Yeni Akit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak, "Can olayında konsoloslara kızıyoruz da, aslında asıl kızmamız gereken ne Can, ne de o konsoloslar. Asıl suçlu başka yerde" dedi. "Eğer bu konsoloslar, bu beyaz ajanlara sahip çıkmazlarsa, onlar sanık sandalyesine oturtulur ve mahkum olurlarsa, bunlar gibi daha birçok kişi kendi geleceğinden kaygı duymaya başlar ve bunların bilgi kaynakları kurur.. Kararlılık ve cesaret gösterisi yapmaları, 'yanınızdayız' mesajı vermeleri gerekiyordu ve bu mesajı verdiler. Yoksa insan hakları, basın özgürlüğü umurlarında değil. Kendilerine hizmet etmedikten sonra bunların kırkına on para vermezler." ifadelerini kullanan Dilipak "Edward Snowden’e sığınma hakkı versek ve size karşı komplolar üretmeye devam etsek mesela.. İster misiniz... Bir Wikileaks sitesi de biz kurarız. Sayenizde bizim iyi çocuklar da öğrendi bu işi. Zaten bir kısmına da siz öğrettiniz" diye yazdı.
Abdurrahman Dilipak'ın "Konsolosları anlamak" başlığıyla yayımlanan (2 Nisan 2016) yazısı şöyle:
Can olayında konsoloslara kızıyoruz da, aslında asıl kızmamız gereken ne Can, ne de o konsoloslar.. Asıl suçlu başka yerde..
Bu işler dün böyle idi.. Türkiye oltaya takılan balık konumunda bir ülke idi. Batının ucuz asker deposu idik. Sıçrama tahtası, “uysal koyun” ne derseniz diyin.. “Hayır” diyebilen bir Türkiye’ye alışmaları zaman alacak..
Can’la konsolos beylerin ayrısı gayrısı mı var.. Paralel yapı 1990’ların başında örgütlenirken, bu işte çalışan yerli ve yabancı akademisyenlerin, STK temsilcilerinin, gazetecilerin buluşma adresi, Amerikan Konsolosluğu, Ortadoğu ya da Boğaziçi Üniversiteleri değil mi idi..
Birçok üniversite, hatta kolejin İngilizce öğretmenleri kimlerdi sanıyorsunuz. Ya da Gülen okullarında kimler hangi istihbarat örgütleri adına icrayı faaliyet ediyordu..
Her gazeteci sadece gazeteci değildir. Her akademisyen sadece akademisyen değildir. Her STK temsilcisi sadece STK temsilcisi değildir.. Her sanatçı sadece sanatçı değildir. Kimi kuryedir, kimi monitör..
Sizin gazeteci sandığınız, her yere girip çıkan bu adamlar, belli kişileri, grubları, örgütleri izlerler. Sadece çalıştıkları gazeteler için haber yapmazlar, yurtiçinde ve dışında bazı merkezlere rapor da yazarlar.. Yazdıkları yazıların bazıları, rapor yazdıkları merkezlerin verdikleri bilgiler ve analiz raporlarının özetidir..
Bu yazarlar, STK temsilcileri ve akademisyenler, aydınlar, sanatçılarla, yemek, konser, ziyaret, özel günlerde ya da gezilerde buluşurlar.. Ayrıları gayrıları yoktur..
Eğer bu konsoloslar, bu beyaz ajanlara sahip çıkmazlarsa, onlar sanık sandalyesine oturtulur ve mahkum olurlarsa, bunlar gibi daha birçok kişi kendi geleceğinden kaygı duymaya başlar ve bunların bilgi kaynakları kurur.. Kararlılık ve cesaret gösterisi yapmaları, “yanınızdayız” mesajı vermeleri gerekiyordu ve bu mesajı verdiler.. Yoksa insan hakları, basın özgürlüğü umurlarında değil. Kendilerine hizmet etmedikten sonra bunların kırkına on para vermezler..
Anlayacağınız, Baradey ve Tony Blair’le niye Sisi’ye destek verme gereği duyuyorlarsa, onun için Can’a sahip çıkma gereği duyuyorlar..
Gülen’e de aynı sebeble sahip çıkıyorlar.. Kendi adamlarını koruma refleksleri, o kişilerle ilgili değil, kendi çıkarları ile ilgili bir durum aslında..
Hani 28 Şubat’ta bankalar yönetim kurullarını emekli generallerle doldurmuştu.. Doğan, Murdoch, Rizzoli, RTL, CNN ile niye ortaklık kurdu ki.. Sırtını güçlü birilerine dayamak için bu yolu seçti.. Cangil’ler de, Paralelgil’ler de sırtını aynı şekilde belli güç merkezlerine dayadıkları için kendilerini yenilmez olarak görüyorlardı.. Masonlar, Yahudiler, Tapınakçılar, ABD, İngiltere, İsrail kendilerini destekleyince yenilmez olduklarını düşünüyorlardı. “Özgül ağırlık” dedikleri buydu..
Paralelciler de, Cangil’ler de bütün bu olup bitenlere bir anlam veremiyorlar ve bu durumu kabullenmek istemiyorlar.. Böyle bir şeyi içlerine sindiremiyorlar.. Nasıl bir karaderili / Kasımpaşalı, beyaz efendilerine karşı böyle bir tavır içine girebilir. “One minute” ne demek. “Dünya 5’den büyüktür” ne demek, beyaz efendi kızıyor işte.. Bizde genleri ile oynanarak beyazlaştırılmış zenciler var.. “Tom Amca”lar yani.. Bizi “ehli kitap” kontenjanından “üvey evlat” gibi de görmüyorlar, ama onları “evlat” ediniyorlar.. Onun için Cangil’ler ve Paralelgil’lerle daha yakınlar.
Mavi Marmara’yı hâlâ içlerine sindiremediler, bunun farkındayız..
Ama bu konsolos efendiler, (Bizde bunların karşılığı tiplere Monşer denir) aynı yaramazlığı bir daha yaparlarsa “istenmeyen adam” ilan edilirler, haberleri olsun.
Sizin bize yaptığınızı biz de size yapabiliriz.. İster misiniz “fuatavni” gibi bir karakter üretip, her gün Obama, Kraliçe hakkında haber yapalım, bilgiler, belgeler, düzmece iddialar yayınlayalım, mutlu olur musunuz.. Bu işler zor değil.. “Ağlayan” bir “Gülen” karakteri bulmak da zor değil.. “Turkish” bir “Trump” da bulmak zor değil. Böyle bir ilişki daha saygın, böyle bir dünya daha güven verici olmayacaktır..
Edward Snowden’e sığınma hakkı versek ve size karşı komplolar üretmeye devam etsek mesela.. Bir Wikileaks sitesi de biz kurarız. Sayenizde bizim iyi çocuklar da öğrendi bu işi. Zaten bir kısmına da siz öğrettiniz.. Cömert desteğiniz bunları şımarttı.. Böyle giderlerse sizin de başınıza iş açabilirler.. Haddinden fazla özgüven gayedeki hikmeti yok eder. “The Cemaat”te de bunu görmüş olmalısınız.. Adamlar “küçük dağları ben yarattım” havasına girmişlerdi. Gücünüze ve desteğinize ne kadar büyük değer veriyorlarmış meğer..
Bizim memleketin konsoloslarının da sizin memleketinizdeki birtakım adamları ziyaret edip, onlara destek vermesini ister misiniz. Bunlar, basit, kolay, ucuz işler.. Sizinkiler “şecaat arz ederken sirkatin söyleyen adam” durumuna düştüler..
Bakın, yarın biz de bir sosyal media ağı kurarsak, orada birileri sürekli size küfredecek olursa, sonra bizden kimlik bilgilerini istemeyecek, mızmızlanmayacaksınız.. Etme-bulma dünyasıdır bu dünya. Rüzgar ekenler, fırtına biçerler.. Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste denmiştir..
Konsolos beylerin gafları bardağı taşıran son damla oldu. Umarım bundan sonra daha dikkatli olurlar.. Onlar da birileri ile kol kola girerken, bu işin artık kendileri için bir güven kaynağı olmayabileceğini düşünmeleri gerekir..
Ha bu arada, Mısır’daki batılı ülkelerin elçileri, tutukluluk hali 1000. gününü dolduran Mursi’yi de ziyaret etmeyi düşünürler mi! Sisi’nin beyaz efendilerine hayır diyecek gücü ve cesareti yok.. Ama orada Tony Blair, Mursi’yi ziyaret etmiyor, Sisi’ye danışmanlık yapıyordu değil mi! Turp sıkayım sizin demokrasinizin içine..