Akit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak, "Hep başkalarına erdemi öğütlüyoruz, hep dürüst adam arıyoruz da peki biz ne kadar dürüstüz" dedi.
"İşlerinden ötürü namaz kılmaya vaktinin kalmadığını söyleyen muhafazakârları" ironik bir dille eleştiren Dilipak, "Namaz kılamıyoruz madem Jonging yapmalıyız. Zonklayan vijdanlar için psikolojik terapi ya da mesela Transandantal Meditasyon, NLP filan iyi gelir" ifadelerini kullandı.
Dilipak yazısında muhafazakârların sekülerleştiğini iddia ederek, "Bekara karı boşamak kolaydı, paramız, malımız mülkümüz yokken daha cömerttik, olmayan malı dağıtmak kolaydı, ama artık var ve çok tatlı. Ve vermek şimdi çok zor.. Dünyaya kazık çakacağız, ahireti beklemeye sabrımız yok, yeryüzünde o cenneti şimdiden yakalamak istiyoruz" dedi.
Dilipak'ın Akit'te "Siyasetçi şöyle, bürokrat böyle.." başlığıyla yayımlanan (9 Ağustos 2015) yazısı şöyle:
Tamam siyasetçimiz dediğiniz gibi, bürokratımız da. Peki ya siz, biz ne haldeyiz..
Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş. Herkes layığını buluyor. Sonuçta biz bize benziyoruz.. Aynı topun kumaşıyız. Politikacı dediğin kişiyi kim seçiyor. Sanki gazetecisi, işadamı, STK’cısı, bilim adamı daha mı akıllı, daha mı dürüst. Al birini vur ötekine. Kimse kendi gözündeki merteği görmüyor, ötekinin gözünde çöp arıyor. “İnni küntü minezzalimiyn” demiyor kimse. Hep başkalarına erdemi öğütlüyoruz, hep dürüst adam arıyoruz da peki biz ne kadar dürüstüz.
Bazı haltlar tek başına yenmiyor.. Zina edeni, rüşvet alanı-vereni, masanın bir tarafında biri varsa öte tarafında da bir başkası var.. Bunun sivili, siyasisi yok.. Birileri yemeye karar vermişse, onun velisi olan şeytanı; onu, onun zihninde meşrulaştıracak bir sürü argüman buluyor.. Hani derler ya, kedi acıkıp da yavrusunu yemeye karar verince onu fareye benzetirmiş! İşte o hesap.. Minareyi çalmaya karar veren kılıfını da buluyor..
Bu ilk insandan bugüne hep böyle oldu. Her yerde ve her zaman hep iyiler de oldu kötüler de. Bazan iyiler arttı, güçlendi, bazan kötüler arttı, güçlendi.. Hiçbiri de ebedi olmadı. Sonunda olacak olacak.. Bu hercümerc içinde birileri kendini cennetin kapısında, birileri de cehennemin kapısında bulunacak. Birileri o zaman anlayacaktır yaptıklarının kendine hayrı olmadığını. O birileri Cehennemin yollarının iyi niyet taşları ile döşeli olduğunu, Şeytanın zehrini bazan altın tas içinde ve balla birlikte sunduğunu, şeytanın kurbanlarını bazan Allah’ın adını kullanarak kandırdığını..
Zenginler keşke iş almak için, “kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” mantığı ile zorunlu bağışlarla helal olanı murdar etmeseler ve zekatlarını borç olarak verip, daha fazlasını, karşılığını yalnız Allah’tan bekliyor olarak, malları, canları ve sevdikleri ile can feda yollara düşseler. Hani “malımız, canımız, sevdiklerimiz Allah yoluna feda olsun” diyorduk, o malla, mülkle tanışmadan önce.. Hayırlarımız bile bir dünyalık beklentisi ile takas ediliyor adeta..
Bekara karı boşamak kolaydı, paramız, malımız mülkümüz yokken daha cömerttik, olmayan malı dağıtmak kolaydı, ama artık var ve çok tatlı. Ve vermek şimdi çok zor.. Dünyaya kazık çakacağız, ahireti beklemeye sabrımız yok, yeryüzünde o cenneti şimdiden yakalamak istiyoruz. Sağlıklı, başarılı ve mutlu, heyecan verici bir yaşam peşindeyiz.. Onun için bize yaşam koçları gerekli.. Namaz kılamıyoruz madem Jonging yapmalıyız. Zonklayan vijdanlar için psikolojik terapi ya da mesela Transandantal Meditasyon, NLP filan iyi gelir. Sahi sizin hâlâ bir psikolojik danışmanınız yok mu!?
Ben zaman zaman şikayet edip duruyorum ama, doğrusu çok da sorun değil.. Allah cenneti de cehennemi de boşuna yaratmadı.. Bazıları “söylüyorsun da ne oluyor” diyor. Ne oluyorsa oluyor. Önemli olan ben üzerime düşeni yapıyor muyum.. Ben kendi derdimdeyim.. Hani ayet diyor ya “iman edenler, yaptığı işi en iyi şekilde yapanlar, sabredenler ve sabrı tavsiye edenler müstesna herkes hüsrandadır.” Ben sabredenlerden, şükredenlerden ve direnenlerden olmak ve bunu başkalarına tavsiye edenlerden olmak istiyorum. İster uyarlar, ister devam ederler. Cehenneme kadar yolları var. Onlara sormak gerek; “iman ettik demekle yakanızın bırakılıvereceğinizi mi sanıyorsunuz.” Uyarı ve davet görevini yapmayanların da “içimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak eder misin Allahım” diye düşünmeleri gerek.
Başkalarının yaptıklarını eleştirirken kendilerini aklamaya çalışanlar, başkalarına öğüt verirken kendilerini nasıl unutuyorlar. Oysa bizi gören, duyan, bilen, gören ve yaşadığımız her anın, yaptığımız ve yapmamız gerekirken yapmadıklarımızın hesabını soracak olan kadir-i mutlak bir Allahımız var. Kiramen katibin her anın kaydını tutuyor, dinleniyor ve fişleniyorsunuz, gaybe, Allah’a ve ahiret gününe inananlar için söylüyorum.
Peygamberlerin evlerinde yaşananlar ortada iken, hiç kimse kendini bu anlamda mutlak güvende hissedemez.. Hep söylüyorum. Ecel, kader, rızık belli. İnsanlar bu anlamda kaçtıklarını sandıkları şeye doğru koşarlar aslında.. Ne telaşlanıp duruyorsunuz ya hu.. Tek gerçek var, imtihan oluyoruz..Tekrarlayıp durduğum bir şeyi bir kez daha hatırlatayım: yapıp yapmadıklarımız, söyleyip söylemediklerimizle, ya kendi cennetimize sırtımızda tuğla ya da kendi cehennemimize kendi sırtımızda odun taşıyor olacağız. Selâm ve dua ile.