Gündem
BBC Türkçe

Diyarbakır Barosu: Çocuklara cinsel istismar vakalarında yüzde 700'lük artış var

Dünya Çocuk Hakları günü için bir rapor hazırlayan Diyarbakır Barosu, çocuklara yönelik şiddet ve istismar vakalarında çok büyük artış görüldüğünü söylüyor.

29 Nisan 2018 20:30

Diyarbakır Barosu, Dünya Çocuk Hakları günü için hazırladığı raporda çocuklara yönelik şiddet ve istismarda büyük artış tespit edildiğini açıkladı.

Baronun raporuna göre, Türkiye'de çocuklara yönelik cinsel istismar vakalarında son on yılda yüzde 700'lük artış görüldü.

Sadece 2016 yılında çocuklara cinsel istismar suçlamasıyla 15 bin 51 dava açılmış. Üstelik baro raporunda, gerçek hayatta yaşanan cinsel istismar vakalarının sadece yüzde 15-20'sinin adli makamlara yansıdığı tahminine yer veriyor.

Bir basın toplantısıyla kamuoyuna duyurulan raporu Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Merkezi Üyesi Avukat Ümit Asye Demir okudu ve tablonun çok vahim olduğunu söyledi.

Demir "Bizleri asıl kaygılandıran kayıtlara geçmeyen istismar vakalarının birçoğunun çocukların devlet koruması veya devlet çatısı altında iken uğramış oldukları istismarın yine kamu otoritesi eliyle kapatılıyor olması gerçeğidir" diye konuştu.

Diyarbakır Barosu'nun kapsamlı raporunun dikkat çeken bulgularından biri de çocuk yaşta evlilikler ile ilgili.

Raporda, 2016 yılı rakamları üzerinde yapılan incelemelere dayanılarak, evlenen her 100 kişiden 18'inin çocuklar olduğu kaydediliyor.

On yıllık rakamları da değerlendiren baro raporunda 2006-2016 arasında evlendirilen kız çocuğu sayısının 482 bin 908'e ulaştığı belirtiliyor.

Raporun dikkat çektiği bir diğer başlık da çocuk işçi kavramı.

Çocuk emeğinin ucuz olmasının, işverenlerin yasal yükümlülüklerden kaçınmasına yol açtığını söyleyen Baro raporu, bu durumun çocuk işçiliğini daha da cazip hale getirdiğine vurgu yapıyor.

Baro adına konuşan Avukat Ümit Asye Demir, 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu ile çocuk işçinin isminin 'çırak' olarak değiştirildiğine dikkati çekti ve bu değişiklik ile çocuk emeğinin sömürülmesinin meşru bir zemine oturtulduğunu savundu.

Raporda, Sosyal Güvenlik Kurumu SGK'nın verilerine göre 1 milyon 170 bin çocuk işçinin, çırak adı altında devlet eliyle çalıştırıldığı da kaydediliyor.

2016 yılı Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre çocuk işçi sayısının ise 708 bin olduğunu belirtiliyor.

Çocuk işçiliğinin, çocuk iş cinayetlerini de beraberinde getirdiği, 2016 yılında 56 çocuğun iş kazalarında hayatını kaybettiği de ekleniyor.

Türkiye'deki çocuk işçi sorununun Suriyeli mültecilerin gelmesiyle daha çok büyüdüğüne dikkat çeken rapor şöyle devam ediyor:

"1 milyon 358 bin 904 çocuğun mülteci olarak giriş yaptığı ülkemizde, bu çocukların eğitim olanaklarından yararlanamadığı düşünüldüğünde, en az yarısının kayıt dışı sektörde çalıştığı bilinen bir gerçektir."

Baronun öne çıkardığı bir diğer konu da cezaevindeki çocukların durumu; İşkence, kötü muamale, istismar iddiaları.

Resmi kayıtlara göre 2016 yılında 2 bin 106 çocuk cezaevindeydi.

Raporda cezaevlerinde kötü koşullarda tutulan ve kötü muameleye maruz kalan çocukların suça sürüklenme ihtimallerinin yüksek olduğuna dikkat çekiliyor.

"Kamuoyuna da yansıdığı üzere çocuklar ceza infaz kurumlarında kapalı kapılar ardında işkenceye, kötü muameleye maruz kalmakta ve hatta kamu çalışanları veya akranları tarafından istismara uğramaktadırlar. Tam da bu sebeplerle çocuk cezaevlerinin kapatılması gerekirken, maalesef yeni çocuk cezaevlerinin yapımına devam edilmektedir."

Ayrıca cezaevinde ebeveynleriyle birlikte yaşamak zorunda kalan çocuklar sorunu da acilen çözülmesi gereken konuların başında geldiğine vurgu yapılmış.

Raporda, Türkiye'de çocukların en temel hakkı olan yaşam haklarının hiçe sayıldığı, birçok çocuğun zırhlı araçların çarpması sonucu hayatını kaybettiği belirtiliyor.

"Kolluk görevlilerince işlenen bu suçların aydınlatılması ve sorumluların yargılanması için yapılan tüm talep ve çağrılarımız ne yazık ki karşılık bulmamaktadır (…) Cezasızlık politikaları maalesef her geçen gün yaşam hakları ihlal edilen çocuklara başka çocukların eklenmesine neden olmaktadır."

20 Kasım 1989'da kabul edilen Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi; kişisel, sosyal, ekonomik ve kültürel hakları bir arada içeren nadir uluslararası insan hakları anlaşmalarından biri.

Ancak Türkiye, 1995 yılında bu sözleşmeyi kabul ettiğinde eğitim, ifade özgürlüğü, kendi kültürünü yaşatma ve kendi dilini özgürce kullanma haklarını içeren 17, 29, ve 30. maddelere çekince koymuştu.

Diyarbakır Barosu raporu, Türkiye'nin çekince koyduğu maddeleri hatırlatıyor, çocukların sözleşme ile güvence altına alınmış en temel haklarından yoksun kalarak yaşamak zorunda bırakıldıkları ifade ediliyor.

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştir