Gündem

Doç. Dr. Burak Cop: AKP ile MHP'nin getirdiği düzenleme, ihale şartnamesi gibi; tehlikeler var

İttifak partiler maça 1-0 önde başlıyor

26 Şubat 2018 14:53

"Seçimin kuralları, sandık çevresinin düzenlenmesi, sandık kurulunun belirlenmesi gibi başlıklarla ilgili değişikliklerin tümü tehlikeler barındırıyor"

Seçim sisteminin kurallarını iktidar lehine değiştiren tasarıyı, konuyla ilgili çalışmalarıyla tanınan Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Burak Cop, "Bu düzenleme bana bir seçim sistemi değişikliğinden ziyade, ihale şartnamesi gibi görünüyor" diyerek, "Belirli bir amaç ortaya konmuş, o da AKP ve MHP’nin alacakları oyla maksimum milletvekili çıkarmaları; yüzde 10 barajı muhafaza edildiği halde MHP’nin barajı geçmesinin sağlaması; AKP’nin de aldığı oyla, MHP’den gelecek katkı sayesinde normalde çıkaracağından daha fazla milletvekili çıkarması" ifadesini kullandı.

"İlgili değişikliklerin tümü tehlikeler barındırıyor" diyen Cop Evrensel'den Serpil İlgün'e konuştu.

Cop'un açıklamaları şöyle:

Seçim sisteminde yapılacak değişikliğin ruhuyla ilgili değerlendirmenizle başlayalım. Herkesi ilgilendiren ancak kimseye danışılmadan yapılan düzenlemeyle iktidar partisi ne amaçlıyor?

Bu düzenleme bana bir seçim sistemi değişikliğinden ziyade, ihale şartnamesi gibi görünüyor. Belirli bir amaç ortaya konmuş, o da AKP ve MHP’nin alacakları oyla maksimum milletvekili çıkarmaları; yüzde 10 barajı muhafaza edildiği halde MHP’nin barajı geçmesinin sağlaması; AKP’nin de aldığı oyla, MHP’den gelecek katkı sayesinde normalde çıkaracağından daha fazla milletvekili çıkarması. İki partinin çıkarları gözetilerek hazırlandığı için bir kanun değişikliğinden çok ihale şartnamesi gibi görünüyor bana.

26 maddelik tasarıda sizin altını çizdiğiniz en sorunlu maddeler hangileri?

Değişikliğin çok problemleri yanları var tabi. Bunları iki başlıkta toplayabiliriz. Birincisi milletvekili sayılarının hesaplanması, yani partilerin milletvekillerinin dağıtılması metodu. Yapılan düzenlemeyle ittifak kuran partilere avantaj sağlanıyor. İttifakta yer alan partilerin oyu birlikte toplanıyor ve her birine kaç milletvekili dağıtılacağı belirlenmeden önce, toplam kaç milletvekilinin çıkartılacağı hesaplanıyor. O hesaplandıktan sonra da ittifak partilerine dağıtılıyor milletvekilleri. Bu da ciddi şekilde ittifakta yer alan partilere avantaj sağlıyor ki bu, pusulada yer alan öbür tüm partilerin aleyhine bir durum. İttifak içindeki partilere ayrıca bir hesaplama yöntemi uygulanarak sistem içinde bir küçük seçim sistemi daha oluşturulmuş.

Açıkçası Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) -1995 yılında yapılan bazı değişiklikleri iptal ettiğini hatırlayarak- bunu iptal etmesi gerektiğini düşünüyorum. Ama mevcut koşullarda bunu yapıp yapmayacağı tabii ki ayrı bir konu.

Değişikliğin ikinci boyutu da birinciden az önemde değil; seçimin kuralları, sandık çevresinin düzenlenmesi, seçmen kütüklerinin oluşturulması, sandık kurulunun belirlenmesi gibi başlıklarla ilgili değişikliklerin tümü tehlikeler barındırıyor.

AKP’nin buna neden gerek duyduğu sorusuna sizin yanıtınız ne? MHP ittifakından beklediği oy desteğini sağlayamıyor mu ki, seçimin kurallarını bu düzeyde değiştirme gereği duyuyor?

Elbette yüzde 50’yi bulma meselesi iktidar için bir sorun. MHP’nin iktidara alenen yedeklenmiş olmasının da sorunu ortadan kaldırmadığı anlaşılıyor. Belirttiğim gibi, getirilen düzenleme normalde yüzde 10 barajını geçme şansı olmadığı açık hale gelen MHP’nin yüzde 10 barajı muhafaza edilerek Meclise sokulmasının yolunu açıyor.

Fakat işin bir de öbür boyutu var; MHP’nin normal şartlarda milletvekili çıkarmaya oyunun yetmediği 2, 3 veya 4 milletvekili çıkaran seçim çevrelerinde, MHP’den gelecek oy sayesinde AKP’nin bir tane daha fazla milletvekili çıkarması mümkün olacak. Amasya’yı örnek verelim; Amasya’da toplam üç milletvekili var, bunun 2’sini AKP, 1’ini CHP çıkarıyor. MHP’nin oyu vekil çıkarmaya yetmiyor. Şimdi öyle bir manzara ile karşılaşılacak ki, AKP-MHP oyu toplanarak AKP’ye üç milletvekili, MHP’ye sıfır milletvekili dağıtılacak. Yani işin AKP’ye yarayan tarafı daha fazla.

Bundan da, sadece cumhurbaşkanlığı seçiminde değil, Mecliste çoğunluğu sağlama konusunda da endişeleri olduğunu anlıyoruz. Çünkü Mecliste 600 milletvekilinin 300’den fazlasını elde etmek de önemli bir hedef. Bu konuda da kaygıları olmalı ki böyle bir değişikliği gündeme getirdiler.

Belirttiğiniz kaygılar kimi AKP’li yazarlarca da dile getiriliyor. AKP tabanında başkanlığa, belediye başkanlarının görevden alınma şekline ve MHP ile ittifaka itirazların olduğu; aynı şekilde MHP tabanında da AKP ile ittifaktan hoşnut olmayan bir kesimin bulunduğu söyleniyor. Afrin harekatının desteği artırdığı söylense de, peş peşe yayınlanan seçim anketlerine bakılırsa, 2019 seçimi iktidar açısından ‘garantilenmiş’ değil...

Dediğiniz doğru, farklı kamuoyu araştırmalarına göre 16 Nisan referandumunda MHP tabanı üçte iki ile dörtte üç arasında bir oranda ‘hayır’ oyu kullandı. Bugün de MHP tabanının büyük bir kısmının İyi Parti’ye kaydığı anlaşılıyor. AKP açısından da sıkıntılı bir durum var; MHP ile ittifakın ötesine geçen bütünleşmenin, özellikle Kürt nüfusun çoğunlukta olduğu illerde AKP’ye nasıl bir bedel getireceği bir soru işareti. Zaten seçimin yürütülmesine dair kurallarda yapılan değişikliklerin önemli amaçlarından birinin, oradan yaşayacakları kayıpları telafi etme olduğunu not etmeliyiz. Seçimin OHAL koşullarında devam edeceğini düşünürsek, yapılan değişikliklerin Doğu ve Güneydoğu illerinde çok daha şiddetli bir şekilde uygulanacağını düşünüyorum.

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ, mühürsüz pusula ve zarfların geçerli sayılmasıyla ilgili eleştirilere, ‘Şekil kuralına vatandaşın iradesini feda ediyorduk, şimdi bunu ortadan kaldırmış olduk’ yanıtını verdi. Mühürsüz oy ve pusulaların geçerli sayılacak olmasını, Bozdağ’ın yanıtı üzerinden nasıl değerlendirirsiniz?

Hukukta şekil esasın önünde gelir. Şekil şartları diyerek onu önemsizleştirmemek lazım. Bu alanı bir kere esnetmeye başladınız mı çok daha büyük usulsüzlüklere, çok daha büyük -gerekirse- sahtekarlıklara alan açarsınız. Bazı şeyleri göz ardı ederek meşrulaştırabilirsiniz. 16 Nisan referandumundaki şaibenin temel kaynaklarından biri olan mühürsüz oy pusulalarının geçerli sayılması bu açıdan çok sorunlu ve üzücü bir değişiklik. Yanı sıra sandık kurulu başkanlarının kamu görevlileri arasından atanacak olması da yine iktidarın sandık başlarına daha çok hakim olması sonucunu getirecek. Bu da iktidarın seçim sürecindeki kontrolünü artıran bir değişiklik. Ek olarak, sadece sandık kurulu başkanının değil, vatandaşın ihbarıyla da kolluk çağrılabiliyor olması -burada yine ister istemez daha çok Doğu ve Güneydoğu illerini düşünüyoruz- polis ve jandarma baskısı altında bir seçim ortamı yaşanacağını düşündürtüyor.

Yapılan değişikliklerde başka pek çok sıkıntılı madde var ama bir bütün olarak baktığımızda seçim kurallarını iyice dejenere eden, görüntüdeki sandık demokrasisini de ilga eden bir değişiklik paketiyle karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Böyle olunca da insanın aklına ister istemez “Acaba nasıl bir usulsüzlüğün altyapısı hazırlanıyor” sorusu geliyor.

Oyları anketçilerin kararsızları dağıttı gibi dağıtacaklar

Getirilen değişiklik düzenlemesinin en anlaşılmayan maddesi ittifak vekillerinin dağılımına ilişkin. İttifak şeması içindeki partilerin tümüne mühür vurulsa bile bu oy geçerli olacak ve ittifak oyu sayılacak. Peki, milletvekili dağılımı nasıl hesaplanacak?

Partilerin aldıkları oy oranına göre hesaplanacağı söyleniyor. Fakat hangi oy oranına göre? Değişiklik maddesinde bununla ilgili karmaşık bir hesaplama metodundan bahsediliyor. Ben o maddeyi anlamakta zorlandım. Akabinde kağıt-kalem ve hesap makinesine başvurunca manzara açıklığa kavuştu. Adresi belli olmayan ama ittifaka verilmiş oyları, adresi belli oyların toplamında hangi partinin ne oranda oyu varsa, aynı oranlara göre partilere dağıtacaklar.

Örneklendirirsek?

Şöyle örnekleyeyim: X şehrinde AKP 200 bin, MHP 50 bin oy aldı, ittifaka verilmiş ama adresi belirsiz de 30 bin oy var. 200 bin ile 50 bini toplayacaklar; 250 bin. Sonra da 200 binin ve 50 binin o toplamdaki oranını bulacaklar. AKP için oran beşte dört, MHP için beşte bir. İşte o adresi meçhul fakat ittifaka verilmiş 30 bin oyun beşte dördünü yani 24 binini AKP’ye; beşte birini yani 6 binini de MHP’ye yazacaklar. Seçim sürecini yozlaştıran maddelerden biri olduğundan AYM’nin bu maddeyi de iptal etmesi gerekiyor. Adresi belli oylar üzerinden, belirsiz oylar hakkında projeksiyon yapılıyor. “Onlar öyle verildiyse bunlar da böyle verilmiş sayılsın” deniyor. Bir ankette kararsızları partilere dağıtırcasına partilere oy dağıtılıyor. Projeksiyonu anketçiler yapar, araştırmacılar yapar, akademisyenler yapar. Ama ilçe seçim kurulu ya da YSK yapamaz, yapmamalıdır. Böyle bir seçim, seçimden başka her şeye benzer.

Bunları yapacağınıza bırakın dağınık kalsın!

İktidar partisi ve Genel Başkanı Erdoğan’ın başkanlık referandumdaki ana argümanlarından biri ‘Artık koalisyonlar dönemi bitecek, istikrar gelecek’ olduğundan, MHP ile resmileştirilen ittifak ‘Hani koalisyon dönemi bitecekti?’ sorusunu öne çıkardı. AKP cephesi eleştirilere, ‘Bu koalisyon değil, ittifak’ yanıtını veriyor. Soru şu; bu koalisyon değilse, seçim sonrasında koalisyon olmayacaksa, ittifak neden yapılır?

Sorunuz çok doğru bir soru. Yurtdışındaki örneklerine de baktığımızda partiler ittifak kurarken genellikle önden bir protokol açıklarlar; derler ki “Şu ilkeler çerçevesinde birlikte olduk, iktidara geldiğimizde bu politikaları uygulayacağız.” Türkiye’de mevcut sisteme göre acayip olan şu; şu anda hileli bir referandumla da olsa başkanlık sistemine fiilen geçmiş durumdayız. Başkanlık sisteminde zaten yürütme, yani iktidar Meclisten çıkmıyor. Dolayısıyla yasama organı için yapılan seçimde partilerin bir araya gelerek, “Biz şu ilkeler çerçevesinde bir araya geldik” diye açıklayabilecekleri bir zemin de yok. O zaman yine baştaki mülahazaya dönüyoruz; bu bir ihale şartnamesi. MHP yüzde 10 barajına takılmadan Meclise girsin, AKP de alacağı oyla, normalde kazanacağından daha fazla milletvekili kazansın gibi pratik bir amaca hizmet eden bir düzenleme.

Diğer yandan, ilkesel olarak ittifakın mümkün kılınmasına, hukuksal bir zemin kazandırılmasına tabii ki karşı değilim. Ama bu şekilde yapıldığı zaman, seçim sisteminin daha adil ve temsili olmasını savunan bir akademisyen olarak, bunları yapacağınıza bırakın dağınık kalsın diyorum!

Adil bir seçim ortamının yaratılması ön şartı OHAL'in kaldırılması

AKP, MHP ile kurduğu ittifakı eleştiren CHP’ye HDP ile ittifak kurmasını öneriyor. Hatta iktidar cephesindeki hemen tüm aktörler CHP-HDP ittifakının kurulduğu propagandasını yapıyor. CHP ile HDP ittifak yapar mı sorusu, seçimin kurallarının değiştirilmesi konusundan bağımsız da tartışılan bir konu ama iktidarın buradaki stratejisi için ne söylersiniz?

Türkiye’de iktidarın böyle bir şeyi murat etmesi şaşırtıcı olmaz. Çünkü uzun zamandır, özellikle de 15 Temmuz’dan beri siyasette kartların yeniden karıldığı, ittifakların yeniden şekillendiği, MHP’nin tam anlamıyla iktidara eklemlendiği, iktidarın başka bir takım aktörlerden de müttefikler devşirebildiği bir ortamda CHP’yi “gayri milli” cephenin parçası olarak gösterme çabaları var. Ve bunlar sistematik çabalar. CHP ve HDP’yi aynı yerde ve beraber göstermek, toplumu çoğunluğu kendilerinde kalacak şekilde ikiye bölme amacı güttüğünden, iktidarın tercih edeceği bir şey. Siyaseti, bir tarafta AKP-MHP ve diğer müttefikleri; diğer tarafta CHP ve HDP şeklinde ikiye bölmek, seçmene böyle sunmak AKP’nin tercih edeceği ve koşullar uygun olursa yapmaktan çekinmeyeceği bir strateji. CHP, HDP yetkilileri herhalde seçim sath-ı mailine girildiğinde bunu da göz önüne alarak karar vereceklerdir diye tahmin ediyorum.

Demokrasi cephesinin oluşturulması, yapılan değişiklikler düşünüldüğünde daha da elzem görünüyor, ne dersiniz?

Şüphesiz bu bir ihtiyaç. Türkiye’de demokrasi güçlerinin nasıl bir stratejiyle, nasıl bir programla, hangi taktiksel bağlaşıklık ilişkilerle seçime girecekleri tabii ki önemli bir konu. Ama ondan daha önemli bir konu var; o da serbest ve adil bir seçim ortamının yaratılması. Bunun da ön şartı OHAL’in kaldırılması. OHAL’in kaldırılması için yurt genelinde çok geniş kesimlerin seferber edileceği bir kampanya başlatılırsa, ben bunun demokrasi cephesi açısından hem güçlü bir çıkış noktası olacağını, hem meşru bir talep olduğunu hem de aynen 2017 referandumunda olduğu gibi bileşenlerin toplamından daha geniş bir kitleye ulaşabileceklerini düşünüyorum. OHAL şartlarında geçirdiğimiz 2017 referandumunda özellikle Güneydoğu bölgesinde çok ciddi usulsüzlükler yapıldığı ortaya çıkmıştı. Örneğin bütün Türkiye’deki ‘evet’ oyları, bir önceki seçimdeki AKP-MHP oylarının gerisinde kalırken, burada onun ötesine geçti. Usulsüzlük olduğu anlaşılan ikinci önemli şey de, geçersiz oy oranının en yüksek olduğu bölgenin Doğu, Güneydoğu olması. Bunların hangi koşullarda olduğunu biliyoruz. Bu nedenle seçimin yürütülmesi konusunda getirilen değişikliklerin, OHAL koşullarında, bilhassa bu bölgede çok daha yaygın, çok daha geniş kapsamlı usulsüzlüklere ve sahtekarlıklara yol açabileceği endişesini taşıyorum.

AKP cephesinden, seçimlere doğru OHAL’in kaldırılacağı vs söyleniyor. Ancak bazı yorumculara göre OHAL kalksa bile yapılacak değişikliklerle zaten seçimin güvenliği rafa kaldırılmış oluyor. Katılır mısınız?

Evet, OHAL kalksa bile getirilen düzenlemeler OHAL koşullarını yeniden üreten düzenlemeler. Ama ben iktidarın “OHAL’i kaldırırken onun yerine ikame edilecek bir şey getirelim” diye düşündüğünü zannetmiyorum. Çünkü iktidarın OHAL’i kaldırma gibi bir niyete sahip olmadığını düşünüyorum. Zaten böyle bir işaret de almıyoruz.

Yerel seçimi fiili işbirlikleriyle kotarmayı düşünmüş olabilirler

Yapılan değişikliklerin yerel seçimleri de kapsaması bekleniyordu. Nitekim ittifak görüşmeleri boyunca yerel seçimler için de birtakım pazarlıklar yapıldığı, MHP’nin bazı belediye başkanlıklarının kendisine verilmesini istediği gibi kulisler basına yansımıştı. Yerel seçimler neden dışta bırakılmış olabilir?

Şunu tahmin etmek mümkün, demek ki yerel seçimlerde yapılacak işbirliği, fiili bir işbirliği olacak. Bazı yerlerde AKP, MHP adayı lehine seçime girmeyebilir, bazı yerlerde de MHP girmeyip, AKP adayını destekleyebilir. Bu tür fiili işbirlikleriyle yerel seçimi kotarabileceklerini düşündülerse, bir de yerel seçimle ilgili uzun uzun kurumsal değişiklikleri tasarlamak zahmetine girmeyi istememiş olabilirler. Yoksa, dediğiniz gibi hazır kanuna el atmışken yerel seçimler için de ittifak kurulmasını resmi hale getirmeleri mümkündü ama yalnızca 18 yaş düzenlemesiyle yetindiler. O da zaten seçimin kurallarına dair belirleyici bir değişiklik değil.

İttifak partiler maça 1-0 önde başlıyor

“Türkiye’de Seçim Sistemleri” kitabınızda detaylı incelediğiniz için soralım; daha önce buna benzer bir düzenleme söz konusu mu?

İki açıdan benzemiyor. Her şeyden önce, Türkiye’de partilerin ittifak kurmasına bugüne kadar hiçbir sistem izin vermiyordu ama fiili ittifaklar kurulurdu. Bazı partilerin adayları partilerinden istifa edip bir diğer partinin listesinde seçime girerlerdi. Bu fiili bir ittifaklar pek çok seçimde yapıldı. Diğer yandan partilerin resmi olarak ittifak kurulmasına izin verilmesi halinde bunun usulü bellidir. İhale şartnamesine benzetmemin sebeplerinden biri de bu. Öyle bir şey yapıyorlar ki, tüm düzenlemeler ittifakın kazanması üzerine kurulmuş. Değişiklikte sıra dışı bir uygulama daha getiriliyor ve “birden fazla mühür basılırsa bu da geçerli olsun” deniyor. Bütün bunlar Türkiye’de ve dünyada örneği olmayan şeyler. Yani öyle bir düzenleme ki -biraz abartarak söyleyeyim-, bu mantıkla “seçimde AKP ve MHP’ye verilen oylar dışındaki oylar geçersizdir” diye bir kanun maddesi de çıkartılabilir.

Özal 1987 seçimlerinden önce kontenjan milletvekilliği diye bir kategori yarattı. 4, 5 ve 6 sandalyeden oluşan seçim çevrelerinde en fazla oyu alan partiye ekstra bir milletvekilliği veriliyordu ama en azından teorik olarak bu artı 1 milletvekilini sadece ANAP değil, mesela muhalefetteki SHP’nin alması da mümkündü. Ki, bazı illerde onlar aldılar. Burada ise yapısal açıdan öyle adaletsiz bir değişiklik yapılıyor ki, ittifakın içinde yer alarak maça 1-0 önde başlıyorsunuz. Dolayısıyla, zaten can çekişmekte olan demokrasiyi iyice dejenere eden, adil ve serbest seçim ortamını büsbütün ortadan kaldıran bir düzenleme.