Gündem

Dinleme fezlekesinde delile rastlanmadı

Telefonları dinlenen 10 hâkim ve savcı hakkında Adalet Bakanlığı'na gönderilen fezlekede, delile rastlanmadığı kaydedildi.

18 Kasım 2009 02:00

T24 - Telefonları dinlenen 10 hâkim ve savcı hakkında Adalet Bakanlığı'na gönderilen fezlekede, özel yetkili ağır ceza mahkemesinin yetkileri kapsamında bir delile rastlanmadığı kaydedildi. Ergenekon savcılarının, dinlenen hâkim ve savcılara ilişkin olarak hazırladığı fezlekede, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin'in imzası yer almadı. Adalet Bakanlığı'nın “hâkim ve savcılar hakkında yazışmaları başsavcılar yapar” yolundaki genelgesini ihlal eden bu durumun, Engin'in kendisinin telefonlarının da dinlenmesinden kaynaklanmış olabileceği belirtildi. Ceza hukuku uzmanı Prof. Dr. Ahmet Gökçen, telefon dinlemelerine ilişkin düzenlemenin yapıldığı 1 Haziran 2005 tarihinden beri, yasadaki açık hükme rağmen, “haberleşmesi takip edilen ve suç unsuru bulunamayan tek kişiye bile bilgi verildiğini duymadığını, savcıların yasa hükmünü uygulamaktan korktuklarını” söyledi.

CNN Türk, Adalet Bakanlığı müfettişlerinin talebi üzerine mahkeme kararıyla telefonları dinlenen 10 hâkim ve savcı hakkında Ergenekon savcılarının hazırladığı fezlekeyi yayınladı. Ergenekon savcıları Ercan Şafak ve Fikret Seçen'in imzasıyla Adalet Bakanlığı'na gönderilen fezlekede, özel yetkili ağır ceza mahkemesi kapsamında bir suç deliline rastlanmadığı vurgulandı.

Bakanlık, fezleke üzerine “gereğinin yapılması için” dosyayı savcılığa yönlendirdi.

Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Gökçen, CNN Türk'ün sorularını yanıtlarken, Ergenekon savcıları yeterli delil görmemesine rağmen Adalet Bakanlığı'nın “gereğinin yapılmasını” istemesinin soruşturma yapılmasında ısrar ettiği anlamına gelmediğini kaydetti. Gökçen şunları söyledi:

“Suç şüphesi altında bulunan kişilerle ilgili olarak ceza soruşturması ve bağlantılı olarak koruma tedbirlerine müracaat yetkisi savcılara aittir. Söz konusu olayda adalet müfettişlerinin teftiş ettiği yerlerde görev yapan hâkim ve savcılar hakkında dinleme talep ettikleri ve karar aldırdıkları anlaşılıyor. Yapılan dinleme neticesinde dosya, gereğinin infazı için müfettişler tarafından Beşiktaş'taki özel yetkili ağır ceza mahkemesi savcılığına gönderiliyor. Savcılar da kendi görev kapsamlarında bir delil görmedikleri için dosyayı Adalet Bakanlığı'na gönderiyorlar. Çünkü soruşturmayı Teftiş Kurulu istemiş. Bu şamadan sonra Teftiş Kurulu da, bu sefer dosyayı özel yetkili ağır ceza mahkemesine değil de normal savcılığa gönderiyor. Burada önemli olan, dinleme talebi konusunda savcıların da, hâkimlerin de karar verirken özenli olmalarıdır. Bakın 10 hâkim dinlenmiş 9'unun iletişiminde bir şey yok. Peki o zaman niye dinlenmiş?”

'2005'ten beri dinlenen bir kişiye bile bilgi verilmedi'

Savcıların, telefon dinlemelerini düzenleyen 1 Haziran 2005 tarihli yasadaki açık hükme rağmen, yaklaşık 4,5 yıldır haberleşmesi takip edilen bir kişiye bile bilgi verdiklerini duymadığını açıklayan Gökçen, şöyle devam etti:

“Adalet Bakanlığı'nın fezlekenin ardından 'gereği yapılsın' talebi, CMK'nın 137. maddesinin son fıkrasından kaynaklanmış olabilir. Madde hükmüne göre, dinleme neticesinde suçun işlenmediği anlaşılırsa bu deliller yok edilir, dinlenen kişiye de bilgi verilir. Bu bilginin neticesinde o kişi isterse haklarını kullanır, tazminat ister vs. Ama başsavcılıklarımız bunu yapmıyorlar. Problem burada. 1 Haziran 2005'ten beri ben telefonu dinlenmiş ve dinlenene bilgi verilmiş tek kişi duymadım. Düzenleme yeni olduğu için savcılarımız ilgili mesela tazminat talep eder gibi korkular nedeniyle bu bilgileri vermiyorlar. Burada problem CMK'yı doğru uygulamak. Bu kanundaki hükümlerin uygulanmadığını, HSYK da, müfettişler de, savcılıklar da biliyor.”

Gökçen, “Adalet Bakanlığı'nın, savcılar delil bulunmadığını söylemesine rağmen ısrar etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz” sorusuna, “Bence Adalet Bakanlığı 'Nereden aldıysanız bu dinleme kararını, gereğini yapın' diyor” karşılığını verdi.

Mete Göktürk: Sorun bakana bağlı müfettiş

Eski DGM Savcısı Mete Göktürk de, şu görüşleri dile getirdi:

“Burada Adalet Bakanlığı'nın da, savcıların yaptığı da gayet normal. Savcılar dava açılıp açılmaması yönünde görüş bildirir. Bence burada önemli olan şu; siyasi otoritenin yargıya baskı yaptığı izlenimi. Hâlâ Teftiş Kurulu Adalet Bakanlığı'na bağlı. Adalet bakanlığı yürütme organına bağlı bir kurum. Adalet Bakanı'nın emrindeki bir Teftiş Kurulu'nun bakanın eğilimleri doğrultusunda hareket etmesi çok doğal.
Bu konuda hâkim ve savcıların gereken özeni göstermediklerini görüyoruz. Anayasa'da güvence altına alınan haberleşmenin gizliliği, özel hayatın dokunulmazlığı ihlal ediyor. Bunun istisnası yasayla konur, kuvvetli şüphe ve suçun başka türlü kanıtlanamayacağı gibi durumlarda bu özgürlükler sınırlandırılabilir.”

'Usule uyulmamış, ama bu olayda kaçınılmaz'

Göktürk, fezlekenin Adalet Bakanlığı genelgesine rağmen İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin'in imzasını taşımaması konusunda da şu yorumu yaptı:

“Bakanlık genelgesine aykırı bir durum. Sonuçta bu usule uymamaktır. Ama söz konusu soruşturmalar Başsavcı'yı da kapsadığı için onun önüne gitmemiş olabilir. Böyle bir durumda da kaçınılmaz.”

Göktürk, bakanlığın, fezlekeyi aldıktan sonra “gereğinin yapılmasını istemesinin” de normal olduğunu belirtirken şunları söyledi:
“Fezleke Adalet Bakanlığı'na bilgi vermek, görüş bildirmektir. Bakanlık bu görüşü aldıktan sonra 'gereğini takdir edin' diyor. O anlamda dosyayı iade ediyor. Kanıt bulunamazsa gereği takipsizlik kararıdır, bakanlık kendisi takipsizlik kararı veremez.”