Pasaportuna el konulan gazeteci Can Dündar'ın eşi Dilek Dündar, sosyal medya hesabından yurt dışına çıktığını duyurdu. Dündar, "Annelik hakkımı kullandım, aileme kavuştum" dedi.
Dilek Dündar, sosyal medya hesabından eşi Can Dündar ve oğlu Ege Dündar ile bir fotoğrafını paylaşarak şu notu düştü:
"Tam üç yıldır, hakkımda hiçbir soruşturma olmadığı halde, hukuksuz olarak pasaportum elimden alındı, yurtdışına çıkışım engellendi. Tüm yasal yolları denedim, sonuç alamadım. Anayasa Mahkemesi, iki yıldır dosyamı ele almadı.
Onlar anayasaya uymadılar, ben üç yıl yasalara güvenmenin bedelini, ailemden uzak kalarak ödedim. Sonunda annelik hakkımı kullandım ve aileme kavuştum. Umarım en kısa zamanda Türkiye hukuka, ayrı düşen tüm aile mensupları birbirine kavuşur."
Alman Haber Ajansı'na (dpa) yaptığı açıklamada Dündar, pasaportuna 3 yıldır el konmuş olmasıyla ilgili olarak, “Bu, yasadışıydı çünkü bana yönelik herhangi bir suçlama yoktu. Bütün yasal yolları denedim ama hiçbir cevap alamadım” dedi.
Can Dündar da "Nihayet kavuştuk" mesajını paylaştı.
Dündar, Alman Focus gazetesinde yer alan haberin içeriğini de paylaştı: "Dilek Dündar'ın seyahat etmesine 3 yıldır izin verilmiyordu; "Bu yasadışıydı çünkü bana yöneltilen suçlama yoktu. Her türlü yasal yolu denedim ama bir cevap alamadım"
Can Dündar, eşinin durumunu yazdı
Can Dündar, Dilek Dündar'ın Almanya'da olduğunu duyurmasından önce bugün Zeit gazetesine "Rehin Alınan Eşler" başlıklı bir yazı yayımladı. Dündar, eşinin durumunu anlattığı yazısını "Salma Hayek, 2007’de "Septembers of Shiraz" filminde, İran’dan Türkiye’ye kaçıp özgürlüğe kavuşan bir kadını oynuyordu. Filmin yeni versiyonunda özgürlüğe ve eşine kavuşmak için Türkiye’den ayrılmak zorunda kalan bir kadını canlandırır mı acaba?" sözleriyle bitirdi.
Can Dündar'ın yazısı şöyle:
"Eşin elimizde; gelmezsen onu bir daha göremezsin" sözünü, mafya filmlerinde duymuşsunuzdur. Türkiye’de muhalifler, bir süredir, iktidarın, bu tehdidiyle mücadele ediyor. Onbinlerce akademisyen, bürokrat, gazeteci, pasaport yasağıyla yargısız cezalandırılırken, yurt dışına çıkmış olanların da aileleri rehin alınıyor.
Alman vatandaşı, gazeteci, tercüman Meşale Tolu, Türkiye’de gösterilere katıldığı için, terör örgütü üyeliği suçlaması ve 15 yıl hapis istemiyle 2017’de tutuklanmıştı. Eşi de tutuklu olduğu için, hapse 2,5 yaşındaki oğluyla birlikte gitti. 7,5 ay sonra salıverildi. Ama yurtdışına çıkış yasağı sürdü. Tolu susmadı; hukuk mücadelesine devam etti. Sonunda geçen yaz pasaportunu geri alabildi ve oğluyla Almanya’ya döndü; ancak eşinin yasağı kalkmamıştı. Müzakereler sonucu Ekim’de o da pasaportuna kavuştu. Almanya’dan dönmeyebilirlerdi. Ama tutuklanma riskine rağmen, hem muhalefete, hem duruşmalara gitmeye devam ettiler. Geçen ay sonu Türkiye’ye mahkemeye gelen Meşale’nin eşinin pasaportuna yeniden el kondu. Hükümet, "Aileyi dağıtırsam susarlar " diye düşünmüştü. Ama Meşale, Özgürüz Radyo’ya, "Yeniden Türkiye’ye gider, eşimi çıkarmak için mücadele ederim. Bu hukuksuzluğa boyun eğmeyiz" dedi.
O, eşi rehin alınan on binlerce örnekten sadece biri… Bir diğeri benim. 2016’da Berlin’e geldikten sonra yanıma gelmek isteyen eşimin pasaportuna, havaalanında el konmuştu. Meşale’nin eşinden farklı olarak, ona yönelik ne bir dava süreci, ne bir suçlama vardı; benim eşim olmak dışında bir "suç"u yoktu yani… Cumhurbaşkanı Erdoğan sonradan, "terör suçlarından aranmakta olanların eşlerine mahkeme kararı olmaksızın yurtdışına çıkış yasağı konabilmesine" imkân veren bir kararname imzaladı, ama bu da, "suçun şahsiliği" ilkesine açıkça aykırıydı.
Geçen yaz Erdoğan, "Yakınlarının suçlarından dolayı pasaport alamayan vatandaşlarımızın mağduriyetini gidereceğiz" dedi. Bu durumdaki 181 bin kişinin pasaport tahdidinin kaldırılacağını söyledi. Peşinden İçişleri Bakanlığı, "Tahdit kaldırıldı" açıklamasını yaptı. Yalandı. Eşim, emniyete başvurduğunda, "Kocanız dönmediği sürece pasaportunuzu alamazsınız" cevabıyla karşılaştı. Yani teslim olursak hapiste ya da boyun eğersek bunun utancında buluşabilecektik.
Erdoğan’a Almanya ziyaretinde bu konu hatırlatılıp "aile birliğine saygılı olması" söylendiğinde verdiği cevap, muhataplarını şok etti:
"Aile birliğini o kadar önemsiyorsanız, Almanya’dakileri Türkiye’ye geri yollayın."
Erdoğan’ın, kin güttüğü muhaliflerinin aile mensuplarını rehin alma politikası değişmeyince yüzlerce eş ve çocuk, kavuşma ümidiyle yurtdışına çıkışın illegal yollarına başvurmaya başladı. Ailesine kavuşmaya çalışırken Ege’de ve Meriç nehrinde boğulanların haberleri çoğaldı. Yıllardır Suriyeli mültecileri ağırlayan Türkiyeliler, şimdi kendi ülkelerinde mülteci durumuna düşmüşlerdi.
Bugünlerde Meşale, dört yıllık ömrünün dörtte birini hapiste geçiren oğluna babasının neden dönmediğini anlatmaya çalışıyor. Biz, hukukun tamamen tek adamın iradesine terk edildiği ülkeden adalet beklemekten vazgeçiyoruz.
Salma Hayek, 2007’de "Septembers of Shiraz" filminde, İran’dan Türkiye’ye kaçıp özgürlüğe kavuşan bir kadını oynuyordu. Filmin yeni versiyonunda özgürlüğe ve eşine kavuşmak için Türkiye’den ayrılmak zorunda kalan bir kadını canlandırır mı acaba?
Ne olmuştu?
Dilek Dündar'ın pasaportuna eşi hakkında açılan davalar nedeniyle tahdit konulmuştu. İçişleri Bakanlığı, sene başında olağanüstü hâl (OHAL) kapsamında alınan tedbirler neticesinde pasaportuna şerh konulan binlerce kişiyle ilgili adım atmış, pasaportuna idari tahdit uygulanan 155 bin 350 kișinin pasaportu geçerli hale getirilmişti. Ancak bu idari tahdidi kaldırılan kişiler arasında Cumhuriyet gazetesinin eski genel yayın yönetmeni Can Dündar'ın eşi Dilek Dündar yer almamıştı. Eşleri yurt dışında olan kişilerin pasaportlarındaki engelin kaldırılmadığını öğrenen Dündar, karara "Rezalet" diyerek tepki göstermişti.
Dilek Dündar, sene başında çektiği bir video ile pasaportuna el konulmasına tepki göstermişti: