Spor

Diego Costa ve son şampiyonun çöküşü!

Spor yazarı Uğur Meleke, İspanyol oyuncu Diego Costa'nın performansını ve 2010 Dünya Kupası şampiyonu İspanya'nın turnuvadan elenmesinin nedenlerini yazdı

19 Haziran 2014 14:28

Spor yorumcusu ve yazarı Uğur Meleke Al Jazeera Türk için Son şampiyon İspanya’nın elenmesini kaleme aldı. Meleke, Diego Costa’nın 2013 senesindeki Brezilya ve İspanya milli takımı arasındaki tercihini ve son performansı neticesinde Costa’nın eskisi kadar istenilen bir oyuncu olup olmadığını yazdı.

Uğur Meleke’nin Al Jazeera Türk’te yer alan “Karar günü: Diego Costa” başlıklı yazısı:

Takvimleri 220 gün geriye sarsak... Kasım 2013’ün başlarına, Diego Costa’nın milli takım tercihini henüz yapmadığı, Brezilya ve İspanya’dan birini seçebileceği günlere dönsek. Ve Del Bosque ile Scolari’ye geleceğe ait bir televizyondan 2014 Dünya Kupası’nda oynayacakları ilk iki maçı seyrettirebilsek... Acaba iki hocanın Costa’yla ilgili duruşları yine aynı mı olurdu?

Malum, Costa’nın milli takım seçimi öncesi iki hocanın tavırları birbirinden çok farklı idi: Scolari ısrarla Diego Costa’ya Dünya Kupası kadrosunda yer alma garantisi veremeyeceğini, onun 50 kişilik büyük ulusal takım havuzunun eşit bir parçası olduğunu söylüyordu o günlerde. Del Bosque ise Costa’ya daha sıcaktı. Belki de kapalı kapılar ardında onu 11’de düşündüğünü fısıldamıştı bile Atletico’nun golcüsüne. Zaten Costa’nın seçimi de İspanya yönünde oldu Kasım 2013’te...

Aradan yedi ay geçti... Büyük turnuvada bir haftayı geride bıraktık. Dünya Kupası’na gelirken en büyük favori olarak gösterilen iki takımın ilk iki müsabaka performansları soru işaretleriyle dolu. Brezilya’nın birinci santrforu Fred’in henüz golü yok, onun alternatifi Jo’nun da kupanın en iyi yedeklerinden biri olduğu söylenemez! Doğrusu 11’inde kesin olarak klasik bir santrforla oynayan Scolari için Fred’in yerine Costa tercihi tipoloji olarak fazla bir şey değiştirmeyecek ama kalite artacaktı.

Tiki-taka İspanyası'ndaysa tablo çok daha kötü. İspanya, bundan önceki üç turnuvayı kazanırken, özellikle son ikisinde klasik santrforlarının skorer performansından çok, orta sahada kurduğu üstünlükle kupalara uzanmıştı. Dünyaya Barcelona ile birlikte 4-6-0 sistemini öğretmişler, orta sahada rakiplere karşı kurdukları sayısal üstünlük, 700-800’lü pas sayılarına ulaşmalarını, rakiplerini bayıltmalarını sağlamıştı. Bu turnuvada ise Costa’yı kullanmaları, ezberledikleri oyunu bozdu. Costa da yüzde yüz sağlıklı değil tamam ama takım da ezberlerini unutup yeni santrforlarına göre oynamaya başladı. Özellikle son 30 metrede toplar havaya kalkmaya, pas mesafeleri uzamaya başladı. Orta sahadaki sayısal üstünlük kayboldu, hem Xavi’nin hem Iniesta’nın sihri bitti.

Doğrusu şimdi Kasım 2013’e dönsek... Ve hem Scolari’ye, hem Del Bosque’ye, hem de Costa’ya fikirlerini tekrar sorsak... Sizce cevapları aynı mı olurdu?

 

İlk iki maçın anahtarı: Üçlü savunma

 

Son şampiyon İspanya’nın Dünya Kupası’nın ilk iki maçında Hollanda ve Şili’yle oynaması doğrusu şansızlık. Çünkü her iki takım da ön tarafta çok hızlı forvetlere sahip olan,savınmasını çok önde kuran İspanya’ya çok güçlük çıkarabilecek rakiplerdi. Robben, Alexis Sanchez, Aranguiz, tiki-taka İspanyası’na ters gelecek türden oyuncular gerçekten.

Ama bu iki hızlı takımın süratleriyle birlikte bir başka ortak yönleri de İspanya karşısına 3-5-2 sistemi ile çıkmalarıydı. Tabii ki futbolda rakamlar, formasyonlar tek başına bir şey ifade etmiyor. Ama rakip İspanya ise orta sahada mümkün olduğu kadar kalabalık karşılamalısınız bu adamları. Bunun da en iyi yolu, savunmadan bir adam feragat etmek gibi gözüküyor.

Hollanda’nın bu turnuvadaki esas planı 3-5-2... Ama Şili, Avustralya karşısında 4’lü savunma oynamıştı. Doğrusu Sampaoli’yi İspanya karşısında 3’lüye dönebildiği için tebrik etmek gerek.

 

İlk iki maçın hayal kırıklığı: Xabi Alonso

 

İspanya-Şili maçının ikinci yarısının başında yapılan Koke-Alonso değişikliği, sıradan bir değişiklik değil... Evet Alonso çok top kaybetmişti, birinci gol de onun bireysel hatasından gelmişti. Ama bu bireysel veriler dışında dikkat çekici bir başka husus da, Del Bosque’nin 135 dakika gecikmeli de olsa, yeni nesil yıldızları “görmek” zorunda kalması idi.

Aynı hatayı bence Scolari de yaptı: Turnuvanın geri kalanında Coutinho’nun, Lucas Moura’nın en azından kulübede dahi olmayışı konusunda eleştirileceğini düşünüyorum ben tutucu Brezilyalı’nın... Benzer bir tutuculuğu Del Bosque de gösterdi. Doymuş takımına yeni takviyeler yapmakta çok geç kaldı, çok konservatif davrandı. Koke/Alonso değişikliği, basit bir oyuncu değişikliği değil aslında. Aynı zamanda, bir yanlışın, bir takıntının da itirafı... Arkada Koke varken, Mata varken, Fabregas varken başarıya doymuş ve yorgun oyuncularında ısrarın bedelini de ağır ödedi zaten.

 

Şimdi ne olacak: Bir dönemin sonu

 

İspanya, dünya futbol tarihinde bir ilki başardı ve üç büyük kupayı 2008’i, 2010’u ve 2012’yi peş peşe müzesine götürdü. Daha önce 72-74-76’da Almanlar bu başarıya bir penaltı kadar yaklaşmış ama başaramamışlardı. Ben bundan sonra da böyle bir serinin tekrar yakalanmamasının belki on yıllarca mümkün olabileceğini sanmıyorum.

Bu sihirli dönemde Xavi ile Iniesta, adlarını Pele-Maradona-Cruyff gibilerin yanına yazdırdılar. Hatta Pele’nin bir Pele’si, Maradona’nın bir Maradona’sı daha yoktu; ama Xavi’nin bir Xavi’si daha vardı son 10 yılda... O yüzden Xaviesta’nın futbol tarihindeki yerleri her zaman farklı olacak.

Tabii ki Xaviesta’nın da sonsuza kadar futbolu domine etmeleri mümkün değildi, onların da dönemi bu turnuvayla birlikte sona ermiş gözüküyor. Casillas, Ramos, Alonso, Villa, Torres gibi yol arkadaşlarıyla beraber, artık onlar da tarihin tozlu yaprakları içinde yerlerini alacaklar. Artık Deulofeu’yu, Isco’yu, Mata’yı, Thiago’yu, Carvajal’i ulusal takımda daha fazla izleyeceğiz sanırım.