Tutuklu HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın , hükümet üyelerinin ve iktidar medyasının 'FETÖ', 'PDY', 'DHKPC', 'HDP', 'PKK'’yı iç içe geçirmesine ilişkin olarak, "Toplumu korkutarak, sanki gerçekte devletin bir beka sorunu varmış gibi göstermek adına tehdit alanını olabildiğince büyük ve canlı tutmaya çalışıyorlar. HDP’yi terör kavramı ile birlikte anmak ciddi bir manipülasyon ve algı operasyonudur. Türkiye’ye en büyük tehdidi oluşturan geçmişten bu yana AKP-FETÖ ortaklığıdır" dedi.
Edirne Cezaevi'nde tutuklu bulunan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Express dergisinin sorularını yazılı olarak yanıtladı.
“Adaletse hepimiz için olmalı”
CHP'nin Adalet Yürüyüşü'ne ilişkin açıklamada bulunan Demirtaş, "Toplum genelinde geç kalınmış bir hamle olarak eleştirilse de genel olarak adalet arayışı çerçevesinde, ekseriyetle destek gördüğü anlaşılıyor. Bu tür hamlelerin devamı gelmezse ya da çıta düşürülürse sırf toplumda birikmiş gazı alma misyonuna dönüşmüş olur" dedi.
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nde yapılacak bağımsızlık referandumuna ilişkin açıklama yapan Demirtaş, "Güney Kürdistan’ın kaderini, orada yaşayan halk kendisi belirler. Geriye kalan her kesimin de buna saygı duyması gerekir. Ancak biz arzu ederiz ki Kürdistan bölgesindeki kardeşlerimiz tam bir ulusal ittifak içinde ve parlamento kararı ile referanduma gidebilsinler. Her halükârda karar kendilerinindir. Sonuç ne çıkarsa çıksın biz onların yanında olacağız" ifadelerini kullandı.
Demirtaş'ın Express dergisinin eylül sayısında yayımlanan röportajın bir bölümü şu şekilde:
-“FETÖ-PDY” üyesi ya da destekçisi olmakla suçlanarak on binlerce kişi cezaevine kondu. Cumhurbaşkanının, hükümet üyelerinin ve iktidar medyasının FETÖ-PDY-DHKPC-HDP-PKK’yi iç içe geçirerek, ısrarla ilişkilendirerek bir arada anmasına ne diyorsunuz?
Toplumu korkutarak, sanki gerçekte devletin bir beka sorunu varmış gibi göstermek adına tehdit alanını olabildiğince büyük ve canlı tutmaya çalışıyorlar. HDP’yi terör kavramı ile birlikte anmak ciddi bir manipülasyon ve algı operasyonudur. Türkiye’ye en büyük tehdidi oluşturan geçmişten bu yana AKP-FETÖ ortaklığıdır.
-15 Temmuz davalarını izleyebiliyor musunuz? Duruşmalardaki ifadeler ve aradan geçen bir yıl zarfında ortaya çıkanlar, yazılıp çizilenler ışığında 15 Temmuz’da olan “şey”i nasıl tanımlıyor, nasıl yorumluyorsunuz?
15 Temmuz’da gerçek bir darbe girişimi olduğundan kuşku yok. Ancak bu darbe girişiminin önceden istihbaratının alındığı, darbeci gruplarla önceden pazarlıklar yapılarak darbeden vazgeçirildikleri, bu şekilde FETÖ’cü güruhun mal gibi ortada bırakılarak darbe teşebbüsüne girişimlerinin ve başarısız darbe girişimi nedeniyle tümden tasfiyelerinin planlandığı anlaşılıyor. FETÖ, AKP ile işbirliği içerisinde iken de Türkiye’de demokratik muhalefete büyük zararlar verdi. AKP ile yollarını ayırdıklarında da yine Türkiye ve demokratik muhalefete büyük zararlar verdi. Bunları besleyen büyüten de Erdoğan ve AKP’nin kendisidir. Bir gün FETÖ’cülerle birlikte olanlar ve besleyenler de yargıda hesap vereceklerdir.
-CHP’nin Adalet Yürüyüşü’nün zamanlamasını ve çerçevesini nasıl yorumluyorsunuz? Bu yürüyüş nasıl bir siyasal iz bıraktı?
Toplum genelinde geç kalınmış bir hamle olarak eleştirilse de genel olarak adalet arayışı çerçevesinde, ekseriyetle destek gördüğü anlaşılıyor. Bu tür hamlelerin devamı gelmezse ya da çıta düşürülürse sırf toplumda birikmiş gazı alma misyonuna dönüşmüş olur. Önemli olan bundan sonra kesintisiz bir şekilde ne yapılacağıdır.
-Adalet Yürüyüşü’nü HDP’nin Adalet ve Vicdan Nöbeti izledi. CHP’nin yürüyüşüne müdahale olmazken HDP’nin gerek Diyarbakır gerekse İstanbul’daki nöbetleri abluka altına alındı. Bu ablukayı nasıl yorumluyorsunuz?
HDP’ye ve önceki partilerimize siyasi tarihimiz boyunca hep ayrımcılık yapıldı. Kürtlerin öncülük yaptıkları bütün hamleleri terörize etmek resmi bir devlet politikasıdır. Aslında adalet diyerek yürüyen Kılıçdaroğlu’nun HDP nöbetini ziyaret ederek ablukanın kaldırılmasını istemesi lâzım. Adaletse, hepimiz için olmalı.
-“HDP ve CHP birbirlerini eleştirmeyi erteleyebilirler” dediniz. Bunu söylemekteki muradınızı açar mısınız?
Referandumla birlikte oluşan “Hayır” cephesinin demokrasi blokuna dönüşebilmesi gerekiyor. Stratejik ittifaklar yapılmasa bile, taktik işbirlikleri için eksik yanlarımızın değil, ortak yanlarımızın ön plana çıkarılması gerekiyor.
-Milli Eğitim Bakanlığı yönetiminin fiilen Bilal Erdoğan’a bağlı vakıflara devredilmesi, müfredatın dinselleşmesi –evrim teorisinin çıkarılması, “cihad”ın eklenmesi–, müftülere ve imamlara nikâh kıyma yetkisi verilmesinin TBMM gündemine getirilmesi gibi, laikliğin –mevcut halinin eleştirisi bir yana– lağvedilmesi yönündeki seferberliği nasıl değerlendiriyorsunuz?
AKP ideolojik bir yaklaşımla dinci bir devlet yapılanmasını gerçekleştirmek istiyor. Aslında buna İslami devlet demek çok da doğru bir tespit olmaz. AKP kendi dinini ve ucube kültürünü devlette hakim kılmaya çalışıyor. Bu çok tehlikeli bir yaklaşımdır. Buna karşı her yerde inanç özgürlüğüne ve laikliğe sahip çıkmak gerekir.
-AKP MKYK üyesi Ayhan Oğan’ın “Yeni bir devlet kuruyoruz. Kurucusu da Tayyip Erdoğan’dır” açıklamasını ve AKP yöneticilerinin bunu tevil etmeye çalışmasını nasıl yorumluyorsunuz? Sözü edilen “yeni devlet” nasıl bir devlet, siz nasıl tanımlarsınız?
Tek adam yönetimine dayalı, otoriter, dinci, neoliberal; doğa, emek ve kadın düşmanı olan, hukukun üstünlüğünün ortadan kaldırıldığı, milliyetçi bir devleti kastediyor Ayhan Oğan. Söyledikleri herkesin bildiği milli bir sırrın açık yüreklilikle itirafından başka bir şey değil. Her biatçı AKP’linin gönlünde böyle bir devlet yatar. Bunu açıkça dillendirmekten ve suyu bulandırmaktan korkarlar sadece.
-30 Temmuz tarihli Özgürlükçü Demokrasi gazetesinde yayınlanan Barışı Kurmak başlıklı yazınızda, “benim rolüm ve misyonum savaşı büyütmek değil, barışı kurmaktır” diyorsunuz. O yazı, size yapılan eleştirilere cevaben kaleme alındığını düşündürüyor. Öyle mi? Öyleyse, muhataplarınızın eleştirileri neler? Tarif ettiğiniz rol ve misyonun gerçekleşmesi için nasıl bir rotanın çizilmesi gerekiyor?
Özellikle havuz medyasının psikolojik harp çerçevesinde yaptırdığı sipariş haber ve yorumlarla benim devletle muhataplık açısından Abdullah Öcalan’ın yerine geçmek istediğim spekülasyonları yapılıyor. Maalesef Kürt hareketi içindeki bazı kesimler de her seferinde bu zokayı yutarak benim samimiyetimi sorgulamaya kalkıyorlar. İçerden ve dışardan yapılan eleştirilere verilen bir cevaptır. Barış inşa etmek, demokratik siyaset ile birlikte bütün toplumsal muhalefet kesimlerinin ortak görevidir. Bunun için de ciddi bir barış ve demokratikleşme programına ihtiyaç vardır. Geniş toplumsal kesimlerin desteğini de alabilecek kısa, orta ve uzun vadeli eylem planlarını da içeren makûl bir demokrasi ve barış için mücadele eylem planı hazırlanmalı, hayata geçirilmelidir.
-Sarayın “masayı devirdik” beyanından beri iktidarın Kürt sorunu konusunda izlediği rotada bir değişiklik olması mümkün mü?
Bu parametrelerde imkânsız olduğunu söyleyebiliriz.
-Irak Kürdistanı’nın önümüzdeki ay bağımsızlık referandumuna gitmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Güney Kürdistan’ın kaderini, orada yaşayan halk kendisi belirler. Geriye kalan her kesimin de buna saygı duyması gerekir. Ancak biz arzu ederiz ki Kürdistan bölgesindeki kardeşlerimiz tam bir ulusal ittifak içinde ve parlamento kararı ile referanduma gidebilsinler. Her halükârda karar kendilerinindir. Sonuç ne çıkarsa çıksın biz onların yanında olacağız.