Zuart Sudjian, aile kökeni Diyarbakır’a uzanan bir Ermeni. Diyarbakırlı Basmacıyan ailesinin bir ferdi. Agos’tan Uygar Gültekin’in haberine göre, Sudjian, hâlen ABD’nin Kaliforniya eyaletinde yaşıyor. Ailesinden miras yoluyla kendisine kalan araziler, kadastro çalışmaları sırasında, devlet tarafından kendisinden habersiz bir şekilde elinden alındı. Sudjian, büyük bir hukuk mücadelesi yürütüyor.
Sudjian, ailesinden kalan arazilerin iade edilmesi için 2012 yılında Diyarbakır’da mahkemeye başvurdu. Mahkeme, 2013’te, zamanaşımını gerekçe göstererek talebi reddetti. Dosya, Yargıtay’a taşındı. Yerel mahkemenin kararını bozan Yargıtay, dosyanın esastan görülmesi gerektiği kararını verdi. İçinde Diyarbakır Havaalanı’nın da bulunduğu arazinin akıbeti, hukuki sürecin sonunda belli olacak.
Zuart Sudjian, aile kökeni Diyarbakır’a uzanan bir Ermeni. Diyarbakırlı Basmacıyan ailesinin bir ferdi. Ailesi, 1915 katliamının ardından Diyarbakır’dan, önce Lübnan’a, ardından Kore’ye ve son olarak da Amerika’ya gitmek zorunda kaldı. Sudjian, hâlen ABD’nin Kaliforniya eyaletinde yaşıyor. Ailesinden miras yoluyla kendisine kalan araziler, kadastro çalışmaları sırasında, devlet tarafından kendisinden habersiz bir şekilde elinden alındı. Kadastro çalışmalarıyla ilgili olarak sadece 1967 yılında bir gazeteye ilan verildi ve Sudjian ailesinin “bulunamadığı” iddiasıyla arazilere el konuldu. Sudjian, avukatı Ali Elbeyoğlu aracılığıyla, arazinin kendisine iade edilmesi için 2012’de mahkemeye başvurdu.
Avukat Elbeyoğlu, dava dilekçesinde, Diyarbakır Bağlar İlçesi Alipınar Mahallesi’nde bulunan bazı tapu kayıtlarının asıllarının ellerinde olduğunu kaydederek, ABD’de yaşadıkları için kadastro çalışmalarını takip edemeyen müvekkillerinin hakkının iadesini istedi. Şu anda müvekkilleri adına bir tapu kaydı olmadığını belirten Elbeyoğlu, yapılan kadastro çalışmalarının Anayasa’yı açık bir şekilde ihlal ettiğine ve söz konusu tapu kayıtlarının hâlen tespit edilebilir olduğuna dikkat çekti.
Elbeyoğlu, Tomas Basmacıyan’dan Zuart Sudjian’a miras yoluyla kalan arazilerin tapuda tescil edilmesini istedi. Diyarbakır 5. Asliye Hukuk Mahkemesi, açılan davanın ardından zamanaşımını gerekçe göstererek 2013 yılı Nisan ayında davayı reddetti. Sudjian, bunun üzerine tavayı temyiz etti ve dosya Yargıtay’a taşındı.
Büyük bir ihlal
Avukat Elbeyoğlu, Yargıtay’a sunduğu itiraz dilekçesinde, mahkeme kararının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin mülkiyet hakkının korunmasını düzenleyen maddelerine aykırı olduğuna dikkat çekti.
Kadastro işleminin usulsüz olduğu ve bu işlemle Anayasa’nın da açıkça ihlal edildiğini belirtilen itiraz dilekçesinde, “Kadastronun amacı tapuları güncellemektir. Yok etmek değildir. Mevcut tapuların güncellenmesi en önemli zorunluluktur. Bu zorunluluğa uymak, kadastro heyetinin en önemli görevidir. Bir yerde kadastro çalışmasına başlarken yapılacak olan ilk iş, mevcut tapu kayıtlarını getirip onları uygulamaktır. Bunun aksine davranmak devletin sorumluluğunu doğurur ve devletin sorumluluğunda hak düşürücü süre bulunmamaktadır” denildi.
Tapuların uygulanmamasında hiçbir geçerli gerekçe bulunmadığı vurgulanan itiraz dilekçesinde, bugün hâlen tapu sınırlarının belirlenebildiği belirtilerek, “Bu kadar büyük alanlı tapuların uygulanmaması, ortada büyük bir ihmalin olduğunun açık göstergesidir ve kadastro heyetinin yaptığı tespit ve tescil işlemi, hukuka aykırıdır” ifadelerine yer verildi.
Elbeyoğlu, Yargıtay’ın daha önce verdiği emsal kararlara da dikkat çekti.
Yargıtay kararı bozdu
Dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Hukuk Dairesi, yaptığı incelemenin ardından yerel mahkemenin kararını bozdu. Yargıtay, kararında, dosyanın esasına girilerek inceleme yapılmasına karar verdi.
Yargıtay, mahkemenin, dava konusu olan taşınmazları belirlemediğine ve kadastro tutanaklarının tapu kaydı üzerinden denetlenmediğine karar vererek, dosyayı yerel mahkemeye geri gönderdi. Yerel mahkeme, şimdi Yargıtay’ın kararına uyup uymayacağına karar verecek.
Diyarbakır’da mal gaspı nasıl gerçekleşti?
Diyarbakır, 1915 ve öncesinde Ermeni nüfusunun yoğun yaşadığı kentlerden biriydi. Ayhan Aktar ve Abdülhamit Kırmızı, Hrant Dink Vakfı’nın düzenlediği Diyarbakır Konferansı’nda, 1915’te Diyarbakır’da yaşananları anlatmışlardı.
Talat Paşa’nın raporundaki rakamlar esas alındığında, Diyarbakır Vilayeti’nde 1914 yılında 56 bin 166 Ermeni bulunuyordu. Tarihçi Ara Sarafian, Diyarbakır Ermenilerinin yüzde 97’sinin 1915’ten sonra yerinden edildiğini veya katledildiğini anlatır. Dönemin Diyarbakır Valisi Dr. Reşit Bey’in 31 Ağustos 1915’te merkeze gönderdiği bir şifreli telgrafta, kentte üretme becerisine sahip 200 sanatkâr dışında Ermeni kalmadığı belirtiliyordu. Yine, Vali Reşit’in 18 Eylül 1915’te yolladığı ikinci telgrafta, çevre illerden gelip Diyarbakır Vilayeti’nden geçen Ermenilerin sayıları da dahil edilerek, 120 bin Ermeni’nin kentten atıldığı rapor ediliyordu.
Ordunun ihtiyaçlarının karşılanması, Tekâlif-i Harbiye Komisyonları tarafından yapılıyordu. Diyarbakır’da Ermeni tüccarın ve esnafın mallarına el konması sürecinde, bu komisyonların belirleyici etkisi vardı. Diyarbakır’daki Tekâlif-i Harbiye Komisyonu içinde yer alan Attarzate Hakkı (Tekiner) Bey, Cercisağazade Kör Yusuf (Göksu) Bey, çoğunluğu Ermenilerden oluşan Diyarbakır tüccarının elindeki mallara el koymuşlardır.