Gündem

'Devletin 'yasakçı kafası'yla barış kapımızı hiç çalar mı?'

Hasan Cemal, 'Böyle giderse barış ve istikarar lafta kalır' dedi

21 Mart 2012 09:49

 

 
Hasan Cemal
(Milliyet, 21 Mart 2012)
 
Devletin 'yasakçı kafası'yla barış kapımızı hiç çalar mı?
 
Kürt sorununun şiddetle bağını koparacak, özgürlüklerin önünü açacak, medyaya yönelik üstü örtülü iktidar baskısına son verecek ve Suriye bağlamında maceracı eğilimlerden sakınacak adımlar gündemde olmalı.
 
Aşağıdaki yazımı yazdıktan sonra haberler geldi, Batman, Şırnak, Van, Hakkâri ve Mersin’de Nevruz kutlamaları dolayısıyla çatışmaların çıktığına dair.
 
Daha acısı, Batman’da Ahmet Türk polis saldırısına uğramış, tartaklanmış, sonra da hastaneye kaldırılmıştı.
 
Telefonla kendisine ulaştım. Her zamanki sakin, çelebi üslubuyla iyi olduğunu belirtti ve her seferinde olduğu gibi başına gelenin abartılmamasını istedi.
 
Demek devlet ‘gücü’nü böyle gösterecek, ömrü boyunca Kürt sorununda barış bayrağını sallamış bir Ahmet Türk’e saldırarak kanıtlayacak öyle mi?..
Barış yolu hiç böyle açılır mı?.. Aklınızı ekmek peynirle mi yediniz?..
Aşağıda daha önce yazdığım yazı yer alıyor.
 
* * *
Barış ve istikrar olsun istiyoruz.
İyi güzel.
 
Ülkede barış ve istikrar kuşağı olsun ki, daha çok kalkınalım, aş ve iş sorunumuz hafiflesin, refah çıtamız yükselsin istiyoruz.
İyi güzel.
 
Yalnız içeride değil, çevremizde de barış ve istikrar kuşağı yerleşsin ki, bir bölgesel güç olarak elimiz güçlensin, nüfuzumuz artsın, ‘Arap baharı’na model olalım istiyoruz.
İyi güzel.
 
İyi güzel de nasıl olacak?
Devletin bu ‘yasakçı kafası’yla, bu ‘hoyratlığı’yla barış ve istikrar kapımızı hiç çalabilir mi?
Pazar günkü manzaralara bakın.
İstanbul’a, Diyarbakır’a.
Bu manzaralarla barış ve istikrar hiç bağdaşabilir mi? Bu manzaralarla Arap dünyasına dönük modellik iddiaları hiç ciddiye alınabilir mi?
Neymiş efendim, Nevruz ya da Newroz 21 Mart’ta değil 18 Mart’ta kutlanacakmış.
Neden?..
Devlet öyle emir buyurmuş...
Böyle bir emrin şiddetten medet umanları sevindireceğini, direniş yaratacağını hesap etmek için ille devlet olmak mı lazım?..
Yoksa devlet aklı ortalığın karışmasını mı istiyor?
Öte yandan ortalık karışınca da, “Kin ateşi!” manşetleriyle, “Esnaf göstericilere haddini bildirdi!” haberleriyle yangına körükle git.
Sonra da barış bekle.
İstikrar bekle.
Olacak iş mi?
 
Bunca yılın deneyimiyle, bunca yılın acılarından çıkarılacak derslerle bir devlet, bir iktidar hâlâ ‘Newroz kutlaması’nın Kürtler için bir şenliğe dönüşmesini sağlayamıyorsa, barış ve istikrar olabilir mi?
Ne ‘kafa’dır bu?
 
Bu devlet kafası, daha hâlâ, Hrant Dink’in katiliyle Türk bayrağını yan yana getirip, “Vatan toprağı kutsaldır, kaderine terk edilemez” yazısının altında boy boy fotoğraf çektiren bir polisi terfi ettirebiliyorsa (*), bu ülkeye barış ve istikrar nasıl gelecek?
 
Söyler misiniz, nasıl gelecek?
Büşra Ersanlı’ya 22 yıla kadar, Ragıp Zarakolu’na 15 yıla kadar ağır hapis cezası isteyen KCK iddianameleriyle Türkiye’de barış ve istikrar kapısı açılabilir mi?
 
“Hepiniz Ermeni’siniz, hepiniz piçsiniz!” pankartlarının altında, “Kanları yerde kalmayacak!” diye nutuk atabilen bir İçişleri Bakanı’yla bu ülke gerçek barış ve huzuru yakalayabilir mi?
 
Siyasal iktidarı eleştiren kalemlerin büyük medyadan usul usul, ağır aksak ama sistemli biçimde çekilmeye zorlandığı bir ülkenin kapıları barış ve istikrara açılabilir mi? 
 
Daha çok örnek verebilir.
Ama gerekmiyor.
Aklı başında herkes bu ülkede barış ve istikrar istiyor ve ister.
Aksi düşünülemez.
Ama öyle olaylar yaşanıyor ki, böyle giderse, birden Türkiye olmadık çukurlara yuvarlanabilir.
 
Kürt sorununun şiddet ve silahla bağını koparacak, özgürlüklerin önünü açacak, özellikle medyaya yönelik üstü örtülü iktidar baskısına son verecek ve Suriye bağlamında maceracı eğilimlerden sakınacak adımlar gündemde olmalıdır.
 
Dileriz, Başbakan Erdoğan’la kurmayları zaman zaman kendilerini özeleştiri süzgecinden geçirirler.
Yoksa barış ve istikrar lafta kalır!