Roni Margulies
(Taraf - 14 Nisan 2012)
Kadın vücudu, devlet ve seks
Bikinili bir kadın moderndir, başörtülü bir kadın değildir.
Değil mi?
Veya başörtülü bir kadın iffetli ve temizdir, bikinili bir kadının namusuysa biraz kuşkuludur.
Değil mi?
Erkek Türk insanının çok önemli bir kısmı bu ifadelerden ya birine ya öbürüne “Tabii, elbette öyle” diyecektir.
Hatta, ne garip, kadın Türk insanlarının da epeycesi “Sana ne be kadının ne giydiğinden!” demeyip yukarıdaki ifadelerden ya birine ya öbürüne “Tabii, elbette öyle” diyecektir.
Meseleyi Türklükten, Müslümanlıktan filan arındırsak, yine pek bir şey farketmiyor.
Bir iki sene önce, ne Türk ne de Müslüman olan Papa XVI Benedict bir Afrika gezisinde muz kabuğu gibi önünde duran cinsellik ve AIDS konusuna basıp düşüverdi.
Uluslararası kuruluşlar ve yerel hükümetler yıllardır “güvenli seks” kampanyaları yapar, prezervatif kullanımını özendirmeye çalışırken, Papa eveledi, geveledi, prezervatif çare değildir dedi, çarşafa dolandı.
Bikiniyle, prezervatifle, kadın vücuduyla, cinsellikle sorunu olanlar sadece Müslümanlar ve Katolikler değil. Sadece din adamlarıyla dindar insanlar da değil.
Hemen her zaman, hemen her yerde devlet, sadece bir erkekle bir kadının ve sadece aile çerçevesi içinde cinsel ilişkide bulunmasına olumlu gözle bakmış, geri kalan her tür cinsellik ya günah ya suç ya ayıp ilan edilmiş.
Evlilik dışı ilişki, eşcinsellik, grup seks, yanında kimse yokken tek başına seks... Hepsinin yapılması günah ve/veya suç, konuşulması ayıp. Avrupa’da da, Osmanlı’da da, Cumhuriyet Türkiyesi’nde de.
Şinasi Tekin’in Harvard Üniversitesi tarafından yayımlanan Osmanlıca El Kitabı’na göre, “‘Cinsel yönden kendi kendini tatmin’ demek olan ‘istimnâ etmek’ fiilini kullanmaktan çekindikleri için eskiler, bir tarihte ebced hesabıyla el kelimesindeki elif ve lam harflerinin rakam değeri olan 31’i kullanarak ‘otuzbir çekmek’ fiilini türetmişlerdi.”
“Eskiler” gibi, Kemalist Cumhuriyet de otuzbir çekmeye, özellikle de kadınların bunu yapmasına fena halde karşı olmuş.
Gençler için bir dizi cinsel “eğitim” kitabı yazan Daniş Remzi, Genç Kızlarda Fena Adetlerden İstişha ve Zurefalık adlı, 1936 tarihli kitabında şöyle yakınır: “Bundan [fena âdetlerden] zarar eden yalnız genç kızlar değil, bütün bir cemiyet, bütün bir millet, bütün bir insanlık olmuştur.”
Erkek ve Kadında Cinsî İktidarsızlık kitabında yine şikâyet eder: “Genç kadınlar gayrı meşru bir zevk âlemi içinde gayrı meşru çocuklar yetiştirmemek için bin bir ilaç, bin bir şekil ve aletle tabii zevkini, kendi kadınlığının tabiatını bozmuş bulunmaktadırlar.”
Ve yine aynı yıl, Genç Kızlarla Gizli Konuşmalar kitabında şikâyetleri ayyuka çıkar: “Yapılan her ameliyatın sonunda da ferç veya makatlarından pomat şişeleri, salatalık, havuç, patlıcan ve buna benzer şeyler çıkarılmıştır.”
Daniş Remzi, çocuk doğurmakla sonuçlanmayan her zevke karşıdır.
Niye?
İşte bir ipucu: Hükümet 1927’de “Nüfus siyasetimize aykırı fikirler ihtiva eden Gebe Kalmamak İçin Ne Yapmalı? adlı eserin toplatılıp imha edilmesi” konusunu tartışır.
İki yıl sonra, 25-45 yaş arasındaki bekâr erkeklerle 25-35 yaş arasındaki bekâr kadınlardan Bekârlık Vergisi alınması önerilir.
Dönemin kitaplarında ve yasalarında hep aynı kaygı vardır: Doğru kişilerle doğru evlilikler yapılmalı, sağlıklı ve üretken cinsel yaşamlar olmalı, yeni doğan çocuğa gerektiği gibi bakılmalı, “vatana millete hayırlı Türk evlatları” üretilmeli. Ve çok sayıda Türk evladı üretilmeli.
Belli ki, devletin nüfus politikası otuzbir çekmemeyi gerektiriyor.
Günümüzde de Başbakan Erdoğan’ın benzer bir nüfus beklentisi var. Bir düğünde dile getirmiş: “Beklentimiz var, biliyorsunuz, en az üç tane yavru. Fazlası olabilir, ama azını istemiyoruz. Bunu ciddi, kararlı, inanarak ve bilimsel söylüyorum, milletimi ve vatanımı sevdiğim için söylüyorum.”
Tek tük istisnaları var galiba, ama tarih boyunca tüm toplumlarda egemenler ve onları temsil eden devlet, insanların nasıl, ne zaman, ne kadar ve ne amaçla seviştiğini kontrol etmeye çalışmış. Cinsellik her zaman resmî ideolojinin, devlet politikalarının, toplum mühendisliğinin konusu olmuş.
Ama yine tarih boyunca insanlar canları ne isterse onu yapmış, bir başbakana telefon edip akıl danışmayı hiç kimse hiçbir zaman düşünmemiş.