Medya

Dilipak: Hristiyanlık diye bir din yok, Tarsuslu biri bu 'religion'u ortaya çıkardı

"Tarsuslu, yeni 'din'ini Hatay’da ilan ediyor ve burada ilk kiliseyi inşa ediyor"

21 Haziran 2016 18:04

Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, 'Hristiyanlık diye bir dinin olmadığını' savunarak, "Hz. İsa’dan sonra böyle bir religion ortaya çıktı. Çıkaran da Tarsuslu, Hz. İsa yanlılarına savaş ilan eden 'Saul' isimli Tarsuslu bir Yahudi. Şam sokaklarında Hz. İsa’nın bedenlenmiş ruhu ile karşılaşıyor ve bir anda dine giriyor ve yeni 'din'ini Hatay’da ilan ediyor ve burada ilk kiliseyi inşa ediyor" dedi.

Abdurrahman Dilipak'ın, "Hristiyanlık, bir 'kültürel aidiyet'" başlığıyla yayımlanan (21 Haziran 2016) yazısı şöyle:

Hristiyanlık diye bir din yok. Hz. İsa’dan sonra böyle bir religio ortaya çıktı.. Çıkaran da Tarsuslu, Hz. İsa yanlılarına savaş ilan eden “Saul” isimli Tarsuslu bir Yahudi.. Şam sokaklarında Hz. İsa’nın bedenlenmiş ruhu ile karşılaşıyor ve bir anda dine giriyor ve yeni “din”ini Hatay’da ilan ediyor ve burada ilk kiliseyi inşa ediyor.. Ardından Ankara, İzmir üzerinden Selanik, Kayseri ve sonra Roma yolculuğu.. O bir havari de değil.. Biraz paganizm, biraz Roma geleneği ortaya karma bir din çıkıyor.. Domuzu, şarabı, ribayı helal kılan o. Sünneti kaldıran, Papa’yı kutsayan o.. Katolizm, Hristiyanlık adını alarak böyle doğdu ve Roma’nın “resmi din”i oldu.. Ondan sonra Roma daha önce kendini pagan kültüre göre kutsarken artık Hristiyanlık adına kutsuyordu..

Ortodoksluk zaman içinde Roma’nın baskılarına boyun eğdi.. Haçlı seferleri ve sömürge döneminde bütün inançlar bu saldırılardan zarar gördü.. Katoliklik onlara zarar verirken, kendi de bu işten etkilendi. Zaman içinde Anglikanlar, Protestanlar, farklı Hristiyan topluluklar ortaya çıktı. Mesela Mormonlar gibi..

Gerçekte Hz. İsa, Beni İsrail geleneğinden gelen bir Müslümandı. Hz. Adem’e de, Hz. İsa’ya da, Hz. Muhammed’e de gelen dinin adı İslam’dı..

Batıda ekonomi bozuldukça insanlar ilk önce kilise vergisinden kurtulmak için kilise kütüğünden adını sildiriyor.. Din zaten artık onlar için kültürel bir aidiyet. Bir vicdani kanaat konusu. Ve sonuç: 2011’de İngiliz vatandaşlarının %25’i kendini herhangi bir dine mensub görmezken bugün bu oran %48,5’a çıkmış. 

Londra’da Katoliklerin oranı %14.8 iken Müslümanların oranı %13.5. Anglikan kilisesi ve Katolikler kazandıklarının en az on katı cemaat kaybediyorlar.. Kazanılanlar ise ya esoterik tipler, ya da Hristiyan ailelerin çocukları, yaşlı ve duygusal, psikolojik sorunu olan tipler.. Yani nitelik olarak da giderek zayıflayan bir cemaat profili sözkonusu..

Bu durum sadece Anglikan dünyada böyle değil. Katolizm’de de durum çok farklı değil.. Protestanların zaten dinle bağları son derece zayıf.. “Dinsiz” kalmaktan korktukları için bağlı oldukları bir kiliseleri var o kadar.. Ortodokslar ise zaten kendi etnik kimliklerine hapsoldukları için sosyolojik anlamda genişlemeleri pek mümkün olmamakla birlikte, bulundukları bölgelerde dışlanmışlık hissine kapıldıkları için, etnik aidiyetleri ile kendi içlerinde kapalı bir hayat yaşıyorlar..

Batıda sömürgelerden getirilip Hristiyanlaştırılan en çok da kara derililerin genç neslinin artık pek de kilise ile bir ilişkisi yok. Hatta bu gençler kiliseye öfke duyuyorlar..

Bütün olumsuz şartlara rağmen İslamiyet hızla yayılıyor.. İslam’dan diğer dinlere geçiş yerine, yeni nesilde sekülerleşme sorunu yaşanıyor. Ya da Selefi, Sufi ve Şii yorumları arasında sorunlar yaşanıyor..

Müslümanlar günde 5 defa namaz kılıyor. Yılda bir ay oruç tutuyor, hac ve umre, kurban gibi ibadetlerle hayatın bütün alanlarında dini hassasiyetler sözkonusu..

Batıda Müslümanlarınkine benzer bir hafızlık müessesesi yok. Ruhban yok bir defa. Herkes dinini yaşamak zorunda.. Herkes “dininin  adamı”.. Hat sanatı ile hâlâ Kur’an yazılır, hattatlık yapılır. İkisi asıl olmak üzere, nerede ise her ay kutsal bir gece vardır..

Zekat, fitre ve sadaka İslam’da dinamik bir yapı oluşturur.. Sosyal sorumluluk alanında önemli bir finansal kaynak oluşturur mesela.. Evlilik ve sünnet törenleri dini ritüellere göre yapılır..

İslam bir dindir.. Hristiyanlık bugün artık “kültürel bir aidiyet”ten başka bir şey değil. Ruhaniyetini kaybetti. Seremoni ve ritüellerden ibaret bir gelenekten söz ediyoruz..

Yahudilik zaten kendini ırkına hapsetmiş bir başka gelenek.. Tevrat, Zebur ve İncil, aslında birbirini tamamlayan bir vahiy mecmuası iken, Yahudiler sadece Zebur’u “Kıral Davud’un zikirleri” olarak görürler. Yahudi geleneğindeki karşılığı olarak bizdeki mevlüde denk gelir.. İncil’i ise kabul etmezler.. İncil de dil ve yapı itibarı ile muharref olmasının ötesinde bizdeki Kutsi Hadislere benzer..

Aslında Müslümanlar önce Müslümanca yaşama konusunda daha fazla hassasiyet gösterseler, yani “veresetül enbiya” olsalar, yaşayan Kur’an olsalar, tebliğ faaliyetlerine hız verseler. Ve tabii İncil ve Tevrat, dil, Hristiyanlık ve batı tarihi konusunda biraz okumuş olsalar gelecekte batıda çok büyük ve hızlı bir dönüşümün başlamasına vesile olabilirler..

Yani sorun biraz bizden kaynaklanıyor..

Yahudiler de hızla dinden uzaklaşıyor.. Yahudi gençlerin durumu Hristiyanlardan daha iyi değil.. Yahudilik korku ve güç, servet üzerine kendine bir koruma kalkanı oluşturmuş.. Onun içine hapsolup kalmış bir halktan söz ediyoruz. O halkanın dışına çıkarsa herkes ona saldıracakmış gibi bir korkuları var.. Ve o halka onlar için bir kalkan, sığınak, dayanışma merkez. Orada güç ve servet var.. Bir de “üstün ırk” anlayışı var. Kendilerini ayrıcalıklı-üstün biri olarak görüyorlar.. Ama artık bu inanç da çözülmeye başladı.. Yahudi halkı esoterik bir halk.. Kehanetler üzerine kurulu bir dünyada yaşıyorlar sanki. Zaten Siyonizm ile birlikte din ruhaniyetini büyük ölçüde kaybetti. Siyasi ve ideolojik bir kalıba büründü.. Kehanet ve büyü vahyin yerini aldı. Bugün Yahudi toplumu içine hapsedildiği sanal bir dünyada yaşıyor. Irk, kehanet, uluslararası düzen, sermaye, ideoloji, politikaya dayalı bir güçten ibaret bir dünya bu.. İlahi bir korumaya değil, güç ve silaha güveniyorlar.. Öfkeleri korkuları kadar büyük..

Güneş batıdan batıyor ve doğuda şafak sökmek üzere.. Kuyudaki Yusuf’u Mısır’a sultan eden, “Servet ve iktidarı halklar ve ülkeler arasında evirip çeviren alemlerin Rabbi Allah”a hamdolsun.. Selâm ve dua ile..