bir koridorda ‘Osmanlı fotoğrafçılığı’ yapanlar, bunun kuşkusuz bir örneği. Osmanlı dönemini yansıtma iddiasındaki kostümleri müşterilerine giydiriyor, bir tahtın önünde fotoğraflarını çekiyorlar. Konuştuğumuz dükkan yetkilisi talebin çoğunlukla Araplardan geldiğini söylüyor. İki yıldır çarşıdalarmış. İşler: “Normal...”
Öte yandan, ‘koridorların yeni sahibi’ lokumcular için de işler pek iyi gitmiyormuş. “Kiralar çok etkilendi” diyor bir lokumcu, “3 sene önce geldiğimde dolar 3,75’ti, şimdi 6...”
Konuştuğumuz esnafların önemli bir kısmı vurguluyor ‘kira meselesi’ni. Çarşıda kira sistemi dolar üzerinden çalışıyor. Kurdaki dalgalanma, bu yüzden de kiracılar için hayatı zorlaştırıyor.
Turistlerin ‘kalitesizliğinden’ lokumcu da şikayet ediyor. İşler, geçen sene biraz daha iyiymiş, son dönemde epey kötüleşmiş: “Hiç iş yok!”
Kapalıçarşı’da alışveriş yaptıkları sırada görüştüğümüz turistlerin ise yüzlerinden gülümseme eksik olmuyor. Romanyalı bir çift, dört günlüğüne İstanbul’a geldiklerini söylüyorlar. Bol bol alışveriş yapacaklarmış.
“TL’nin son dalgalanmasından mı faydalanacaksınız” diye sorunca “aynen öyle” diyorlar.
Çinli iki genç için de durum farklı değil. Bir aylığına Türkiye’ye gelmişler, bir haftayı Kapadokya’da geçirmişler. İstanbul’a ise ‘alışveriş işlerini’ bırakmışlar. En çok pırlantaya, saatlere ve kozmetik ürünlerine para harcayacaklarını söylüyorlar: “Bize kıyasla burası inanılmaz ucuz!”
© Tüm hakları saklıdır.