Gündem

'Demirtaş'ın aculluğu'

15 Mart 2010 02:00

T24 - İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın "Açılım için muhatap bulamıyoruz" sözleri üzerine BDP liderli Selahattin Demirtaş'ın "PKK ve İmralı'da sürece dahil edilmeli" yorumunu hatırlatan Radikal yazarı Tarhan Erdem Demiratş'a, "Demirtaş bu çıkışıyla kendisini PKK'nın mı, Öcalan'ın mı sözcüsü sayıyor?" sorusunu yöneltiyor. Erdem, "Sayın Demirtaş önce şu sualin cevabını aramalıdır: Öcalan’ın ya da PKK’nın bulunacağı yerde, Demirtaş ne sıfat ve görevle oturacaktır?" diyerek Demirtaş'ın yeni Anayasa'ya karşı çıkmasına da değiniyor. Erdem BDP lideri Demirtaş'ı "Önce anayasa değişikliğine ‘kabul’ diye var gücünle bağıracaksın, sonra ne diyeceksen diyeceksin!" sözleriyle eleştirerek sorunun "birlikte yaşamak isteyen herkesin demokrasi ve insan hakları sorunu olduğuna" dikkat çekiyor. 

Radikal gazetesi yazarlarından Tarhan Erdem'in kaleme aldığı 15 Mart 2010 tarihli "Demirtaş'ın aculluğu" başlıklı yazısı şöyle:

Demirtaş'ın aculluğu

Bu yazıyı, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın bir anlayışını açıkça eleştirmek için yazıyorum. Önce tepemi attıran olayı anlatmalıyım:

Evvelki gün, İçişleri Bakanı Atalay, Kürt açılımını anlattığı bir toplantıda, Meclis içinde ‘ben muhatabım, ben dirayetli bir muhatabım’  diyecek birisini aradığını anlatırken, ‘Meclis içi meşru muhatabı çok önemli görüyoruz’ dedi. Sayın Demirtaş nefes alıp, etrafındakileri dinlemeden aynı gün cevapladı: ‘PKK ve İmralı da sürece dahil edilmeli’ (Radikal, 14.Mart).

Bu mızıkçı hal ilk kez ortaya çıkmış değildir; iki hafta önce Başbakan Erdoğan Anayasa değişiklik paketinin mart sonuna kadar hazırlanacağını söylediği zaman da Demirtaş öne çıkıp kendi deyimiyle ‘kırmızı çizgilerini’ saydı: ‘Yüzde 10 seçim barajının kaldırılması ve Hazine yardımlarının bütün partilere dağıtılmasının tartışılması’ (Radikal,3 Mart)   

Okuyucularım uzun yıllardan beri koşulsuz serbestliği savunduğumu bilirler, 1982’den beri de seçim barajına karşı olduğumu bilenler vardır. Ben de, Kürtlerin ağırbaşlılığını, acı içindeyken gülümsediğini, açken ekmeğini yanındakiyle paylaştığını bilirim. Ne yapsın, acıyı da, açlığı da çekti, ondan iyisini bilen mi var?

İçişleri Bakanı belli ki konuşacak bir yerler arayarak, ortaya bir öneri atıyor. Demirtaş da Kürtlerin bir kesiminin Meclis’teki temsilcisi; her ağzını açtığında ‘demokrasi’ işitiliyor ama partililerle, milletvekili arkadaşlarıyla görüşmek, ne diyecekse onlara danışmak yok; fırsat buldu ya, hemen ileri atılıp konuşacak!

Demirtaş bir milletvekili olarak, önce kendisinin muhataplığını kabul edip etmediğini söylemeli, kabul görürse, görüşmeler başladıktan sonra ‘başka muhataplar da var’  demelidir. Kabul edilirse birlikte masaya oturmalılar; kabul görmezse devam etmelidir; yok kendisini muhataplardan saymıyorsa, muhatap seçme hakkını da lütfen, başkalarına bırakmalıdır.

Bu çıkışıyla Demirtaş kendisini PKK’nın mı, Öcalan’ın mı sözcüsü sayıyor? İkisinin sözcülüğünün birlikte olamayacağını anlamamışsa şimdiye kadar, hiçbir şey anlamamıştır! Sayın Demirtaş önce şu sualin cevabını aramalıdır: Öcalan’ın ya da PKK’nın bulunacağı yerde, Demirtaş ne sıfat ve görevle oturacaktır?

Kürtlerin herhangi bir hakkının görüşüldüğü yerde tek muhatap olacaksa o; aynı derecede güçlü nedenlerle muhatap olabileceklerin seçtikleri biri olmalıdır. Demirtaş Kürtlerin temsilci seçiminin kolay bir iş olduğunu sanıyor ve oturduğu koltukta oturuyorsa vah başımıza geleceklere!
Gelelim sayın Demirtaş’ın yeni anayasaya karşı çıkmasına:

Mevcut Anayasa’nın bir maddesinin ya da hepsinin değişmesine karşı çıkanlar gerçekte, ilkel baskı belgesinin arkasında durmaktadırlar. Öneriyi düzeltmeye çalışmak başka, ‘onu kabul ederim, sen de şunu kabul et’ demek başkadır.  O zaman senin sorunun insan hakları değil, ‘sen’sin. Önce anayasa değişikliğine ‘kabul’ diye var gücünle bağıracaksın, sonra ne diyeceksen diyeceksin!

Demirtaş beyefendi, önce şunu bilmelisin; sorun ‘sen’ değilsin, sorun bu memlekette birlikte yaşamak isteyen herkesin demokrasi ve insan hakları sorunudur; anlatabildim mi acaba?