Gündem

Demokrasi İçin Birlik: Ben yaratan ve üretenim, sen ülkeyi yağmalayansın, Anayasayı çiğneyensin!

26 Ekim 2020 15:59

Demokrasi İçin Birlik, "Saray yargısı Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımayarak anayasayı çiğnerken iktidar; emekçileri, kadınları, topraklarını ve doğalarını koruyan köylüleri hedef alıyor" açıklamasını yaptı. Yaşamsal hakları koruyabilmek için mücadele etmek ve örgütlenmekten başka yol olmadığını belirten DİB, "Bu süreçte demokrasi güçlerine, yurttaşların hak ve özgürlük taleplerinin akacağı meşru mecraları hep birlikte yaratma görevi düşüyor" dedi.

Demokrasi İçin Birlik (DİB), gündeme ilişkin konuları ele aldığı açıklamasında Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmaması, yeni istihdam paket, Soma ve Ermenekli madencilerin yürüyüşü ve kadın haklarına yapılması planlanan müdalelere değindi. "Ben yaratan ve üretenim, sen ülkeyi yağmalayansın, Anayasayı çiğneyensin!" başlıklı açıklama şu şekilde:

"Saray yargısı Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımayarak anayasayı çiğnerken iktidar; emekçileri, kadınları, topraklarını ve doğalarını koruyan köylüleri hedef alıyor.

Toprağımız, suyumuz, havamız sadece bizim değil bütün canlıların ortak yaşam alanları yerli-yabancı enerji ve maden şirketleri tarafından yağmalanıyor. Yaşam alanlarını korumak için direnen yurttaşlar; jandarmayla, copla, biber gazıyla karşılaşıyor. Grevler cumhurbaşkanlığı kararlarıyla yasaklanıyor, kadınları ev içine hapsetmek, boşanma kararı almalarını engellemek için nafaka hakkına saldırılıyor. Anayasa Mahkemesinin Enis Berberoğlu için verdiği karar alt mahkemeler tarafından tanınmıyor. Anayasa ilga ediliyor.

Soma Uyar Madencilikten atılan işçilerinin Ankara’ya yürüyüşü engellendi. Yolları Manisa Salihli’de kesildi, gözaltına alındılar. 748 işçinin tazminatları yedi yıldan beri ödenmiyordu.

Ermenek’teki maden ocaklarında direnişte olan ve tazminatsız işten atılan işçiler 56 günden beri direnişteler. Ankara’ya yürümek istiyorlar. Karşılarında; iktidarda kalmak için tek çaresi emek haklarına saldırmak olan tek adam rejimini bulacaklarına şüphe yok. Bizim vergilerimizle alınan cop, gaz ve plastik mermi tam da bu günler için. Ama kimsenin yılmaya, hak mücadelesinden vazgeçmeye niyeti yok.

"Emekçiye hak gaspı, sermayeye teşvik"

"Salgından ölümler, ekonomik krizin etkileri ve işsizlik halkın nefesini keserken, Kovid-19 salgının istihdam üzerindeki etkilerini azaltmak iddiasıyla gündeme getirilen “İstihdam Kalkanı Paketi” ile, kıdem tazminatını ortadan kaldırmanın ilk adımları atılıyor. Meclis Plan Bütçe Komisyonu’nda AKP ve MHP oylarıyla kabul edilen teklifle; 25 yaş altı ve 50 yaş üstü çalışanların kıdem tazminatı hakkı ortadan kaldırılıyor. Kayıt dışı işçi çalıştıran patronlar teşvik edilirken, işsizlik sigortası fonu yine patronların yağmasına açılıyor.

Teklif yasalaşırsa 25 yaş altı ve 50 yaş üstü işçilerle toplam iki yıl süreyle iki defa üst üste sözleşme yapılabilecek. Bu işçiler iki yıl sonunda işten çıkarıldığında kıdem ve ihbar tazminatı da talep edemeyecek. Milyonlarca genç ve EYT’li kıdem-ihbar tazminatı olmadan, iş güvencesinden yoksun kölelik koşullarında çalışacak.

"Kadınların kazanılmış hakları tehdit altında"

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’un son bir ayda, nafakanın süreye bağlanması, kadın cinayetleri, ‘ALO Şiddet’ hattının salt sosyal destek hattına dönüştürülmesi ve evlilik yaşının düşürülmesi yönündeki konuşmaları, kadın kazanımlarına yönelik saldırının süreceğini gösteriyor.

Uygulamada zaten çalışan kadınlara boşandıklarında nafaka bağlanmıyor. Nafaka asıl olarak ev kadınları açısından önem taşıyor.

Çok sayıda kadın, çocuk ve yaşlı bakımı dahil ev içinde ücretsiz emek sarf ediyor. İş hayatına hiç katılamıyor ya da işten ayrılmak zorunda kalıyor. Oysa ev içi emek de ev dışındaki emek gibi bir ekonomik değere sahip. Nafaka hakkına sınırlama getirilmesi, nafakanın süreye bağlanması veya hakim takdirine bırakılması, kadınlara yönelik ekonomik, psikolojik, cinsel ve fiziksel şiddetin artmasına neden olacak. Ülkedeki yüksek işsizlik oranları ve kreş yokluğu da hesaba katıldığında, özellikle boşanmış çocuklu kadınların, 2-3 yıl sonra nafakanın da kesilmesi halinde büyük bir hak ihlaline uğrayacakları açık.

"Yaşayabilmek için mücadeleden başka yol yok"

İktidarın girişimleri, Medeni Kanun’un ve Ceza Kanunu’nun parça parça yürürlükten kaldırılmasına, kadın ve kız çocukları aleyhine işleyen fiili bir hukuk sistemi yaratma niyetini açıkça gösteriyor.

Bugüne kadar yapılan eğitim reformlarının dindar nesiller yetiştirmeye yeterli olmadığını açıklayan Erdoğan, eğitimde topyekûn bir reformun haberini veriyor. Anlaşıldığına göre laik ve bilimsel eğitimden arta kalanlar da tarikatlar, cemaatler, dinci vakıf ve dernekler eğitimin içine daha çok sokularak yok edilecek.

Güvenceli çalışmayla ilgili emekçilerin son hakları gasp edilene, son orman, son nehir, son dere, son mera, son deniz, son SİT alanı sermayenin yağmasına açılana kadar tek adam rejimi durmayacak.

Yaşamı korumak için yapılan direnişler, en küçük bir hak savunuculuğu suç haline getirilecek, polisle jandarmayla engellenecek.

Çünkü iktidarda kalmaları için emekçilerin ve halkın yaşamsal haklarına göz koymaktan başka yolları kalmadı.

Bu ülkenin yurttaşları olarak, karar vermek zorundayız:

Hukuktan ve demokrasiden söz edilemeyen bir rejimde; ev içi şiddete maruz kalarak evliliğini sürdürmek zorunda olan kadınlar, sermayenin çıkarı için kölelik koşullarında çalıştırılan güvencesiz emekçiler olarak mı yaşayacağız, çocuklarımızı ucuz asker, ucuz emek gücü olmaya mahkûm dindar nesiller olarak mı yetiştireceğiz?

Yoksa demokratik bir ülkede eşit, onurlu, özgür yurttaşlar olarak mı?

Tarih, yaşamsal haklarımızı korumak için mücadele etmekten ve örgütlenmekten başka yol olmadığını ısrarla önümüze koyuyor.

Bu süreçte demokrasi güçlerine, yurttaşların hak ve özgürlük taleplerinin akacağı meşru mecraları hep birlikte yaratma görevi düşüyor."