Yaşam

Doğan Kuban: Tekeşli olmak başka, seks başka

'Monogami' yazısıyla tartışma yaratan, mimar Doğan Kuban, AKP'ye oy veren yüzde 50'lilik kesimin

20 Haziran 2011 03:00

T24 - "Monogami" yazısıyla tartışma yaratan, mimar Doğan Kuban, AKP'ye oy veren yüzde 50'lilik kesimin evlilik kurumunun insan icadı olduğunu anlayana kadar Türkiye'de nikâhsız yaşamanın zor olacağını söyledi. Kuban, "Kişi yasal olarak monogamdır da 80 sevgilisi vardır. Böyle yapanı hukuk karşısında yakalayamazsan çok eşlidir diyemezsin" dedi.



Kuban bu açıklamayı Radikal gazetesinden Ezgi Başaran'a yaptı. İşte Kuban'ın Başaran'ın sorularına verdiği yanıtlar:

Filozof A.C. Grayling 2004’te Liberal dergisine ‘Against Monogamy-Monogamiye Karşı’ başlıklı bir yazı yazdı. Sizin Cumhuriyet Bilim Teknik’teki Monogami yazınız da ondan ilham alıyor değil mi?

Evet. Öncelikle Grayling monogamiye karşı değil. Ortaya bilimsel araştırmaları koyuyor ve diyor ki; monogami yani tek eşlilik hem insanların hem de hayvanların doğasına aykırıdır. Doğada yok böyle bir şey. Yani tek eşlilik toplumsal bir olaydır.

Grayling’in yazısında evliliğin otoriter bir kurum olduğuna dair bir eleştiri aradım bulamadım. Siz ne düşünüyorsunuz?

Evet öyle bir eleştiri yok çünkü zaten bunu dile getirmeye gerek yok. Tarih boyunca izlersen evlilik kurumunun otoriter olduğunu görürsün. En başta anaerkildi toplum. Ama o dönemle ilgili elimizde bilgi az. Sonra ataerkile dönüştü. Erkeğin fiziksel gücünden kaynaklanıyordu. Fakat o dönemde de ben kadının yine sadece çocuğu ve yuvayı korumanın dışında bir sürü iş gördüğünü düşünüyorum. İnsanın birey olarak özgürlüğü konusunda gürültü patırtı çıktığı vakit dinler, özgürlükleri tayin etme görevini ve egemenliği erkeğe vermiş. Aydınlanmadan sonra ise kadının eşitliği meselesi gelip monogamiye dayanmış.

Tam anlayamadım…

Kilise diyor ki; sen bu kadınla yahut adamla evleneceksin ve ölene kadar onunla kalacaksın. İslam ise; hepsine eşit davranmak kaydıyla dört eşe kadar çıkabilirsin diyor erkeğe. Böylelikle sözde kadını korumuş oluyor. O nedenle monogamiyle kadın erkek eşitliği arasında bağ var. Halbuki işin özü şudur: Evlilik insanoğlunun kurumsallaşma sürecinde gelişen bir kurumdur ve insan doğası temel alınarak inşa edilmemiştir.

Tabiatın düzeni

Madem insan doğasında yok tekeşlilik, evliliği niye icat etmişler sizce?

Şimdi bak… Sadece evlilik kurumu değil, eğitim, devlet, aile, felsefe tüm bunların insanın doğasına aykırı olarak icat ettiği kurumlardır. İnsanın özelliği aklını kullanarak kurumsallaşmasıdır. Ama bu kurumların tarihi koşullara göre anlamları değişir. Örneğin, annemin babasının yani büyükbabamın dört karısı varmış.

Dört karısı mı varmış?

Var tabii. Din adamlarının çoğunlukta olduğu bir aileydi. Örneğin büyükbabamın ağabeyi şeyhülislamdı. Annemin babasının da işte dört karısı olmuş. Mollaydı. Onlarla aynı binada oturdum ben bir süre. Eşlerinden biri Yemen’den gelmişti. Kuzenlerim siyahtı. Ailemiz tabii böyle devam etmedi. Babamın bir tane karısı vardı; annem. Benim de bir eşim oldu, 50 yıl birlikteydik. Şimdi bir eşim daha var. Bu arada monogami başka, seks başka.

Olur mu canım?

Amerika’da yapılan araştırmaya göre erkeklerin yüzde 70’i, kadınların ise yüzde 40’ı evlilik dışı kaçamak yapıyor, daha ne olsun. Sen o yüzde 70’i yüzde 90, yüzde 40’ı da yüzde 50-60 yap.


Artık dert değil

E tek eşli olmuyor işte öyle yapanlar?

Hiç ilgisi yok. Tek eşli bir insan evlendiği kişi dışında biriyle seks yaptığında doğasına uygun olarak davranıyor. Ve evet doğa kurallarına göre tek eşliliğin dışına çıkıyor. Fakat evli kalmaya devam ettiği, bu hukuki veya dini taahhüdünde durduğu için kurumsal olarak monogam olmaya devam ediyor. Tabiatın düzeniyle toplumun düzenini karıştırmamak lazım. Yani günümüzde tek eşlilikten söz ettiğimizde sadece kurumsal bir tek eşlilikten söz ediyoruz. Seks hayatıyla ilgisi yok. Bak, dinde zina kavramının varlığı bile insan doğasıyla ilgili bir kanıttır.

Öyleyse herkes eşini normal karşılasın başkasıyla yatarsa…

Normal karşılanıyor şimdilerde zaten. Kimsenin hayatında monogam olmak gibi bir dert yok artık. 1945’te liseyi bitirdiğimde kız arkadaş neymiş bilmezdik. Şimdi öyle değil dünya. İngiltere’de kiliseye gidenlerin oranı yüzde 10’un altına düştü mesela. Kaç tane ahbabım var, çocuk yaptıktan sonra evlendiler. Biz ise aile kavramına çok önem veren muhafazakâr bir hükümet tarafından yönetiliyoruz. Ona oy veren yüzde 50’lilik kesim evlilik kurumunun insan icadı olduğunu fark edene kadar bizim memlekette nikâhsız yaşamak zor.

Ama bu zorluk herhalde bu hükümetle gelmedi?

Tabii ki hayır. Hep vardı. Osmanlı zamanında adamın evini basıp vay zina yapıyorlar derlerdi. Bu zihniyet devam ediyor olabilir ama o zihniyetin devri bitti, anlatabiliyor muyum. O yüzden insanların tek eşliliğini, nikâhını kontrol etmek, edebileceğini düşünmek için aklından zoru olması lazım devletlerin. Dünyadan haberdar olmayan devletlerin eğilimi olabilir bu. Kadını kontrol etmek isteyen, eve kapatan toplumlar fazla yaşamaz.

Aşk, monogami-insan doğası denkleminin neresinde peki?

Aşk varsa oturursun tabii eşinle. Örneğin ben karımı seviyordum, o da beni seviyordu. 50 yıl dışarda pek bir şey yapmadan yaşayıp gittik. Şimdiki eşimle de 10 senedir birlikteyiz. Onunla da monogamız.

Öyleyse aşk bir istisna mıdır?

Aşk ne kadar sürer biliyor musun sen? Deliliktir aşk.


Bir gecelik ilişki

E siz 50 yıl deli kaldınız mı?

Kaldım çünkü o çok güzel bir kadındı. Ben de fena değildim. Beni severdi. Hem de çok. Yani aynı kadınla ya da adamla kurumsal bir baskı olsun ya da olmasın bir ömür geçirmek için iki şeyden biri lazım: Ya aşk ya saygı. İnsanların saygıdeğer olanları vardır. Onlardan birine de denk gelmiş olabilirsiniz. Aşk kadar bulunması zordur bunun da.

Bir gecelik ilişki monogamiyi bozar mı?

Yasal olarak bozmaz. Bir insan yasal olarak monogamdır da, 80 tane sevgilisi vardır. Böyle yapan bir adamı ya da kadını hukuk karşısında yakalayamazsan çok eşlidir diyemezsin.

Öyle gider o iş diyorsunuz yani…

E gidiyor zaten. Arkadaşlarına, çevrene bak. 85 yaşındayım ama hayatın akışından kopmuş değilim herhalde. Ben 50 yıl karıma âşık kaldım çünkü biraz da öyle yetişmiştim. Dünyanın kalıbı değişti anlıyor musun… Hayat, buruşuklukları, kırışıklıkları olan bir çarşaftır. Bugünkü halini beğen, beğenme durum bu. Taoist felsefede de var; iyi de var kötü de var. Sadık da var, ihanet eden de.

Dünyanın kalıbı değişti derken ahlak anlayışından mı söz ediyorsunuz?

Annem 1899 doğumlu bir öğretmendi. Teyzem de öyle. O dönemde onların arkadaşları arasında kocasına sadık olmayanlar vardı. Mesela Cumhuriyet’in başında öğretmen olmuş bir kızı alıp Anadolu’ya gönderiyorsun. Yalnız başına orada oturan bir kadın. Herkesin önünde kırıştıramayacağına göre biriyle evlenirdi. Ama Ankara’ya döndüğü zaman… Bunlar gayet normaldir. Değişti dediğim şey, önemi kalmamasıdır. Konuşmaya değmez. Cumhuriyet’e yazdığım yazının asıl amacı bunu anlatmaktı. Ama mesela seçim vaktinde işte öyle kasetler çıkarıyorlar ortaya. Halbuki halkın dert edindiği mevzular değildir bunlar. O onunlaymış, bu bununlaymış. Bu tür şeyleri küçük bir bilgi olarak not defterine yazan kalmış mıdır bilmiyorum. Ki MHP’nin oylarının etkilenmemesi de kanıtı. Böyle şeyler bu devrin sorunları değil.

Nedir bu devrin sorunları?

Çok basit: Açlık ve enerji. Dünyada 1 milyara yakın insan düpedüz aç. Açsan, kimse sana niye Ahmet’le yattın da 50 kuruş aldın demez. Gayet açık.

Lider Türkiye biraz palavradır Monogami yazınızda politikanın toplumsal dinamiğin gerisinde olduğunu söylüyorsunuz. Neden?

Kesinlikle öyle. Dünyada da geri çünkü bu kapitalizmin işine yarıyor. Politikanın geri kalması elbette hüküm sürdüğü toprakları da dibe çeker. Şimdi deniyor ki; Türkiye bölgesel lider… Bu biraz palavradır. Bugün İsrail’in 80 tane nükleer başlığı var. Araplara gelince şunu söyleyeyim: Ne kadar bugün farklı görünseler de Türklerden hiç hoşlanmazlar. 1965’te Harvard Üniversitesi’yle birlikte Suriye’de kazı yapıyorduk. Ben de ekibin mimarıydım. Araplar benim yanıma gelip, ‘Bir gün size gününüzü göstereceğiz’ derdi. Edward Said’in ‘Oryantalizm’ kitabının hiçbir yerinde Türk’ten bahsedilir mi mesela… Adı zikredilmez. Arap dünyası için Türkiye halkı sadece beladır.


Yeni Osmanlı

El Cezire kanalı Türkiye’ye ayırdığı bir programı ‘Yeni Osmanlılar’ diye lanse etmişti ama geçen akşam...

Yeni Osmanlılar mı? Kime göre, kim bizi öyle görüyor ona bakmak lazım. Ben şimdi sana Türkiye’nin en büyük adamıyım desem, bir manası var mı? Alay eder herkes. Bak, şunu diyebiliriz, Ortadoğu’daki birkaç millete: Bizim gelirimiz sizden fazla. Üretimimiz sizden fazla. Üniversitemiz fazla. Elbette biz bir İran ya da Irak değiliz. Ama bu nereden kaynaklanıyor? Başlangıcımız Osmanlıydı, sonra da biz devrim yaptık. Böylelikle onlardan ilerideyiz.