(16 Mayıs 2009- BirGün)
Galiba, “Beni de liberal yaptılar” demek daha doğruydu. Yapan da bizim mahallenin esnafı. Hani ben, önüme gelen dükkâna dalıyor, kimin hangi gazeteyi okuduğuna bakıyor, “Oğlum, BirGün alın ya... Başka hangi gazetede bir tanıdığınız yazıyor” diye sıkıştırıyorum ya bunları... İşte geçen gün, köşede “uluslararası bir toplantıda olduğum için yazamadığım” notu çıkmışken, karşısında görünce beni, dükkânın önüne çıktı Mustafa. “Ooooo” dedi, “Abi sen de iyice liberal olmuş yaa... Hem buradasın, hem de toplantı moplantı deyip yazmıyor, kaytarıyorsun”.
Mustafa’nın “liberal” deyişinde intikamcı bir tını var. Her sabah elinde Zaman’la görüp takılmalarımın intikamı.
Şimdi, bu Mustafa epey bıçkın. En yakası açılmadık küfürleri savurup durur. İçmesi de öyle böyle değil. Kafa iyiyiyken birilerine tampon dokundurduğu için ehliyeti de gitti garibimin. Her sabah “Bir kendine bak, bir okuduğun gazeteye” diye yüklenmemi; “Valla para vermiyorum. Birisi veriyor parasını, getirip bırakıyor” diye yanıtlamaktan bıkmış olacak ki, karşı saldırıya geçti: “Sen de liberal oldun” diyerek. Bir yandan da, BirGün aldığını “çaktırıyor” bana.
Ona göre liberallik biraz keyf ehli olmak, sıkıya gelmemek, azıcık sıkışınca kaytarmak gibi birşey. Eh, doğru yanı da yok değil bu algısının. Yine de, bana böyle saldırırsa, aramızdaki bizzat başlattığı alışverişten mahrum kalacağının farkında değil. Her sabah dükkânına bırakılan, ama okumadığı Zaman’ı bana verip, benim aldığım gazetelerin eklerini kendine ayırıyor bizimki.
Çaktırmadım ama karşı saldırısı epey acıttı canımı! Galiba, biraz da son günlerdeki tartışmalardan. Her biri pek meşhur değişik liberal rol modellerine bakıyorum da, bir yer geliyor ve o sevecen, özgürlükçü, hoşgörülü halleri yok oluveriyor; tam da zurnanın zırt dediği noktalarda.
Yıllardır yurtdışından liberal şarkılar söyleyen köşeci, Bilge köyünde 44 kişinin katledilişini etnik nedenlerle açıklamaya çalışınca mesela, cila dökülüp altından epey çirkin bir görüntü çıktı. Demek, kimi liberallerin Kürt fobisi oluyormuş!
Kimi pek şöhretli liberallerin en büyük fobisi ise işçiler, devrimciler, sosyalistler... Her fırsatta işçiliğin yok olduğunu yineleyip, diktacı yönetimler eşliğinde en vahşi işçi sömürüsü üzerinden gerçekleştirilen Güney Kore modelini koyuyorlar önümüze. Kalkınacaksak, ABD’nin sözünü dinleyerek kalkınabileceğimizi öğütleyerek!
İslamcı liberallerin ya da liberal İslamcıların turnusolu da eşcinsellikmiş meğer. Her ne kadar Ali Bulaç “yanlış anlaşıldım, söylediklerim bana ait tezler değildi” falan dese de sonradan, “Eşcinsellik geliştikçe insanların kitlesel olarak öldürülmeleri hızlanıyor. Eşcinsellikle sivillerin savaşta katledilmesi arasında bir orantı var... Şu anda Irak ve Afganistan’da sivil halkı öldürenlerin çok önemli bir kısmının eşcinsel olduğunu söylüyorlar” sözlerinin yanlış anlaşılacak bir yanı yok.
İnsan kendisine ait olmayan bir tezi ya eleştirmek için aktarır ya da benimsediği için. Oysa, Bulaç ne aktardığı “tez”i eleştirdi ne de Madımak’ta o vahşi katliamı yapanların eşcinsel olup olmadığını sorguladı şimdiye kadar.
Bir başka İslamcı liberalin, Yeni Şafak’ta Taha Kıvanç’ın, konuyu aktarışı da şöyle: “Zaman gazetesinin bir yazarı, bir TV programında Bülent Ersoy’un hoşuna gitmeyecek sözler sarf etmiş...” Neymiş; söylenenlerin bütün vahameti “Bülent Ersoy’un hoşuna gitmemek” kadarmış!
Bu kafaların, “Eşcinsel bir hakem yakışıklı ve sert bir futbolcuyu kayırır” diyen maço kafalardan ne farkı var, bilmiyorum. Bu işin kaç adım ötesi Uğur Dündar’ın eşinin yurtdışına yalnız çıkmasından ancak kendilerinin çıkarabileceği anlamları çıkaran Vakit iğrençliğine çıkacaktır, onu da kestiremiyorum.
Geçen gün, şu gay hakemin hakemlik yapamayacağı haberini sormuştum bir gay arkadaşıma. “Taraftarlara acıyorum” dedi. “Artık, ‘İbne Hakem” diye de bağıramayacaklar!”. Ondaki özgüvene sahip olmadığımdan mıdır nedir; “Sen de liberal oldun” sataşmasını böyle rahat karşılayamadım!