Gündem

"Diyanet, Aleviliğin özgün bir inanç olduğunu hazmedemiyor"

"Temsil etmediği bir inanç hakkında olumsuz ve rencide edici fetva vererek ve görüş bildirerek, toplumda Alevi ayrımcılığı üreten bir kurum halini almıştır"

20 Mart 2018 17:44

Birgün yazarı Turan Eser, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın, “Camiler hem Sünni hem Alevinin ibadet yeridir” sözlerine ilişkin olarak, "Aleviliğin kendine özgü bir inanç olduğu gerçeğini kabul etmez. Cemevini ibadethane, cemi de ibadet olarak kabullenemez. Kendince tuhaf tanımlamalar yapıp, Aleviliğin tarihsel kimliğini değiştirmek ister" yorumunda bulundu. 

Eser'in "Diyanet, Aleviliğin özgün bir inanç olduğunu hazmedemiyor" başlığıyla yayımlanan (20 Mart 2018) yazısı şöyle: 

Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) bir asimilasyon merkezidir. Aleviliğin varlığını kabul etmiyor ve onu kendine benzetmek istiyor. Devlet eliyle farklı inançların, tektipleştirilmesine çalışan bir kurumdur. Dolayısıyla, ideolojik ve teolojik sopasını, Alevilere karşı kullanır. Aleviliğin kendine özgü bir inanç olduğu gerçeğini kabul etmez. Cemevini ibadethane, cemi de ibadet olarak kabullenemez. Kendince tuhaf tanımlamalar yapıp, Aleviliğin tarihsel kimliğini değiştirmek ister. Alevi inancı hakkında yargıyı, siyasi otoriteyi, eğitim-öğretimi etkileyen ve müdahaleci tutumları mevcuttur. Temsil etmediği bir inanç hakkında olumsuz ve rencide edici fetva vererek ve görüş bildirerek, toplumda Alevi ayrımcılığı üreten bir kurum halini almıştır.

Osmanlı Şeyhülislamlığı’nı zihniyet olarak sürdüren DİB’in, Alevilik ve Aleviler hakkında hüküm vermesine de Aleviler haklı olarak kızıyor. Bu kızma hali yeni değil. Asırladır Alevilere “Sen benim gibi inanacaksın” diyen zulmün kendisine kızmadır. Şimdi de Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Alevileri kızdıran hüküm vermiş; “Alevi ve Sünni kardeşlerimizin arasında bizim gözümüzde hiçbir fark yok. Cami hem Sünninin hem Alevinin ibadet yeridir.”

Fark var… Diyanet bu farkları bal gibi biliyor ama işine gelmiyor. Emevi zihniyetinin fetvalarına rağmen “farkları” yok sayamayız. Hem de çok fark var… Alevi âşık ozanlar, bu derin farkları deyişleriyle Osmanlı’ya anlatmışlar ama halifeler anlamamazlıktan gelmişler. Kendilerine benzetemedikleri kızılbaşlar için “katli vacip” diye fetva vermişler. Aleviler, DİB kurumunu tanımıyor. Ne hükmüne ne fetvalarına kulak asıyorlar. Hiçbirine uymuyorlar. Çünkü kendilerini DİB’in din anlayışında ve fetvalarında görmüyorlar ve en büyük fark bu! “Alevi ve Sünni kelimelerini çok fazla kullanarak ayrım oluşturmak isteyenlere fırsat vermemeliyiz”diyormuş. Aleviler ayrımcılık yapmıyor ki, ayrımcılığı oluşturan Diyanet’tir. 145 bini aşmış imamların arasında tek bir Alevi var mı? Yok! Bakın, farkı gördünüz mü? Camilerde görev yapan 145 bin din memurunun arasında tek bir Alevi bile yokmuş! Yani neymiş; Alevinin yeri cami değilmiş… Velev ki Aleviler DİB’in davetini kabul edip camiye geldiler. Aleviler ellerinde bağlama, kalplerinde yol aşkı, dillerindeki nefeslerle Enel Hak konuşarak, kadın erkek birlikte ibadet edip semah dönerek nasıl camiye girecekler? Dua yerine nasıl gülbeng okursa, Kâbe yerine insanı kıble yaparsa, namaz yerine cem yürütürse, “cennet ve cehennem bu dünyadadır” diye anlatırlarsa, “tapınmanın değil, ilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır” derlerse, cami bu Alevileri nasıl kabul edecek?

Alevilerin nerede ibadet edeceğine, nereyi ibadet yeri olarak tanımlayacağına Diyanet değil, Aleviler karar verir. Bu evrensel bir haktır. Kilise hem Müslüman’ın hem de Hıristiyan’ın ibadet yeri denilebilir mi? Ya da Diyanet yetkilileri, Alevilerden; “Sünnilerin ibadet yeri cemevidir” dediğini duymuş mudur? Duyamaz, çünkü Aleviler kimseye zorla bir din dayatmaz. Diyanet’te artık Alevilere ayar vermekten vazgeçmeli. Alevileri camiye sokmak için tüm yollar denendi. Halifeler, kılıçların diliyle konuştu, yere düşen kesik kızılbaş bile biat etmedi. Kadıları, Pir Sultan Abdal’ın asılmasına hükmetti, deyişler ve türküler “açılın kapılar camiye gidelim”demedi. “Şah’a gidelim” dedi. Hak meydanında ceme katıldılar.

Şeyhülislamları “kızılbaşların katli vacip” diye fetva verdiler. 40 bin kızılbaşı katledip, ancak defterlerini dürüp rafa koydular. Fakat camiye sokamadılar. Şimdi Diyanet kalkmış, “Aleviler buyurun camiye” diyor. Alevilerin ibadeti cem, ibadet yeri ise cemevleridir. Ama Diyanet asırlardır süregelen Emevi zihniyetinden kurtulamıyor.

Diyanet’in sıkıntısı var; Alevilerin, Hıristiyanlar, ateistlerin helal etmediği vergilerle dindarlık ve ibadet yapıyor. Her soruya cevap veren Diyanet, “helal edilmeyen vergiden şeyhülislam ve imamlar olarak maaş alması dinen caiz mi, değil mi”sorusuna cevap vermiyor. Asırladır haram vergileri ibadet etmeyi ve geçinmeyi caiz bildiler. Farklı inançtan halkın vergisine çökerek dindarlık yapıyorlar. Oysa Aleviler, cemevlerinin ve dedelerinin giderlerini devletten değil, kendileri karşılıyor.

Diyanet’i arpalığa çevirenler, devlet parası olmadan, alevi, hristiyan, ateist vatandaşlardan da vergi almadan, ibadet edemiyor. Başkasının parasıyla ibadet etmek ve maaş alıp geçinmek kolaydır. Ama zor olan nedir biliyor musunuz sayın Diyanet yetkilileri; bedelini ödeyerek inanmak ve ibadet etmektir. İmama maaş verirsin. Kutsal kitaplarını devler basar. Din dersini devlet verir. Camine arsa, para, imam, elektrik, su, temizlik her şey beleş olursa, “ne mutlu dindarım” dersin.

Çözüm bellidir; Diyanet kapatılmalı ve cemevleri ibadet yeri olarak kabul edilmelidir. Çünkü devlet laiktir ve dünyevidir. Uhrevi ve mezhepçi devlet olamaz. Kendini dünyevi sunup, uhrevi davranan devlet ikiyüzlüdür. Özetle; laik devletler dine karışmaz, dine para aktarmaz, her hangi bir dini grubu kollamaz, taraf olmaz. Farklı inançlara dönüp, ibadet yeri dayatamaz.