Koronavirüs

Demokrasi İçin Birlik: En yoksul kesimin toplam gelirden aldığı pay yüzde 5,6’ya düştü; temel gelir bir insan hakkıdır

04 Mayıs 2020 13:16

Demokrasi İçin Birlik, yeni tip Koronavirüs nedeniyle gelir dağılımındaki adaletsizliğin daha da derinleştiğine vurgu yaparak  "Herkese temel gelir" çağrısı yaptı. 

"Temel gelir bir insan hakkıdır" denilen açıklamada salgın sürecinde bile çalışmak zorunda kalanların daha da derinleşeceği öngörülen eşitsizliğe karşı eşit temel gelir sağlanması gerektiği belirtildi. 

Açıklamada şöyle denildi: 

"Yoksulluk ve eşitsizlik derinleşiyor. Rantiyeler, mülk ve servet sahipleri gitgide daha çok gelir elde ediyor, emekçilerin ve yoksulların gelirleri azalıyor. Yoksulluk, yalnızca bireyin barınma, sağlık ve eğitim hizmetlerine erişme ve yeterli gıdadan yoksun bırakılması değil aynı zamanda sosyal olarak dışlanması anlamına geliyor. 

Saldırgan neoliberal küreselleşmenin yarattığı eğitim ve sağlık gibi kamusal alanları ortadan kaldıran özelleştirme dalgası fırsat eşitliğini yok etti. Bu durum, sadece zenginlerin daha da zenginleşmelerini sağlamıyor, eşitsizlik kuşaklar boyu süren bir kapana dönüşüyor. 

Hayatta kalmak için çalışmanın zorunlu tutulduğu bir toplumda milyarlarca kişi onurlu bir yaşam sürdürebilmek için gerekli işten yoksun. Bu eşitsizliği ve süregelen ekonomik güvensizliği azaltılmasının önemli bir yolu, reşit olan herkese eşit olarak ödenecek temel bir gelir sağlanması. Koronavirüs salgını, temel  gelirin hayata geçirilmesini zorunlu kılıyor. 

"Temel gelir insan hakkıdır"

Temel gelir her bireye, yoksul olsun olmasın, diğer gelirlerinden bağımsız olarak toplumun bir bireyi olmaları sıfatıyla düzenli bir gelir sağlanması demek.

Temel gelir, ortak adalet, herkes için temel güvenlik ve bir özgürlük mekanizması yaratmak için önerilen bir gelir dağıtımı sistemi. 

Bireyin içinde bulunduğu toplumun parçası olmaktan kaynaklanan bir hak. 

Doğdukları ülkelerde, insanca yaşama imkânı bulamayan, savaşlardan ve iklim yıkımından kaçan, her türlü güvenceden yoksun milyonlarca göçmene de uluslararası dayanışma ve kaynaklar da harekete geçirilerek temel gelir hakkı tanınmalı. 

Temel gelir hakkının herkese eşit, parasız, nitelikli sağlık ve eğitim hakkıyla birlikte düşünülmesi gerekiyor. 

Temel gelire neden ihtiyaç var?

Kriz öncelikle güvencesiz ve kayıt dışı emeğin ve düşük gelirlilerin çalıştığı sektörleri vurdu. İşsizliğin salgın sonrasında olağanüstü boyutlara çıkması bekleniyor. 

Türkiye’de iş buldukça çalışanlar ve kayıt dışı çalışanlar da dahil olmak üzere her 10 kişiden ancak 4.5’i istihdam edilebiliyor. 

İş bulmaktan umudunu kesenlerin iş gücü dışına çıkmasına rağmen 4.5 milyon işsiz var. 

Koronavirüs sonrasında en azından 4 milyon civarında insan işsiz kalacak veya gelir kesintisi ile karşılaşacak. 

Britanya merkezli uluslararası yardım kuruluşu Oxfam’ın raporuna* göre

2019 yılında dünya genelindeki en zengin 2 bin 153 kişinin serveti, en yoksul 4.6 milyar kişinin servetini geçti. 

Ülkemizde servet ve gelir dağılımı bozukluğu dünyadan farklı değil; 17 yıldır uygulanan borca dayalı politikalarla kendisine bağlı zenginler sınıfı yaratan, var olan zenginleri kendisine bağlayan iktidar, toplumsal kesimler arasında servet uçurumu yarattı.

Türkiye’de en yoksul ve en zengin arasındaki uçurum Koronavirüs salgını nedeniyle daha da derinleşiyor. 

İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsünün yayınladığı, bilim insanlarınca hazırlanan rapora göre, en yoksul kesimin toplam gelirden aldığı payın yüzde 5,6’ya düşmesi, en zengin kesimin aldığı payın ise yüzde 48,2’ye kadar yükselmesi bekleniyor.

Neoliberal sistemin ürettiği yoksullar ve zenginler arasındaki giderilemeyen ve sürekli artan gelir adaletsizliği temel gelirin meşruiyetini sağlıyor. 

Temel gelir kaynağı nereden?

Kamu kaynaklarının yandaş şirketlere ve vakıfları peşkeş çekildiği ülkemizde, bütçenin temel gelir için yeterli olmadığı iddiası hiç de geçerli değil. 

Temel gelirin kaynağına ilişkin bir kaç örnek verirsek:

Kamu kaynaklarını yağmalayan, toplumsal faydadan çok zarar üreten şirketler desteklenmekten vazgeçildiğinde büyük bir kaynak elde edilebilir. 

Yoksullukla mücadele adı altında sadaka kültürü yaygınlaştırılarak, kamu kaynakları üzerinden iktidar üretilmekte. 

Bu kaynaklar artırılarak sosyal güvenlik sisteminin kapsamının ve niteliğinin yükseltilmesi, yaptıkları her harcama üzerinden dolaylı vergi ödeyen, kayıtlı veya kayıtsız çeşitli işlerde çalışan göçmenler dahil tüm bireylerin insan haysiyetine yakışır bir yaşam sürmesi sağlanabilir. 

Özellikle son yirmi yılda palazlanan rantiye ve büyük sermaye sahiplerine servet vergisi konulabilir. 

Çözüm için yeni bir uygarlık yaratmak...

Gezegenin tükenen kaynakları büyümenin sürdürülebilirliğini olanaksızlaştırdı. 

Aşırı finansallaşma, sanal olarak üretilen neredeyse sınırsız miktarda kaydi para, yolsuzluk ve örgütlü dolandırıcılık denebilecek yöntemlerle yağmalanan kamu malları, küresel ölçekte örgütlü dev tekeller ve bütün bunların ortakları olarak konumlandırılabilecek popülist ve otoriter iktidarlar bu eşitsizliğin sürdürülemez noktaya geldiğini gösteriyor. 

Çözüm, ekolojik yıkıma ve sınırsız doğa ve emek sömürüsüne dayanmayan yeni bir uygarlık yaratmak. 

Temel gelir ise, bu mücadelenin zorunlu adımlarından birini teşkil ediyor. 

Tutulacak yol, yoksulluğun etkilerini hafifletmek değil, kaynağını kurutmak ve  toplumsal kaynakların daha eşitlikçi bir düzende kullanılması sağlamak."